“Manifestlemek” dilek ve düşüncenin gerçek hayata tezahür ettirilmesi olarak tanımlanıyor. Spiritüel konseptlerin popüler kültürde yer alması ile birlikte, özellikle son birkaç yıldır bu kelimeye aşina olduk. Zihnimizde yarattığımız kurgusal senaryolar ve geçmiş anılarımız arasında katı bir duvar yokken, bu kavramlar arasındaki farkı nasıl anlayabiliriz? Bu iki konsepti birbirinden ayıran tek şey geçmiş zamanda neyin deneyimlendiğini bildiğimiz kanısıdır. Aslında sonsuz gerçeklik senaryosunun eş zamanlı yaşandığı bir kuantum evreninde, verdiğimiz her kararla birlikte başka bir paralel realiteye sıçramamız mümkün. Düşüncelerimiz ve hayallerimiz vasıtasıyla istediğimiz realitenin frekansına uyumlanabiliriz. Bu yazı boyunca düşünce ve duygu dünyamızda hakimiyet kuran ve günlük hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan müziğin, istediğimiz gerçeklik senaryosuna ulaşmamıza olan katkısını inceleyeceğiz.
Manifestlemek nedir?
Arzuladığımız gerçekliği zihnimizde bütün detayları ile adeta yaşıyormuşçasına görselleştirmek “yaratıcı imgeleme” adı altında tanımlanıyor. Bu tekniği uygularken, kurguladığımız anın gerçekliğine kendimizi inandırmak ve arzuladığımız bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda hissedeceğimiz duyguları da işin içine katmak gerekiyor.
Diğer bir taraftan, negatif bir ruh hali içerisinde, gerçekleşmesini istediğimiz konuya takıntılı bir yaklaşımda bulunmak, “Neden hala gerçekleşmedi?” diye hayıflanarak alt metinde henüz gerçekleşmediğini vurgulamak hayallerimizin önüne korku ve kaygılarımızdan koca bir duvar örüyor. Bu nedenle, imgeleme yaparken üzerimizde barındırdığımız tüm stresi ve birikmiş negatif duygu kalıplarını geride bırakmaya çalışmalı, sadece anda kalmaya ve kurguladığımız gerçeklik içerisinde yeşerecek duyguların bedenimize akmasına izin vermeliyiz.
Aynı şekilde bir şeye sahip olmak istiyorsanız, bu süreç boyunca “…çok istiyorum” kalıbı ile düşünmeniz ile evrene aslında istediğiniz şeyin sizde olmadığına dair negatif bir bildirimde bulunuyorsunuz. Güzel bir sonuç elde etmek için sizden yayılan enerjinin de aynı şekilde pozitif olması gerekiyor. Doğada iyi ya da kötü ayrımı yoktur, etki tepki dengesiyle negatif söylem ve düşüncelerin karşılığı maalesef negatif olabilir.
Müzik ile manifestlemek
Müzik tarif edemediğimiz duyguların form bulmuş halidir. Tekrarlı melodi ve söz kalıpları yoluyla, duygu ve düşünce dünyamız üzerinde adeta hipnoz edici bir etkiyle hakimiyet kurabilir. Kendimizi birkaç dakika boyunca günlük rutinimizin dışındaki duygu ve düşüncelerle çevrelendiğimiz bir kapsül içinde buluruz. Bize günlük hayatın kalabalığından izole olma fırsatı sunar. Müzik ile iç dünyamızda kurguladığımız hayal dünyasına çekilirken, bu dünyayı gerçek hayatta değişmesini istediğimiz durumlar üzerinden kurgulayarak adeta alternatif bir realite oluştururuz. Böylelikle aslında kurduğumuz hayaller üzerinden farkında olmadan imgeleme yapmış, oluşturduğumuz bu realiteyi hayatımıza çekmek için bir sinyal yollamış oluruz.
Bu nedenle, dinlediğimiz müziğin barındırdığı mesaj, bizde uyandırdığı duygu ve hatırlattığı anılar, hayatımıza çektiğimiz gerçeklik üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Fiziksel boyutta bir inşaattan bahsetmesek de mental enerjimizle oluşturduğumuz geleceğe yönelik her imge, gerçekliğin bir yansıması olan antievrende hayal gücümüz üzerinden yaratılırken, fiziksel boyutta da tezahüre geçme potansiyeline sahiptir.
Peki müzikle geleceğe yönelik olumlu manifestlemeler yapabilmek için nelere dikkat etmeliyiz?
- Tekrarlar ve olumsuz söylemler
Müzik, insanların düşünce yapısını şekillendirmek ve toplumsal trendleri belirlemekte oldukça etkili bir araçtır. Müzik aracılığı ile kitlesel yönlendirmenin etkisi göz ardı edilemez. Araştırmalara göre insanlar tekrarlı bir şekilde duydukları söylemlerin doğru olduğunu düşünmeye eğilim gösteriyorlar. Araştırmacılar bu durumu “yanıltıcı doğruluk etkisi” olarak tanımlıyor.
Tekrarlı söz kalıpları ve melodiler, belli başlı fikirlerin alıcı tarafından daha rahat bir şekilde algılanmasını sağlıyor. İlkokul zamanlarında şarkılarla ezberlediğimiz ders notlarını düşünürsek, kendi yapısını tekrarlarla idame ettiren melodiler zihnimizde daha kalıcı bir yer elde ediyor. Müzik yoluyla karşılaştığımız yeni konseptleri daha kolay idrak etmeye meyilli olduğumuz için yeni düşünce kalıplarının bu yoldan bize benimsetilmesine karşı daha savunmasız bir konumdayız. Tekrarlı söz kalıplarına maruz kalan beyin, gerçeklik algısını bu tekrarlı söylemler üzerinden yeniden yapılaştırır. Dinlediğimiz şarkının sözlerinin bir anlamı olmadığını bilinçli olarak düşünsek bile, bilinçaltımız duyduğu her söylemi haznemize kaydetmeye sonrasında da olaylara olan tepkimiz üzerinden dış dünyaya lanse etmeye programlıdır. Farketmeseniz de maruz kaldığınız içeriğe dönüşüyorsunuz.
“Söz büyüdür.” söylemi düşünüldüğünde sarf edilen ve hissedilen her bir cümlenin, içerisinde bulunduğumuz ve enerjiyi bir ayna gibi yansıtan evren tarafından algılanıp bize aynı frekansta geri dönüş yapabileceğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
- Doğru frekansı seçerek manifestlemek
Günümüzün standart frekansı 1453’te 440 Hz’e sabitlenmiştir. Bu frekansın gezegenin titreşimsel frekansına uyumlu olmadığını iddia eden söylemler vardır. 440 Hz frekansına yapısal olarak uyumsuz olduğumuz iddiası, bu frekansın bünyemizde korku ve anksiyete gibi duyguları tetiklediğini savunuyor. Bu noktada global müzik endüstrisi yoluyla toplumun negatif duygularla kontrol altında tutulması gibi de bir teori oluşmuş oluyor.
Diğer bir taraftan 432 Hz ise 20. yüzyıl öncesi dönemde standart frekans kabul edilmiş, yatıştırıcı etkisi olduğu öne sürülmüştür. İyileştirici etkileri olan bu frekanslara uyumlu müzikler dinleyerek yine yüksek titreşimdeki sevgi ve huzur gibi duyguların hakim olduğu bir realiteye uyumlanabiliriz. Bahsi geçen frekanslar, 396 Hz, 432 Hz, 528 Hz, 639 Hz, 741 Hz ve 852 Hz’dir.
396 Hz korkuları temizlerken, 528 Hz’in iyileştirici bir etkisi olduğu Japonya’daki araştırmacılar tarafından da otomatik sinir ve endokrin sistemleri üzerinde yaptıkları gözlemler üzerinden savunulmuştur.