RÖPORTAJ: BURCU ERBAŞ
In partnerhip with Wings

Kardeşi olan kişiler ya kardeşleri ile en yakın arkadaş gibidir ya da en büyük rakip! Bu dinamik bazen haftalar bazense saatler içinde değişebilir. Yıllar boyunca yeni formunda kalabilir veya dakikalar sonra eskisine dönebilir. Bu nedenle insan ilişkileri içerisinde belki de en zorlayıcı ve karmaşık olanı kardeşler arasındaki ilişkidir. Hiçbir arkadaşlık ilişkisine benzemeyen bu bağ, kişilerin karakterleri kadar ebeveynlerinin karakterleri, hal ve tavırları, içinde büyünen atmosfer ve nice başka dinamik ile şekillenir. Bu çetrefilli ilişkinin psikolojik boyutlarını ele alarak küçüklükte hissedildiği yoğunlukta yetişkinlik yıllarında da yaşanabilen kardeş kıskançlığı, çekişmeler, inişli çıkışlı ilişkiler ve kardeşlerin karakterlerini etkileyebilen doğum sırası teorisi hakkında konuşmak için Uzman Klinik Psikolog İkra Ekmekci ile bir araya geldik.


Yapılan bir araştırmaya göre kardeşler bir saat içerisinde 8 farklı tartışmaya girebiliyor! Yaşları kaç olursa olsun neden kardeşlerin arasındaki ilişki inişli çıkışlı ve zorlayıcı olabiliyor?

Kardeş ile kurulan ilişkiler insanların sahip olduğu en uzun ilişkiler, öyle ki bir bireyin anne babasıyla, eşiyle, çocuğuyla kurduğu ilişkiden bile uzun. Belki de bu yüzden en karmaşığı. İkinci çocuğun aileye katılmasıyla başlayan çekişmeler, aslında kardeşlerin hayatları boyunca ortak kaynakları paylaşmak zorunda olmalarından kaynaklanıyor. Bu ortak kaynakların başında çocukların anne babalarından alacakları sevgi ve ilgi geliyor. Çocuklar ilgiyi ve sevgiyi biriyle paylaşmaktansa anne babalarının biriciği olmayı arzuluyor. Bu yüzden onların gözünde özel olmak için çaba harcıyorlar ve bu da çekişmeye sebep oluyor. Sosyal beceri eksikliği, eşitlik konusundaki kaygılar, ebeveyn tutumları ve kültür de bunu en çok tetikleyenlerden. 

Kardeşlerin doğum sırası, birinci, ortanca, son çocuk kavramı, aile içindeki tutumu ve birbirlerine karşı olan tutum ve davranışları gerçekten de etkiliyor mu?

Evet etkiliyor. “Birth Order Theory”i (Kardeşlerin Doğum Sırası Teorisi) geliştiren Avusturyalı psikanalist Adler, doğum sırasına bağlı olarak benzer genler taşıyıp aynı ailede büyüyen çocukların farklı karakterlere sahip olacağını savunmuş. Bunun sebebi ise aynı aile içinde farklı deneyimler yaşamaları ve ortak kaynaklardan alacakları sevgi için üstünlük kurma mücadelesi.

Teoriye göre, kardeşi doğana kadar ailenin ilk göz ağrısı olan en büyük çocuk, aileye yeni bir üyenin katılması ile tek çocuk olma özelliğini, yani ilginin merkezinde olma ayrıcalığını, kaybeder. O ana kadar aldığı tüm ilgiyi davetsiz misafir kardeşiyle paylaşmak zorunda kalır ve kardeşiyle alakalı sorumluluklar yüklenir. Bu da onda öfke ve anne baba sevgisini kaybetme korkusu yaratır. Bu yüzden de önde olmak için çabalar ve ailesinden onay bekler. Bunun yanı sıra, ortanca çocuk, biricikliği hiç yaşamamıştır. İlgiyi hem büyük kardeşle hem küçük kardeşle paylaşmak durumundadır ve kendini hep ikisi arasında sıkışmış hisseder. Kimi zaman kardeşleri kadar becerikli olmadığını düşünebilir ve hep yarış halindedir. Aile de ebeveynliği birinci çocuk ile deneyimlediği ve öğrendiği için bu çocuğa karşı daha az kaygılı yaklaşır. Son çocuk ise, ailede bebek pozisyonundadır ve ona karşı disiplin daha esnek ve hoşgörülüdür. İlgiyi kendinden büyüklerle daha az paylaşmak zorundadır. Bu da benmerkezci tutumlar geliştirmesine neden olabilir. Büyük kardeşlerine karşı hep onun küçük olduğu söylenip korunur. Onlar da ailelerine ilgiye değer olduklarını kanıtlamak için yeni yetenekler ve ilgi alanları geliştirirler. Yani, doğum sırası da kardeşler arası çekişmeleri tetikleyen önemli sebeplerden biri. Araştırmalara göre, kardeşler arası yaş farkı ne kadar az ise çekişme o kadar çok oluyor.

Kardeş kıskançlığı ve çekişmesi normal mi? Bu karşılaştırma ve yarışma dürtüsü neden kaynaklanıyor? Ne noktadan sonra bu yarış hali sona erdirilmesi gereken bir boyuta ulaşıyor?

Ailede çocukların kardeş kıskançlığı yaşamamaları, mücadeleye girmemeleri ve kavga etmemeleri neredeyse kaçınılmaz. Bu, bahsettiğim gibi değer verilen ortak kaynakların paylaşılmasında yaşanan zorluktan doğuyor. Evrimsel olarak kardeşler arası rekabet sebeplerinden biri de tüm ilgiyi ve kaynakları kendine çekerek hayatta kalabilmek. Bu çekişme dürtüsü buradan kaynaklanıyor olabilir.

Kardeşler arası yaşanan bu çekişmenin çocuklar için hem duygusal hem sosyal becerileri geliştiren bir tarafı da var. Anne babaların çekişme karşısındaki doğru tutumları sayesinde çocukların; birlikte yaşama, paylaşma, isteklerini uygun yollarla elde etme, problem çözme ve çözüm üretme, mücadele etme, kazanma ve kaybetme becerileri gelişir ve desteklenir. Ayrıca, çocuklar, aralarındaki bu çekişme sayesinde hayatın tüm avantajlarına ve imkanlarına sahip olamayacaklarını anlarlar. Bu, çocuklarda hayal kırıklığı yaratsa da belki de hayatlarının ilerleyen dönemlerinde onlar için önemli bir deneyim olacaktır. 

Bir diğer yandan, bu çekişme doğal ve avantajlı olmasına rağmen çocukların bunu nasıl tecrübe ettiği de çok mühim. Eğer aralarındaki kıskançlık ve çekişme hafif atışmaya, tartışmaya, bağrışmaya sebep oluyorsa müdahale etmeden kendi aralarında çözmeleri beklenebilir fakat aralarındaki çekişme şiddete dönüşüp birbirlerine zarar verme noktasına geliyor ise kesinlikle müdahale edilmesi gerekir. 

Kardeş kıskançlığı yaş ilerledikçe kaybolan bir his mi yoksa her daim varlığını koruyor mu? Yetişkinlikte kardeş kıskançlığı ne belirtilerle kendini gösteriyor?

Kardeşler arası kıskançlığın çocuklarda daha yaygın olduğunu biliyoruz. Bu, yaş ilerledikçe kaybolabildiği gibi, uzun yıllar da sürebiliyor. 50-60 yaşındaki yetişkinlerde, ebeveynleri öldükten sonra bile kardeş kıskançlığını görmek mümkün. Kardeşle yarış halinde olmak; kardeş başarısını kıskanmak; çocukluk döneminde yaşanan kırıcı anıları tekrar tekrar analiz edip geçmişe takılı kalmak; hala ebeveyn dikkatini üzerine çekmeye çalışmak; kardeşi yetişkin olarak görmemek ve ondan bir düşman gibi bahsetmeyi yetişkinlerde kardeş kıskançlığının sinyalleri arasında sayabiliriz. 

Yapılan araştırmalara göre, yetişkinlerde kardeş kıskançlığının hala devam ediyor olmasının başlıca sebeplerinden biri, kardeşlerin hayatta farklı şeyler başarmış olmaları. Her çocuğun gelişimi farklı. Herkes kendi zamanında ilerler. Ailedeki her çocuk kendine özel yeteneklere sahip olabilir. Kardeşler bazen bir konuda bir diğeri kadar hızlı ve kolay ilerlemenin mümkün olmadığını kabul etmekte zorlanabilir. Bununla birlikte, en önemlisi aynı ebeveynlere sahip kardeşlerin anne babaları tarafından eşit olmayan tutumlarla yetiştirilmeleri. Anne babaların kardeşlerden birini favori görüp ona hep farklı şekilde yaklaşması çocuklukta başlayan kardeş kıskançlığının yetişkinlikte de devam etmesinin en büyük tetikçilerinden. Bu ayrım, yetişkinlerde kimlik problemleri yaratabileceği gibi kurdukları sosyal ilişkilerde güven ve öz güven sorunlarına sebep olabilir.

Bu nedenle anne babaların, kardeşlerin çocukluk döneminde sosyal becerilerini ve duygu regülasyon becerilerini güçlendirmelerine yardımcı olup, onlara eşit yaklaşarak yetişkinlikte sürebilecek olası kardeş kıskançlığının tolere edilebilir hale gelmesine katkı sağlamaları çok önemli. Yetişkin kardeşlerin birbirlerine empatik ve şefkatli yaklaşarak birbirlerinin ihtiyaçlarını, perspektiflerini, hedeflerini, tercihlerini anlamaya çalışmaları sağlıklı iletişim kurmalarına fayda sağlayacaktır. 

Kardeşler arasındaki ilişkiyi daha sağlıklı bir konuma getirmede ebeveynler ne zaman, nasıl ve ne derece rol oynamalıdır?

Anne babaların doğru yaklaşımı ve tutumu kardeşler arasındaki bağı güçlendirir. Bu nedenle, yeni bir üyenin aileye katılması kararı ve sonrasında hamilelik süreci ile beraber ebeveynlere bu konuda önemli görev düşüyor. O zamana kadar ailenin biriciği olup anne babalarının tüm sevgisini ve ilgisini alan büyük çocuk, bu ilgiyi ve sevgiyi aralarına katılacak yeni üye ile paylaşmak zorunda kalacaktır. Bu da çocuklarda ebeveynlerinin sevgisini kaybetme endişesini tetikleyecektir. Bu kaygının oluşmaması için, hamilelikte hem yaşı hem de gelişim süreci göz önünde bulundurularak büyük çocuğa doğru zamanda haber vermek ve sevgilerinde hiçbir şeyin değişmeyeceğinin açıklanması gerekir. Kardeşin gelişiyle, annenin ilgisi çoğunlukla yenidoğanda olacağı için, doğum öncesi büyük çocuğun bakımını ailede bir başkasının üstlenmesi, çocuğun buna alışıp bu yeniliği kardeşin gelişine bağlamaması önemlidir. Bu süreçte, çocuk ile anne karnındaki kardeşi hakkında konuşmak aralarında oluşacak bağın temellerini atacaktır. Kardeş aileye katıldıktan sonra ise çocuğun rutininin değişmemesi, ebeveynlerin büyük çocuğa kardeşinin bakımı ile ilgili yaşına uygun küçük sorumluluklar vermesi (Örneğin bebeğin bezinin/pamuğunun bittiğini fark edince anne babaya haber vermek gibi.) ve büyük çocukla hem anne-çocuk, hem baba-çocuk ikili olacak şekilde ayrı ayrı özel zaman yaratması önemlidir. 

İlerleyen süreçlerde ise, kardeşler arası yaşanan çekişmelerde ve tartışmalarda kardeşler arası kavga, agresyon ve kıskançlığı arttırmamak için, anne babaların kardeşlerin iletişimlerine olabildiğince az müdahale etmeleri; kardeşler arası ayrım ve kıyas yapmamaları; “O daha küçük, sen ağabeysin/ablasın.” diyerek küçüğü korumamaları ve büyüğe yaşının üstünde sorumluluk verip olgunluk beklememeleri; taraf tutmamaları; kıyas yapıp birbirlerini örnek göstermemeleri; kardeşler arası farklı disiplin anlayışlarına sahip olup birine hoşgörülü davranıp birine sert davranmamaları; hakem rolü oynayıp kim haklı kim haksız karar vermemeleri çok mühimdir.

Ebeveynler, çocukların duyguları hakkında konuşup kıskançlığı normalleştirmelidir. Sakin, sabırlı ve yapıcı olarak iki kardeşe de eşit yaklaşmalıdır. Kardeşler arası çekişmede ebeveynler kardeşlerin kendi aralarında çözüm üretmelerini beklemelidir. Çekişme şiddete döndüyse ve çocuklar birbirlerine zarar vermeye başladıysa iki kardeşe de eşit sonuç doğuracak şekilde müdahale etmek önemlidir. Örneğin, birbirine vurmaları nedeniyle paylaşamadıkları oyuncağı bir süreliğine gözden uzak bir yere kaldırmak ve ikisinin de oynamasına izin vermemek gibi.

En önemlisi ise anne ve babanın kendi aralarındaki sorunlarını iletişim yoluyla çözebileceklerini göstererek ve uzlaşmacı çözümler üreterek çocuklarına rol model olmasıdır. 

Birbirinden karakter, düşünce ve yaşam stili açısından çok farklı olan iki kardeş nasıl bir ortak zemin bulabilir? Aralarındaki ilişkiyi tüm farklarına rağmen nasıl sağlıklı ve güçlü tutabilirler?

Araştırmalar çocukların küçük yaşta kurulan ortak oyunlar, paylaşılan ortak hobiler ve ekip olarak tamamlayacakları görevler sayesinde kardeşler arası iletişimin güçlendiğini gösteriyor. Bununla birlikte, ailedeki her bireyin yaşı kaç olursa olsun kendi düşüncelerini, kaygılarını, duygularını diğer aile üyeleriyle paylaşması ve problemlere birlikte çözüm üretmeleri aile içinde sağlıklı iletişim kurma becerilerini güçlendirecektir. “Herkesin birbirine karşı saygılı olması” gibi aile içi sürdürülebilir kuralların olması da yine ilişkiyi sağlıklı tutmalarında etkili olacaktır. Aynı zamanda küçük yaştan itibaren oluşturulan aile gelenekleri, kutlanan özel günler, ilerleyen dönemlerde yapılan aile toplanmaları da ilişkiyi sağlıklı ve güçlü tutmalarına fayda sağlayacaktır.

Arkadaşlıktan farklı olarak iyi anlaşıp anlaşmamanın ötesinde kardeşlere “yardım etme, yanında durma” gibi ailevi sorumlulukları kendi sınırlarımız ve yaşam görüşümüz ile uyumlu şekilde nasıl yerine getirebiliriz?

Hem aile yaşamında hem de sosyal yaşamda insanların başkalarıyla bağ kurabilmesi için birçok değer büyük rol oynuyor. Bunun için okulun, çevrenin ve tabii ki en önemlisi ailenin etkisi yadsınamaz. Bu değerleri, çocuklara ders gibi anlattığımızda öğrenmelerini beklemek yeterli değildir. Modelleme yoluyla sunulduğunda daha rahat öğreneceklerinden dolayı, çocukların değerleri benimsemeleri için öncelikle ebeveynlerin yaşam tarzının bu değerler etrafında şekillenmesi ve çocuklarına örnek teşkil etmeleri gerekmektedir. Onlara kazandırmamız gereken her türlü değeri aile içinde onlara rol model olarak gösterebiliriz çünkü doğdukları andan itibaren çocukların rol model gördükleri öncelikli kişiler ebeveynleridir. 

Yardımlaşmak, birbirinin yanında durmak da çocuklarımızın öğrenmeleri gereken ailevi ve toplumsal değerlerden olmalı. Çocukların, ihtiyaç durumunda ebeveynlerinin birbirinden yardım talep edebildiklerine, ebeveynlerinin birbirlerine destek olduklarına şahit olması, bu değerleri kazanmalarında çok önemli olacaktır. Anne babaların da yeri geldiğinde çocuklarından yardım istemesi mühimdir. Ayrıca, ebeveynlerinin yardıma ihtiyacı olan kişilere yardım ettiğini gören çocuklar yine bu değeri daha rahat benimseyeceklerdir. Böylelikle çocuk kim olursa olsun başkasına yardım edildiğini görecektir. Öncelikle birbiriyle yardımlaşan bir aile olmak yapılabileceklerin başında geliyor.

Rol model olmanın yanı sıra, yardımlaşma gibi değerlerin aktarımı tüm yaşlarda çocukların gelişim düzeyine uygun şekilde yapılmalı. Çocuklarda yardımlaşma ve paylaşma değerinin oluşumu okul öncesi eğitim dönemi ile başlar. Küçük yaşlardaki çocuklarda bu değerlerin kazanımı kurulan dramatizasyon ve role play oyunlarında daha rahat olacaktır. Örneğin, evcilik oynarken figürlerin birbirinden yardım istemesi, çocuğun bebeğini yedirmesi, peluş hayvanların birbirine yardım etmesi gibi. Daha sonraki yaşlarda ise, kardeşler arası yardımlaşmaya ihtiyaç duyulan görevler içerecek şekilde kurulan oyunlar; yardımlaşmanın önemini vurgulayan hayali senaryolar üzerinden çocuklarla sohbet edip onların bu değeri kazanmasını sağlamak; kardeşlerin birbirlerine destek olarak tamamlayabilecekleri ortak görevler yaratmak (Akşam yemeği için sofrayı iki kardeşin birlikte hazırlaması; bardakları birinin tabakları diğerinin masaya yerleştireceği şekilde sorumluluk vermek.) bu değerleri kazanmalarında yardımcı olacaktır. 


Yenilenen Wings ile hayatınıza değer katmaya, alışveriş keyfini ayrıcalıklara dönüştürmeye hazır mısınız? Siz de Wings’in ayrıcalıklı dünyasına katılmak ve size özel programlarını incelemek için link üzerinden başvurunuzu yapabilirsiniz! 





BLOOM SHOP