Toplumun büyük bir çoğunluğunda görülen fakat sürekli olarak göz ardı edilen, normalleştirilen hatta güzelleştirilen yeme bozuklukları aslında bedeni, zihni ve ruhu derinden etkileyen çok ciddi bir psikiyatrik bozukluk olarak kabul edilir. Toplumsal güzellik algıları ve medya tarafından tetiklenebilen bu ciddi hastalığı Klinik Psikolog Elif Peksevim ile tüm boyutları ile ele aldık. Kadınlarda, erkeklerde ve pandemi döneminde yeme bozuklukları tüm detayları ile röportajımızda!
Yeme bozuklukları nedir, tanımlayabilir misiniz?
Yeme bozukluğu yaş, ırk, dil, cinsel tercih, beden yapısı ve kilo farkı gözetmeksizin her kadın ve erkeğin hayatını ve işlevselliğini ciddi boyutlarda etkileyen ve ölümle dahi sonuçlanabilen psikiyatrik bir bozukluktur.
Çoğunlukla depresyon ve anksiyetenin de eşlik ettiği yeme bozuklukları her zaman kolay fark edilmeyebilir ve kendini çok farklı şekillerde gösterebilir. Kişiler yaşadıkları yoğun kaygı, suçluluk ve utanç hislerinden ötürü bunu paylaşmayabilirler. Tüm bu sebeplerden ötürü, doğru zamanda, doğru tedaviye erişimi sağlamak ve farkındalığı arttırmak adına farklı yeme bozukluklarını tanımanın ve tanımlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı yeme bozukluklarını 4 ana kategoride tanımlar:
Anoreksiya nervoza
Anoreksiya Nervoza yeme bozukluğu bulunan kişilerin Beden Kitle İndeksi 17 ve altındaki değerlerdedir. Bu sebeple dışarıdan diğer yeme bozukluklarına nazaran daha kolay farkedilebilir. Tüm psikiyatrik hastalıklar içinde en ölümcül olanıdır. AN’si olan bireyler mümkün olduğunca yemekten kaçmaya ve yemeyi kısıtlamaya çalışsa da hayatlarının tek odak noktası ve meşguliyetleri yemek ve yiyecekler ile ilgili düşünceler olur.
Yaşadıkları ciddi kilo alma korkularından ötürü sağlıksız beslenirler ve besin alınımını kısıtlarlar. Günden güne daha çok kilo vermelerine rağmen, bakış açılarını ve beden algılarını kaybettikleri için kendilerini her durumda kilolu hissetmeye devam ederler.
Bulimiya nervoza
Bulimiya nervozaya sahip kişileri dışarıdan tespit etmek zor olabilir çünkü BN’si olan bireylerin yaklaşık yüzde 10’u belirgin derecede şişmandır. Geriye kalan büyük çoğunluğu hafif kilolu veya sağlıklı bir kiloya sahiptir. BN’si olan bireylerde kontrolü kaybedercesine, tek seferde, normalden daha fazla bir yeme atağı gözlemlenir. Kişi yemeye başladığı andan itibaren kendisini durdurma yetisini kaybeder ve kendilerini kontrol dışı hissettiklerini ifade ederler.
Kontrol kaybının ve aşırı yemenin yarattığı kaygı, suçluluk ve utanç hissiyle baş etmek için de kusma veya müshil kullanma yoluyla besinleri vücutlarından atmaya çalışırlar. Fransız psikanalist Philippe Jeammetin’a göre bir anoreksiğin kabusu bulimik olmakken, bir bulimiğin tek hayali anoreksik olmaktır.
Tıkınırcasına yeme bozukluğu
Tıkınırcasına yeme bozukluğuna sahip kişilerde de gördüğümüz en belirgin örüntü kontrolsüz yeme ataklarıdır. TYB’ye sahip olan kişiler bir anda çoğu insanın yiyebileceğinden çok daha fazla miktarda ve kaloride yiyeceği, belli bir zaman diliminde tüketirler. Fakat BN’deki kontrolsüz yeme davranışını telafi edici davranışlar; aşırı egzersiz, ilaç kullanımı, kusma görülmez.
TYB’ye sahip olan kişiler de çoğu yeme atakları duygusal durumlara bir tepki olarak gerçekleşir ve kişi kontrolsüz yeme atağından sonra kendini suçlu ve depresif hisseder. TYB’ye sahip olan kişiler aşırı kilolu olabilirler. Obeziteye sahip kişilerin birçoğunda TYB saptanmıştır. Erkek ve kadınlarda görülme sıklığı açısından büyük bir fark yoktur.
Normal yeme alışkanlıkları hangi koşullarda bir bozukluğa dönüşür?
Yeme bozukluğu terim itibari ile zihnimizde sadece ‘’yemeğin’’ kendisini çağrıştırıyor olsa da yeme bozukluğu yaşayan kişiler için bundan çok daha karmaşık ve sıkıntılı bir durumdur.
Hepimizin hayatlarının belli dönemlerinde olumsuz duygu ve durumlarının, inişli çıkışlı ruh hallerinin bir sonucu olarak yemek ile ilişkisinde değişiklikler yaşanabilir. Fakat eğer bunu sürekli olarak sıkı bir gözetim altında tutmaya ve neyi, ne zaman, nasıl yediğimizi kontrol etmeye başladıysak bu bir yeme bozukluğu alarmı olabilir.
Tüm bu bedene yönelik düşünceler ve getirdiği duygular yeme bozukluğu yaşayan kişiler için çok farklı bir boyutta ve yoğunluktadır. Kişi yediklerini kontrol eden değil, kilosunu kontrol etmek için yaptığı davranışlar tarafından yönetilen biri haline gelir. Benliğini ve öz değerini sadece kilo ve bedeni üzerinden tanımlamaya başlar. Beden şekli ve kilo ile ilgili ulaşılması zor, mükemmel standartları vardır.
Yemek bozuklu yaşayan kişilerde;
- Kilo alma korkusu
- Diyet ile ilgili katı kurallar
- Yemekler, kilo ve beden ile aşırı meşguliyet
- Kilo vermek, almamak için besin alımını kısıtlama ve sağlıksız beslenme
- Yenilen besinlerin telafisine yönelik davranışlar; kusma, aşırı spor yapma, kontrolsüz diyet ilaçları, çayları, sıvıları tüketmek sık görülen davranışlar arasındadır.
Yeme bozukluklarını tetikleyen sosyal/toplumsal faktörler nedir? Kendimizi bu dış tetikleyicilerden nasıl koruyabiliriz?
Her ne kadar yeme bozukluklarını besleyen ve başlatan biyolojik, psikolojik, çevresel sebepler olsa da, beden şekli ve kilo alımı ile ilgili kaygılarımızın bu denli artmasında medyanın rolü yadsınamayacak kadar büyüktür.
National Eating Disorder Association tarafından yapılan bir araştırmaya göre yeme bozukluğuna sahip olan kişilerin yüzde 65’i medya tarafından yapılan baskı ve şiddetin durumlarını beslediğini ve yeme bozukluklarının devamında büyük bir rol oynadığını belirtmiştir.
Sosyal medyanın günümüzdeki gücü ve yeri, toplumun belirlediği ideal güzellik algısına uyma takıntısını arttırmış ve beden üzerinden uygulanan zorbalığa ve psikolojik şiddete alan açmıştır. Yapılan bir ankette, 11-17 yaş aralığındaki ergen kızlara en büyük isteklerinden biri sorulduğunda verdikleri cevap “kilo vermek ve bunu devam ettirebilmek” olmuştur. Orta yaş grubundaki kadınlara yapılan başka bir ankette kadınların yarısından fazlası hayatlarında en çok değiştirmek istedikleri şeyin “kiloları” olduklarını belirtmiştir.
Bir kadının varoluşunu sadece bedeni üzerinden değerlendirmesine sebebiyet vermek ciddi bir psikolojik şiddettir. Buna maruz kalan kadınların öz değerlerini ve öz saygıları kiloları ve bedenleri üzerinden değerlendirmeye başlamaları kaçınılmaz olarak olumsuz beden imgesine ve yeme bozukluklarına davetiye çıkartmaktadır.
Ulaşılmaz ve gerçek dışı güzellik algısının medya aracılığı ile bizleri nasıl manipüle ettiğinin farkına varmanın ve insanlara eleştirel şekilde düşünmeyi öğretmenin çok değerli olduğunu düşünüyorum. Yapılan bir araştırmada, olumsuz beden imgesine sahip olan bazı ergen ve genç kızlara 7 dakikalık medya analizi ve okuryazarlığı eğitimi verildiğinde, diğer gençlere göre kendilerini başkalarıyla daha az kıyasladıkları ve medyadaki yazılı ve görsel mesajları farklı bir bakış açısı ile yorumladıkları bulunmuştur.
Amacımız aynı zamanda negatif beden imgesini ortadan kaldırmak değil, pozitif beden imgesini arttırmak olmalıdır. Kişilerin bedenlerini olduğu haliyle kabul etmeleri, kendilerini kiloları üzerinden değil bir bütün olarak görebilmeleri kısaca değerlerinin kilodan ibaret olmadığını savunmalıyız. Hiçbir zaman toplumun belirlediği “yanlı” ve “gerçekçi olmayan” güzellik standardına ulaşmak zorunda değiliz.
Peki, erkekler yeme bozuklukları yaşıyor mu?
Yeme bozukluklarının kadınlarda daha fazla görülüyor olması erkeklerin bu ruhsal sıkıntıdan mustarip olmadığı anlamına gelmez. Yapılan araştırmalar, son yıllarda erkeklerin de kilo ve görünüşleriyle ilgili ciddi bir memnuniyetsizlik yaşadığını ve bunda da medyanın rolünün olduğunu ortaya koymaktadır.
Dr. Stuart Murray, erkeklerdeki yeme bozukluklarıyla yakından ilgilenen ve detaylı araştırmalar yapan bir klinisyen ve akademisyendir. Kendisinin yaptığı araştırmaları göz önünde bulundurduğumuz zaman, yeme bozukluğunu sadece kadınlara özgü bir ruhsal sıkıntı olarak yansıtmanın da büyük bir psikolojik şiddet olduğunun farkına varabiliriz.
Buna rağmen, yeme bozuklarıyla ilgili yapılan bilimsel araştırmaların sadece yüzde 1’i erkekleri kapsamaktadır. Erkek popülasyonun sadece yüzde 10’ununun yeme bozukluğuna sahip olduğu düşünülse de Dr. Murray yaptığı araştırmalar sonucu erkeklerin yüzde 25’inin AN ve BN’ye sahip olduğu, yüzde 36’lık bir kısmının da tıkınırcasına yeme bozukluğundan muzdarip olduğunu ortaya çıktı.
Yeme bozukluğu kriterlerinin büyük bir çoğunluğu kadınların semptomları üzerine kurulu olduğu için, yeme bozukluğuna sahip olan erkekler klinikte saptanamıyor. Bu yüzden doğru tedaviye erişimleri olamıyor. Daha da önemlisi, bunu yaşayan erkekler yaşadıkları semptomları ve ruhsal sıkıntılarını bilinmezlikten ötürü açığa çıkarmak istemiyorlar. Sonucunda da yardım almayı reddediyorlar.
Murray’in yürüttüğü araştırma, erkeklerin yaşadığı yeme bozukluğunun bir kas dismorfisi olabileceğini ortaya çıkardı. Erkekler de yaşanan, kas dismorfisi hem düzensiz yeme rutinleri hem de kompulsif egzersiz uygulamaları içeren bir yeme bozukluğuna hitap etmektedir. Kadınlar yüksek kalorili besinleri kısıtlama atakları telafi etme eğilimindeyken, erkekler protein odaklı besin tüketimini arttırmakta, normal besin kaynaklarını tüketmek yerine birçok zararlı yan etkisi bulunan takviyeler kullanmaya başlarlar. Klinisyenler olarak her iki cinsiyetinde yeme bozukluğunu yaşayış ve gösteriş biçimlerini ve farklılıklarını iyi bilmek durumundayız.
Karantina süresinin yeme bozukluklarına etkisi nasıl oldu?
Araştırmalara göre yaşadığımız karantina süreci, yeme bozukluğu yaşayan kişileri büyük ölçüde negatif bir şekilde etkiledi. Bu süreçte yeme bozukluğu yaşayan kişilerde görülen en sık problemler:
- Kontrol duygusunda azalma,
- Duygu regülasyonunun olumsuz etkilenmesi,
- Sosyal izolasyonun getirdiği yoğun depresif ve kaygı duyguları,
- Düzensiz yeme ile ilgili ruminasyon; sürekli nasıl yediğini ve ne yediğini düşünme, geriye yönelik analiz etme ve değerlendirme,
- Sosyal destek anlamında kendilerini yalnız hissetmedir.
Bununla birlikte Covid-19 öncesi dönemine kıyasla yapılan araştırmalar artan stres ve kaygıdan ötürü, yeme bozukluğu yaşayan kişilerde kısıtlama, tıkınırcasına yeme, kusma ve egzersiz davranışlarında ciddi boyutta artış olduğunu belirtmiştir.
Covid-19’un yeme bozuklukları üzerindeki genel etkisi ise;
- Yaşam koşullarının bozulması,
- Sosyal izolasyonun artması ve sosyal destek ağlarına erişimde azalma,
- Fiziksel aktivite oranlarındaki değişiklikler,
- Sağlık hizmetlerine ve tedaviye erişimin azalması,
- Rutinlerin değişmesi ve algılanan kontrol duygusunun bozulması,
- Yemek ile ilişkideki değişiklikler,
- Medyadaki tetikleyici mesajlara maruz kalmadaki artış
olarak sayılabilir.
Örneğin; AN’si olan bir birey, evde yaşayan kişilerin bu durumu bilmedikleri için sürekli yaşadığı problemi saklamasının ve evdeki kişilere yalan söylemek durumunda kalmasının onu kötü yönde etkilediğini belirtmiştir. Ev halkı ile yaşamak durumunda olunan bir dönemde, bireyin ne yediği konusunda yaptığı seçimlerinin kısıtlandığını, eleştirildiğini ve bunun onda ciddi bir kaygı yarattığını paylaşmıştır. Bunun tersine, bazı yeme bozukluğu yaşayan kişiler de sosyal desteğin azalması ve insanlarla daha az görüşmelerinin semptomlarını daha kötüye götürdüğünü belirtmiştir.
Bununla beraber, sosyal medya tarafından karantina döneminde kilo almamak için neler yapmalıyız, karantinada kilo alma korkusu ile ilgili paylaşılanların ciddi bir baskı yarattığı ve yeme bozukluğu semptomlarını kötü etkilediği ortaya koymuştur.
Yeme bozukluğu yaşayan, atlatmaya çalışan bir kişinin tedavisi nasıl olmalı?
Yeme bozuklukları psikiyatrik bir bozukluktur ve tanı için bir psikiyatriste başvurmak çok önemlidir. Ancak yeme bozuklukları karmaşık ruhsal bozukluklar arasında yer aldığı için bireyler farklı açılardan; beslenme, psikolojik, sosyal değerlendirme altına alınmalıdır.
Bu sebeple yeme bozuklukları konusunda uzmanlaşmış psikiyatrist, klinik psikolog, beslenme uzmanı, dahiliye uzmanı tarafından multidisipliner bir ekip ile çalışılmalıdır. Bunun yanı sıra, kişinin yaşadığı hastalık belirtileri çok yoğun ise ölümcül bir hastalığa işaret ediyor olup öncelikle hastane yatışı düşünülmelidir.
Psikoterapi yeme bozukluklarıyla çalışırken büyük bir önem arz etmektedir. Özellikle kognitif davranışçı terapi yöntemleri, yeme bozuklukları konusunda kanıta dayalı terapi yöntemlerinin başında gelmektedir. Burada amacımız kişinin yanlış beslenme tutumu, beden imgesini, yıkıcı düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını çalışarak, kişiye nasıl bir kısır döngü içerisinde olduğunu göstermektir.
Ailenin desteği ve aile ile iş birliği yapılması da yeme bozukluklarıyla çalışırken iyileşme açısından çok büyük önem taşımaktadır.
Klinik Psikolog Elif Peksevim kimdir?
Özyeğin Üniversitesi Psikoloji bölümününden 2016 yılında onur derecesi ile mezun oldu. Yüksek lisansını, Klinik Psikoloji alanında, Institute of Psychiatry, Psychology and Neuroscience, King’s College London’ da Distinction derecesi ile tamamladı. Rena Psikoloji’de, genç ve yetişkinlerle yürütmekte olduğum bireysel seanslarımda ağırlıklı olarak Kognitif ve Davranışçı Terapi olmak üzere; Kabul ve Kararlılık ile Metakognitif gibi kanıta dayalı terapi yaklaşımlarınıda kullanmaktayım. Psikoistanbul tarafından verilen Gottman Çift Terapisi 1. Düzey eğitimini tamamlamış olup çiftlerle olan çalışmalarımda Gottman ekolünü benimsemekteyim.