YAZAN: BURCU ERBAŞ

Ayrılıklar herkes için çok zordur. Özellikle kaygılı bağlanma stiline sahipsek daha da zor. Bağlanma teorisine göre ilişkilere bakış açılarında daimi bir terk edilme endişesi barındıran bu kişilerin, gerçek bir ayrılık yaşandığında bastırılmış korkuları pekişebilir, öz güvenleri sarsılabilir, hayata devam etmeleri zorlaşabilir. Öz değerini ilişkileri üzerinden tayin etmeye yatkın olan bu kişiler için ayrılık süreci bütünsel iyi olma hali ve kişisel gelişim üzerinde yaralar bırakabilir. Bu nedenle de kaygılı bağlanma stiline sahip kişilerin ayrılık süreçlerini atlatması belki diğer kişilere oranla daha fazla zaman ve efor gerektirebilir. Nitekim her gecenin sonunda mutlaka gündüz vardır. Zaman, her durumda olduğu gibi bu anlarda da yaraları iyileştirmeye yardımcıdır. Siz de yakın bir zamanda ayrılık yaşadıysanız veya iyileşme sürecinde destek arıyorsanız, kaygılı bağlanma ayrılık sürecini nasıl etkiliyor ve bu süreç nasıl daha kolay geçebilir sorularına yanıt aradık!


Kaygılı bağlanma stili nedir?

Bağlanma stilleri; kaygılı, güvenli, kaçıngan, düzensiz olarak 4 kategoriye ayrılır ve kaynağı bağlılık teorisine dayanır. Bu konsepte göre küçükken birincil bakım verenlerimizle sahip olduğumuz ilişki, gelecekte başka insanlarla nasıl bağ kurduğumuzu etkiler. Bir bakıma bugünkü ilişkilerimiz, ayrılıklarımız, yaşadığımız ana ilişki sorunları, birincil bakım verenlerimizle sahip olduğumuz ilişkimizin bir yansımasıdır. İlk defa 1950 yılında psikiyatrist John Bowlby tarafından öne sürülen bu teorem, günümüzde sosyal medya platformları aracılığıyla yine popülerlik kazandı.

Güvensiz bağlanma stillerinden birisi olan kaygılı bağlanma stili, çok derin bir terk edilme korkusu ile simgeleşir. Bu bağlanma stiline sahip kişiler ilişki boyunca kendilerini güvende hissedemez, partnerlerinin onları bırakıp gideceği endişesi ile yaşarlar. Bu da onları sürekli olarak onay ve güvence aramaya iter. İlişkilerinde partnerlerine çokça ihtiyaç duyabilir, sürekli iletişimde kalmak isteyebilir, herhangi bir uzaklaşma anında da panikleyebilirler.

Kaygılı bağlanma, ayrılık sürecini nasıl etkiliyor?

Hepimizin içindeki bağlanma arzusu hayatta kalma iç güdümüzden gelir. Çocukken gelişen bu arzumuz kendini ilk birincil bakım verenlerimiz üzerinden gösterir. Daha sonra da kurduğumuz diğer tüm ilişkiler -özellikle romantik olanlar- ile varlığını sürdürür. Ayrılıklar, hayatımız boyunca daha güvenli bir bağlanma tipine evrilmemişsek, bu bağlanma içgüdümüzün en şiddetli şekilde uyarıldığı anlardır. Tam da bu nedenle ayrılıklardan sonra “Nasıl yaşamaya devam edeceğim?”, “Bunu nasıl atlatacağım?” gibi yaşama iç güdümüze dair düşünceler zihni doldurur çünkü ayrılık zihinde hayatımızı tehdit eden bir tehlike veya eksiklik olarak algılanır.

Terk edilme korkusu ile karakterize olan kaygılı bağlanma tipi, gerçek bir ayrılık sürecine girdiği zaman korkuları ve endişeleri çokça şiddetlenebilir. Büyük hisler sinir sistemini fazla çalışmaya itebilir, kaç-savaş-don tepkisini uyandırabilir. Bu da mantık dışı tepkiler vermeye, kişinin kendisine hasar verebilecek nitelikte davranışlara yönelmesine neden olabilir.

Kaygılı bağlanmaya sahip kişiler ayrılık sürecini en iyi şekilde nasıl atlatabilir?

Eğer siz de kaygılı bağlanma stiline sahip olduğunuzu düşünüyor ve ayrılık sürecinizde zorlanıyorsanız, aşağıdaki öneriler iyileşme yolunda daha emin adımlar atmanıza yardımcı olabilir.

Aranıza mesafe koyun.

Ayrılık sonrası herkes için geçerli bir kural varsa o da eski partneriniz ile aranıza fiziksel ve dijital olarak mesafe koymaktır. Size bu denli acı ve üzüntü yaşatan kişi ve olaylardan uzak durmak, “sıfır-iletişim” kuralına uymak iyileşme sürecinin başlaması için çok önemlidir. Devam eden etkileşimler zihni yeni duruma adapte olmada alıkoyabilir. Bu da gerçekliği kabul edip ilerlemenin önüne geçer. İletişimsizlik ilk anda klişe bir kural gibi gelse de gerçekten nörolojik olarak beynin artık kullanılmayacak nöral bağlantıları temizlemesini sağlar!

Fazla düşünmeye başladığınızda kendinizi durdurun.

Ayrılık acısını ve üzüntüsünü şiddetlendiren ana unsur fazla düşünmedir. “Şu an o ne düşünüyor, nasıl hissediyor, ne yapıyor, neden ayrıldık?” düşünceleri üzerinden varsayımlar yürütmek, en kötü senaryoları zihinde tekrar tekrar canlandırmak sadece var olan stres seviyesini yükseltmeye yarar. Bu da iyileşme sürecini devamlı olarak erteler, ayrılığın negatif etkileri beden ve zihinde yaşanmaya devam eder. Unutmayın, koşullar ne olursa olsun, herkes ayrılıklardan sonra kendi tarzında bir üzüntü yaşar.

Odağınızı yeniliklere çevirin.

Peki fazla düşünmeden kendinizi nasıl alıkoyabilirsiniz? Odağınıza yenilikler koyarak! Eski partnerin veya ilişkinin tüm zihinsel ve duygusal kapasiteyi kaplamasına izin vermemek iyileşme süreci için kritiktir. Zamanın tamamen üzülerek veya fazla düşünerek geçmemesi için kişinin kendini yeni şeyler yapmaya zorlaması hem ufukta güzel deneyimler olduğunu hatırlamaya yardımcı olur hem de zihni biraz olsun ayrılık acısından uzaklaştırır. Bu süreçte yapılabilecek en güzel aktiviteler yeni insanlarla tanışmak, yeni yerler gezmek, yeni bir dil veya beceri öğrenmeye çalışmak, yeni sporlar yapmak hatta eğitici kurslar almaktır. Kişiye keyif sağlayan böylesi dikkat dağıtıcılar iyileşme süreci için çok önemlidir.

Bedeninizi hareket ettirin.

Ayrılık, sinir sistemini fazla çalışmaya ittiği için ruhsal dengeyi yeniden kurmanın en güzel yolu somatik beden egzersizlerinden geçer. Nefes pratikleri, meditasyon, yoga, dans etmek veya bedeni sadece sallandırmak, zıplamak veya titretmek bile sinir sisteminin regüle olmasına yardımcı olur. Stres döngüsünün kapanmasını sağlayarak uyarılmış halin sona ermesini sağlar. Bu da uykunun ve iştahın düzelmesine, kişinin kendi bedeninde daha iyi ve güvende hissetmesine katkıda bulunur.



Burcu Erbaş

Burcu Erbaş, 2024 yılında Domus Academy Milano'da Visual Brand Design alanında yüksek lisansını, 2020 yılında ise Galatasaray Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi lisansını tamamladı. Live to Bloom'da dört yıldır içerik ve proje yöneticisi olarak görev yapan Burcu platformun görsel iletişiminde de aktif olarak rol alıyor. İyi yaşam alanında yazdığı içeriklerinde özellikle bütünsel...



BLOOM SHOP