Zihninin sesi sonuna kadar açık olan bir toplumun ürünüyüz. O ses, o kadar uzun zamandır alışık olduğumuz bir ses ki gerçekliğini sorgulamak çoğu zaman aklımıza gelmiyor. Kendi zihnimizin söylediklerine bütün kalbimizle inanıyor ve onun dikte ettiği kısıtlı bir hayatı yaşamak zorunda olduğumuzu zannediyoruz. Bu alışkanlık, kalbimizin sesini duymayı, zihnin sesiyle kalbin sesi arasında ayrım yapmayı da zorlaştırıyor.
Gerçeği söylemek gerekirse dertlerimizin çoğu -depresyon, panik atak, korku ve kaygılarımız, birçok psikolojik ve fiziksel sıkıntı- kaynağını zihinlerimizin sesinin bu kadar açık, kalbimizin sesinin ise bir o kadar kısık olmasından alıyor. “Mantıklı” olanı yapıp sonra mutsuzluklardan mutsuzluk beğenmekten öleceğiz. Hayatımızda mucizeye, sürprizlere, teslimiyete ve yaşam tılsımına o kadar yer yok ki!
Bir “Ama hayatın bazı gerçekleri var” diye tutturmuş, gidiyoruz. Oysa doğamıza geri dönecek olursak, biz -her ne kadar uzun zamandır bunu pratik ediyor olsak da- Aristo mantığı değil; sezgi, sevgi, neşe ve yaratım varlıklarıyız. Bunu unuttuk.
İlginizi çekebilir: Öz Sevgi: Kendini Sevmenin 5 Yöntemi
Kalbinin sesini duyabildiğinde insan, büyük resme yönlenir.
Zihin ise küçük resimle ilgilenir. Kalbin sesi naziktir. Şefkatli ve ilgilidir. Yıkmaz. Sıkmaz. Eleştirmez. Buhrana sokmaz. Kalp; kaygı, şüphe, korku, sınırlılık, pişmanlık, suçluluk, suçlama, yetersizlik, eleştiri, yargılama bilmez. Aksine cesaret verir, yüreklendirir, destekler, özgürleştirir, sever, kapsar. Kalbin sesini duyabilmeye başladığımız zaman, evrenin yaşam dolu ve engin bir yer olduğunu, hayatta yapayalnız ve çaresiz olmadığımızı hissetmeye başlarız. Kalbimizin sesini duyup dinlediğimizde, yaşam yeniden renklenir. Kalp, öğrenilmiş sapkın gerçekliği yıkıp yerine sonsuz olan büyülü hakikati yerleştirir.
İşte kalbinizin sesini duymanızı kolaylaştıracak birkaç madde!
1. Kalbinizle ilgilenin
Kalbinizi önemsiyor musunuz? Ona sıkça nasıl olduğunu soruyor musunuz? Ara sıra dertleşiyor musunuz? Ona ‘Aferin’, ‘Seni çok seviyorum’, ‘Korkma, arkandayım!’ diyor musunuz? Kendinizi yüreklendiriyor musunuz? Bu tip bir iletişimi başta yadırgayabilirsiniz belki ama uzun vadede kendinize yapabileceğiniz en büyük iyiliğin kalbinize zaman yatırımı yapmak olduğunu fark edeceksiniz.
2. Kendinizi doyasıya sevmekle yetinmeyin, aynı zamanda ona şefkatle de yaklaşın
Kendinizi seviyor musunuz? Peki kendinize karşı şefkatli misiniz? Kendinizi sevdiğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Fakat kendinize şefkatle yaklaşmadığınız sürece o gerçek sevgi olabilir mi? Bir anne çocuğunu sevebilir, fakat ona şefkat göstermezse, evladı bu sevgiyi hissedebilir mi? Şefkatli bir ortamda büyümemiş olabilirsiniz. Ya da yaşam kargaşasında şefkati unutmuş da olabilirsiniz. Ama o hep orada. Her zaman ona geri dönebileceğiniz kadar yakın.
Kendinize karşı şefkat duyduğunuz, onunla ilgilendiğiniz ve ona gereken özeni gösterdiğiniz zaman kalbinizin sesine de yakınlaşacaksınız. Kalbinizle bağ kurmak için gözlerinizi kapatın, elinizi kalbinize koyun ve “Merhaba” deyin. “Nasılsın?” “Senin için ne yapabilirim?” “Bir şeye ihtiyacın var mı?” Onu dinleyin. Kendinize zaman verin. Belki başlangıçta hemen duyamayabilirsiniz. Ama birkaç denemeden sonra emin olun, duyacaksınız.
İlginizi çekebilir: Öz Şefkat: Kendinizle Bağ Kurabiliyor Musunuz?
3. Doğada vakit geçirin. Bir ağacın gövdesine sırtınızı yaslayıp, bir süre oturun
Bilimsel araştırmalara göre, ağaçlar sayesinde, kısa vadeli mutluluklar yerini uzun vadeli mutluluğa yani mutlu bir zihin durumuna bırakıyor. İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, ağaç ve yeşilliklere yakın yerlerde yaşayan insanların anksiyete ve depresyona yatkınlıklarının daha düşük olduğu belirlenmiş.
Doğada olmak bizi iyileştiriyor, sinir sistemimizi yatıştırıyor ve stres seviyelerini düşürüyor. Biz, evrimimizi doğada gerçekleştirdiğimiz ve doğanın bir parçası olduğumuz için, tekrar tekrar doğaya dönmek istiyoruz. Doğaya döndükçe kendi doğamızı da yeniden hatırlıyoruz. Şehir hayatı kalbin sesini ne kadar kısıyorsa doğada olmak da o denli açıyor.
4. Durun ve gözlemleyin
Çoğu zaman kalbimizin sesi duygularımızın sesiyle karışıyor. Kalbin sesi duyguların sesi değil. Duygular, gelip geçici. Kalbin sesi ise duyguların ötesinde olan, saf sevginin sesi. Dikkatimiz dışarıda olduğu zaman, zihnin sesi hakim olur. Fakat dikkatinizi içeriye yöneltmeye, duygu-düşünce bulutlarını onlarla kimliklenmeden gözlemlemeye ve göndermeye başladığınızda, yavaş yavaş kalbinizin usul ve şefkatli sesini de duymaya başlarsınız.
Meditasyon için oturduğunuzda, duygu, düşünce ve inançlarınızı fark etmeye başlarsınız. Bunun için önce farkındalık meditasyonu eğitimi alabilirsiniz. Durmaya vakit ayırmak, kalp sesini duymaya başlamaya yardım eder. İlk defa durduğunuz zaman, durmaktan hiçbir şey anlamayabilirsiniz. Bedeniniz ağrıyabilir, kaşınabilirsiniz, inanılmaz sıkılabilirsiniz. Oradan bir an önce kaçıp kurtulmak isteyebilirsiniz. Bunun sebebi, zihinlerimizin çok aktif olması.
Başlangıçta, meditasyon için oturduğunuzda düşünceleriniz hızla gelip geçebilir ve orada öylece oturmanın hiçbir işe yaramadığını düşünebilirsiniz. Oysa öyle değil. Düşünceler azgın dalgalar gibidir. Her oturuşta dalgalarla boğuşur, oturmaya ve gözlemlemeye devam ettikçe onları aşıp okyanusun derinlerine dalarsınız. O derinler her zaman sakin ve huzur doludur. Durup kendinizi, içinizdeki binlerce birbirinden ilgisiz düşünceyi dinlediğiniz hiçbir an boşa geçmez. Farkındalık meditasyonları ve sessizlik kampları bu gözlemi derinleştirir. Sizi kalbinize bir adım daha yaklaştırır.
İlginizi çekebilir: Mindfulness Meditasyonu ile Enerjinizi Nasıl Artırırsınız?
5. Düşünce ve duygularınızı yazın
Düşünce ve duygu akışıyla iletişimde olmak bilinçaltınız hakkında da size bilgi verir. Ancak dikkat etmeniz gereken nokta şu ki siz duygu ve düşünceleriniz değilsiniz. Bu akışı izleyip farkına vardıkça ve aynı zamanda da onlarla kimliklenmeyi bıraktıkça kalbinizin sesini daha net bir şekilde duyabilmeye başlarsınız. Yazmak, duygu dünyasını fiziksel dünyaya indirir. Onun için her zaman işe yarar.