YAZAN: BURCU BABAYİĞİT

“Söyleyeceklerinin karşı tarafı kırmasından ya da belki de öfkelendirmesinden duyduğun kaygı nedeniyle, kendi varlığını ortaya koyamıyorsun.” dedi terapistim son seansımızda. Bu kısacık cümle ile birlikte, sanki şimdiye dek cebimde biriktirdiğim ne kadar bilgi varsa toplandı, bir araya geldi ve zihnimin ortasında artık sönmesi imkansız bir ışık yaktı. Eleştirilmemek, hata yapmamak için ya da mütemadiyen onaylanan ve beğenilen biri olma beklentisiyle kendimi ifade ederken uyguladığım otosansürün artık bir adı vardı: Kendi varlığını ortaya koyamamak. O günden bu yana zihnimde yanan bu ışık, bilgisayarın çalışması için arka planda daima açık kalması gereken bir program gibi çalışmaya başladı. Ne oluyordu da ben kendi biricikliğimi, özgünlüğümü ve en nihayetinde varlığımı ortaya koymak yerine saklamayı seçmiştim? Elbette bu durumun altında yatan sayısız sebep olabilir fakat konuyu toplumsal cinsiyet perspektifinden ele alan Colette Dowling bu durumu “İyi Kadın Sendromu” olarak açıklıyor.


İyi Kadın Sendromu nedir?

“İyi kadın, başkalarını hoşnut etmek için her şeyi yapar.” diyor Colette Dowling.

İyi kadın, annesinin dizlerinde pasifliği öğrenen “İyi Kız” ile aynı kişilik yapısına sahiptir. Boyun eğen, evcil ve nezaketli yetişmenin dezavantajları kadının yaşamının her alanında görülmeye başlıyor. En son araştırmalardan biri, “iyi kadın sendromu” ile orgazma ulaşma zorlukları arasında istatistiksel bir ilişki olduğunu ortaya çıkarmış. Araştırmada, orgazm olmayan grubun %88’i kendilerini çocukluk ve ergenlik yıllarında “iyi (uslu) kız” olarak tanımlamış. Boyun eğmecilermiş, okulda başarılılarmış ve aileleriyle hiç çatışmamışlar.

Başkalarını memnun etme ve onların ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyma alışkanlığı, hayattan aldığımız haz kapasitesini azaltmaya varacak kadar hayati bir noktaya ulaşabiliyor ve bu kalıba biz aslında çok küçükken girmeye başlıyoruz. Pek çoğumuz misafirlerin yanında sessizce oturması beklenen, misafirlere çay-kahve ikram etmesi, yemek yedikten sonra sofrayı toplama ve bulaşıkları makineye yerleştirme görevini yerine getirmesi gereken, taşkınlık yapmaması, olay çıkarmaması ve hırçınlaşmaması için programlanan kız çocukları/genç kızlar olarak yetiştirildik. Bir önceki neslin bilinç düzeyiyle yetiştirilen kadının kendine ket vurması, işte tam da hikayenin bu kısmında başlıyor. Kadın, görünürlüğünden utanç duyup kimseyi kızdırmamak, küstürmemek, kırmamak ve evdeki “normal” düzeni sağlamak adına başkalarının ihtiyaçlarını ve isteklerini önceliklendirirken kendi varlığının üzerine sert bir kabuk örmeye başlıyor.

İyi Kadın Sendromu karşısında: Kendini ortaya koymak

Kendi varlığını ortaya koymayı, kişinin kendi varlığının sorumluluğunu alması olarak tanımlayabiliriz. Bir başka deyişle, kişinin kendi yaşamının temasını belirlemesi, kendi programını yapması ve kendini özgürce ifade edebilmesi de diyebiliriz. Bu özgürleşme sürecinin önemli bir diğer basamağı da kişinin yalnızca kendi zayıflıklarını, hiperhassasiyetini ya da içerlemelerini değil aynı zamanda başkalarına olan bağımlılık halini ne denli beslediğiyle de yüzleşmesidir. Kişi bu ve buna benzer gölgeleriyle yüzleşmeye başladıkça ve kendine özgü aydınlık yollarını keşfettikçe iç özgürlük ve iç güç kazanır. Bir nevi kendi sorumluluğunu alır. Kurtarıcıyı artık dışarıda aramaktan vazgeçer ve dirençlerinin önündeki büyük engelin aslında kendisi olduğu bilgisini kabul eder. Bu kabullenmeyle, kendisinin zorlayıcı, hoş olmayan ya da başkalarını memnun etmeyen yönlerini bastırmak yerine bu enerjiyi kendini ortaya koyma yollarını aramak için harcamaya başlayabilir. 

İşte bu pratik ister ve farkındalık pratikleri diyebileceğimiz bilgi ve araçlar burada devreye girer. Her bir uygulama birer hatırlatıcı, birer yuvaya/öze dönüş tünelidir.

Kendine dönüş pratikleri

Bu uygulamalar “iyi kadın”ı besleyen, olana her zaman nezaketle, arkadaşça ve yüzümüzde gergin bir tebessümle bakacağımız pembe gözlükler değildir. Aksine, farkındalık pratiklerinin içimizdeki minnoş ev kedisinden çok savaşçı kadını beslediğinden söz etmek daha doğru olur. Kendi varlığını ortaya koymak, savaşçı ve yogik ruhun bir aradalığı ile mümkün olabilir. 

Dolayısıyla, kendi yaşamı üzerinde söz sahibi olmak isteyen kadın, başarıya ulaşmasını sağlayacak kararları alabiliyor olmaya ve doğru seçimler yapmaya başlamayı seçebilir. Bu yolculukta, kendine dönüş pratiklerinde sağlayacağı düzen, öz disiplin ve istikrar, kadını daha az ket vurulmuş, daha az kaygılı, daha az korkulu ve daha öz güvenli hale getirmeye destek sağlar. Bir noktada artık yalnızca başkalarından değil, kendinden de daha az çekinmeye başlamasından söz edilebilir. 

Kısacası, kadının özgürlüğe uyanışı, kendi varlığını ortaya koymasıyla ilişkilidir. Bu sayede yaptığı her işte, girdiği her sosyal ortamda ve her romantik ilişkide daha canlı, özgün, özgür, yaratıcı ve öz güvenli olabilir; kendiliğindenliğini yakalayabilir. Yaşamında artık eşini, anne-babasını, evladını değil, kendisini önceliklendirmeye başlayabilir. Hayatında birilerini memnun etmek için artık sahteliğe, aldatmacaya yer yoktur. Aksine tüm hislerinde, sözlerinde ve eylemlerinde samimidir, hakikidir. 

Kendi yeteneklerimizi keşfedebileceğimiz, hayat amacımıza doğru yol alabileceğimiz, doyumlu ve canlı bir deneyim için atalarımızdan devraldığımız ve ihtiyacımız olmayan kum torbalarını artık birer birer omuzlarımızdan bırakmanın zamanı gelmiş olmalı. Kendi sesimiz, rengimiz ve dansımızla oyuna yeniden başlayabiliriz.



Burcu Babayiğit

1988 yılında doğan Burcu, Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 2011 yılında, ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bölümün yüksek lisans programından mezun oldu. 2019 yılında doktora sürecindeyken, ODTÜ’deki görevinden istifa ederek Zeynep Aksoy ve David Cornwell ile Temel Yoga Uzmanlık Programını tamamladı ve yoga eğitmenliğine...



BLOOM SHOP