Küresel iklim krizinin bir sonucu olarak Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde ardı ardına çıkan orman yangınlarını söndürme çalışmaları devam ederken, bu yangınların ardından doğanın nasıl hayata tutunacağı, bireysel ve toplumsal bazda neler yapılması gerektiği merak ediliyor. Doğal orman yangınları biyoçeşitliliği nasıl etkiler, canlılar yaşama tutunmak için nasıl mücadele verir ve yeniden tohumlama süreci nasıl olmalı konularını araştırdık.
Orman yangınları birçok canlının yaşam alanlarının yok olmasına, fotosentetik aktivitenin azalmasına ve bitki ve hayvan türlerinin işleyişinin zarar görmesine neden oluyor. Ancak ekolojistler, doğal yangınların orman ekosistemlerinin hayati ve tabii bir parçası olduğunu belirtirken, bazı bitkilerin de yangınlara adapte olabileceğini vurguluyorlar.
Bir yangının mevsimi, şiddeti ve sıklığı gibi özelliklerinin toplamından oluşan yangın rejimi, bu “canlanma” yeteneğine ise etki ediyor. Örneğin yangınların sık ve düşük şiddette olduğu alanlarda ponderosa çamı gibi bitkilerin kabukları ateşe daha dayanıklı hale gelebiliyor.
Kaliforniya Üniversitesi öğretim üyelerinden yangın ekoloğu Kate Wilkin ise modern ormanların son 100 yıldaki yangın söndürme çalışmalarının bir sonucu olduğunu belirtiyor. Tarihsel çerçeveden bakıldığında özellikle yıldırımların sıklıkla orman yangınlarına yol açtığını söyleyen Wilkin, bugünün ormanlarının buna rağmen seyrelmediğini aksine geçmişe göre çok daha fazla ağaçları olduğunu sözlerine ekliyor.
Orman yangınlarının ardından doğa nasıl hayata tutunuyor?
Yangın ekoloğu Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu 20.yüzyılın başlarında ekosistemleri korumak adına yangınları tamamen önlemeye yönelik bir yaklaşım olduğunun altını çiziyor. Her ne kadar bu yöntem ile biyoçeşitliliğin korunması ve tahrip edilmesinin önüne geçilmesi amaçlanıyor olsa da Tavşanoğlu uzun yıllar süren yangın önleme faaliyetlerinin daha şiddetli yangınlara sebebiyet verdiğini ve yüzyılın sonlarına doğru da bu gerçeğin acı bir şekilde öğrenildiğini belirtiyor.
Yangınların biyoçeşitlilik üzerindeki etkilerini araştıran çalışmalarından çıkan sonuçlar ise dikkate değer. Bu araştırmalar, her bir alanın kendine özgü bir yangın rejimi geliştirdiğini gösterirken özellikle Akdeniz Havzası gibi orman yangınlarına sık sık maruz kalan bölgelerde yetişen bitkilerin ise hayatta kalabilmek için adaptasyonlar gösterdiğini ortaya çıkarıyor.
Wilkin ve ekibinin 1970’lerden beri doğal yangınlara izin verilen Yosemite’s Illiouette Havzasındaki araştırmaları da benzer bir sonucu gözler önüne seriyor.
Çeşitli bir yangın geçmişi, daha fazla çiçekli bitki türünü destekleyebiliyor.
Yangın sonrasında toprak, örtü görevi görüyor.
Yangınlara karşı yaşam mücadelesi veren bitkilerin en büyük destekçilerinden birinin toprak yüzeyinin yangın sıcaklarından nadiren etkilenmesi olduğunu belirten Tavşanoğlu, yangın sonrasında toprağın yalıtıcı bir örtü gibi görev üstlendiğini dile getiriyor. Ülkemizde yetişen mersin, sandal, yabani zeytin gibi çalı türlerinin ise böylelikle toprak altında bulunan tomurcukları yangından birkaç ay sonra “sürgün” vermeye başlıyor.
Toprak üstü biyolojisi yanan bitki ise toprak altında yaşayan tomurcukları sebebiyle ölmüyor. Tavşanoğlu, her ne kadar sürgün vermenin doğrudan yangına karşı gelişen bir adaptasyon olmadığını belirtse de toprağın bu özelliği sayesinde bitkiler ve ağaçlar Akdeniz Havzası gibi sık sık yangınlara maruz kalan coğrafyalarda yaşamlarını devam ettirme şansı bulabiliyorlar.
Doğrudan yangına adaptasyon yetenekleri ile bitkiler hayata tutunuyor.
Tavşanoğlu, bazı bitkilerin tohum çimlenmesi ve dağılması ile doğrudan yangına adaptasyon yetenekleri geliştirdiklerinin altını çiziyor. Tohum çimlenmesi bazı bitkilerde yangın sıcaklığıyla veya yangından çıkan duman sayesinde uyarılıyor.
Normal şartlarda tohumlar fiziksel uyku durumundadır ve toprak altında yıllarca bu halde beklerler. Yangından sıcaklığın etkisiyle içeri su ve hava girişi sağlanır. İlk yağışlı mevsimde de tohumlar çimlenir.
Yangından çıkan dumanın içerdiği bazı kimyasallar sayesinde de tohumun fizyolojik uyku halinin dağıldığından söz eden Tavşanoğlu, böylelikle uzun süredir yanmamış bir ormanda birçok bitki türünün kitleler halinde çimlenebileceğini söylüyor. Bunların yanı sıra yaşama tutunmak için bazı bitkilerin tohum dağılmalarını geciktirmeleri ve yangın gibi herhangi bir olumsuz duruma karşı çimlenebilecek tohumlarını garanti altına almaları da söz konusu olabiliyor.
Yeşeren bitkilere hayvanlar da eşlik ediyor.
Orman veya çalılık gibi alanlarda çıkan yangınların ardından alana yerleşen bitkilerle birlikte bazı böcek, kuş ve küçük memeli türlerinin görülebildiğinden de bahseden Tavşanoğlu, “yeni yanmış alanlar, birçok bitki ve hayvan türünde popülasyon artışını sağlayarak genetik çeşitliliğinin korunmasına katkıda bulunuyor,” diyor.
Yangınların ardından yeniden tohumlama ve restorasyon çalışmaları nasıl yapılmalı?
Tavşanoğlu, doğal orman yangınlarının her yıl olabileceğini ancak küresel iklim değişikliğiyle birlikte büyüklüğünün arttığını söylüyor. Twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlarda da restorasyon çalışmaları hakkında yorumlarda bulunan Tavşanoğlu, dozerle toprağı sürüp ağaç dikme gibi uygulamaların, biyolojik çeşitliliğe büyük bir zarar verdiğini ve ormanın gelecekteki bitki tür bileşimini değiştirdiğini belirtiyor.
Kızılçam dahil, Akdeniz ormanlarında yaşayan bitkilerin “sahip olduğu yangın uyarlanmaları sayesinde kendilerini yangından sonra yenileyebilme” özelliği olduğunu söyleyen Tavşanoğlu, “Akdeniz’de bir orman yangınından sonra ormanın yok olması söz konusu değildir.” diyor.
Kızılçam, tohumlarını yangından korumak için bazı kozalaklarını yıllarca kapalı tutar. Yangından sonra birkaç hafta içinde bu kozalaklar açılır ve tohumları besin ve mineralce zenginleşmiş olan yanmış toprağa ulaşır. Bu tohumlar gelecek baharda karşınıza genç fideler olarak çıkar.
Bu sözlere ek olarak Tavşanoğlu, yanan ormanlık alanlar için ağaç dikme seferberliklerinin, alanın sürülmesine neden olması ve bu alanların ağaçlar da dahil olmak üzere birçok türden canlıyı kapsayan bir ekosistemi içermesinin istenmeyen sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor.
Diğer ağaç türleriyle birlikte bir canlanmaya sebebiyet verebilmesi sebebiyle ise tohum desteğinin önemli olduğunu dile getiren Tavşanoğlu, böylelikle ekosistemin yenilenebileceğini belirtiyor. Idaho Üniversitesinde yapılan bir başka araştırma da doğal rejenerasyonun, yenilenmenin, başarısının mevcut tohum bolluğuna bağlı olduğunu vurgularken yapay rejenerasyonda ise tohumların kemirgenler, kuşlar ve böcekler tarafından yenilebileceğini belirtiyor.