Motorları Maviliklere Sürmeye Devam Edebilecek Miyiz? yazımızı okumaya başlayın!
Konuya bir canlandırma ile başlamak istiyorum! Sabah kalktınız, duş jelinizi ve yüz peelinginizi kullandınız. Dişlerinizi fırçaladınız, yeni yıkanmış polyester bluzu giyip yarım litrelik plastik şişe suyunuzu da yanınıza alıp işe doğru yola koyuldunuz. Ofise gelmeden köşedeki o çok ünlü kahvecide, adınızı baristanin anlaması için üç kere tekrar edip sonunda koyu kahvenize kavuşup mesaiye yetiştiniz. Akşam için de arkadaşlarınızla birlikte çok önceden yapmış olduğunuz balıkçıda buluşma programını düşünüp, iş çıkışını iple çekmeye başladınız. Buraya kadar her şey şahane!
Peki akşam yediğiniz balıkta, sabah kullandığınız kişisel bakım ürünlerinin ve tek kullanımlık plastik ürünlerin parçalarını tüketme ihtimaliniz olduğunu söylesem! Hatta dahası, bu plastiklerin vücudumuzda birikerek ciddi sağlık sorunları yaşama olasılığımız olduğunu. Şimdi canlandırma tersine döndü ve “şahane” yerini “dehşete” bıraktı…
Gözle görülmeyen plastiklerle başımız dertte!
Pek çok kişi plastik atıkların denizlere döküldüğünü bilmez ya da önemsemez. Fakat bunun ötesinde, bir çok kozmetik ve kişisel bakım ürününde bulunan mikro plastikler de denizlerimizde varlıklarını sürdürmekte. Bu mini plastikler bir kaç milimetre çapında olduğu için çıplak gözle görülemiyorlar.
Atık sularımızın arıtıldığı tesislerde ise, bu çok küçük boyutlu plastiklerin arıtılması mevcut teknoloji ile mümkün olmuyor. Dolayısıyla bu mikro plastikler nehirlere, denizlere deşarj ediliyor. Benzer şekilde sentetik giyim ürünlerimizi her yıkadığımızda, plastik fiber dokusundan kopan, mikro parçalar da deniz ekosisteminin istenmeyen sinsi misafirleri oluyor. Pet şişe gibi tek kullanımlık plastik ürünlerin zamanla denizlerde parçalanmasıyla onların boyutları da küçülüyor.
Naif deneme: Temizlik
Hal böyle olunca denizlerde, plajlarda yapılan temizlik faaliyetleri aslında sorunun kapsamını düşündüğümüzde oldukça yetersiz kalıyor. Son 10 yılda üretilen plastik ürünlerde yaklaşık yüzde 40’lık bir artış olduğu bildiriliyor. Bir yıl boyunca kullanılan plastikten üretilen paketleme malzemelerinin sadece yüzde 14’ü geri dönüşümle tekrar kullanılıyor. Her yıl yaklaşık 8 milyon ton plastik atık (mikro boyutta olmayan) okyanuslara boşaltılıyor.
Geri dönüşümdeki bu başarısızlığın küresel ekonomiye olan maddi zararının ise 80 ila 120 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Öte yandan, sadece İngiltere’de her yıl 86 ton mikro plastiğin kişisel bakım ürünleri ve kozmetik kullanımından dolayı okyanuslara deşarj edildiği hesaplanıyor.
Görünmez plastiklerin etkileri
Deniz ekosistemine deşarj edilen plastiklerin içindeki kimyasalların, deniz canlılarında zehirlenme, kısırlık ve genetik anomalilere neden olabileceğine dikkat çeken uzmanlar, söz konusu etkilerin besin zincirinin son halkası olan insanlarda da görülebileceği konusunda uyarıda bulunuyorlar.
Yeni yapılan bir çalışmaya göre, mikro plastik içeren deniz ürünleriyle karşılaşmak çok olası gibi. Örneğin, Endonezya ve Kaliforniya’da satılan deniz ürünlerinin dörtte birinden fazlasında mikro plastik birikimi olduğu tespit edilmiş.
Deniz ekosistemi sadece leziz deniz ürünleri tüketebilmemiz için önemli değil elbette. Okyanuslar, Dünya’nın en büyük karbon yutağı ve adeta dev bir oksijen fabrikası. Plastik atıklar nedeniyle bize olağanüstüsü hediyeler sunan okyanuslarımızdaki bozulmanın faturası hesaplanamayacak kadar büyük.
Okyanuslardaki plastik birikimi bu hızla devam ederse, 2050 yılında okyanuslarımızda balıktan çok plastik olacağı bildiriliyor. Ocak ayının başında İngiltere, kozmetik şirketlerinin mikro plastik kullanımını nihayet yasakladı. Yeterli değil ama önemli bir başlangıç! Darısı bizim ve diğer ülkelerin başına.
Derin maviliklerin iyileştirici etkisini sadece bizim değil, gelecek nesillerin de deneyimleyebilmesi için farkındalığımızı artırmak ve tercihlerimizi değiştirmek zorundayız.
Konu ile ilgili “daha fazla” bilgiye aşağıdaki yazılardan da ulaşabilirsiniz: