Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırma, gün ışığını daha fazla alan okullarda okuyan öğrencilerin, devamsızlık oranlarının daha düşük olduğu ve başarı oranlarının da daha yüksek olduğunu gösterdi. Yine aynı araştırma, gün ışığının yanı sıra ağaç veya bahçe manzarasının da hastaların iyileşme sürelerinin kısalmasına olumlu katkı yaptığını kanıtladı.
Eğer işinizde, okulunuzda veya evinizde ağaçlara bakan geniş bir pencereniz varsa çok şanslısınız! Ve eğer o ağaçların altında yürüyüş yapabiliyorsanız daha da şanslısınız!
Varlığımız ile doğa arasındaki güçlü bağ: Biophilia!
“Biophilia” özümüzün doğa ile kurduğu ve kurmak istediği derin bağa verilen isim. Bu bağı kuvvetlendirmemiz kendimizi daha iyi ve mutlu hissetmemizi sağlıyor. Örneğin, doğayla baş başa bir yürüyüşte veya tatilde hissettiğimiz güzel duyguları hatırlayın. Modumuzun nasıl yükseldiğini anımsayın 🙂 Aslında bu bağ sadece ruhsal ve duygusal yönden bizi olumlu olarak etkilemiyor aynı zamanda fiziksel sağlığımıza da katkı sağlıyor. Bu da bilinen bir gerçek!
Neden doğa fiziksel sağlımız üzerinde etkili?
Özümüzün doğaya bağlı olmasının ve her fırsatta doğaya dönme arzusu içinde olmamızın aslında fizyolojik olarak da geçerli sebepleri var. Avcılık ve toplayıcılıkla uğraşan atalarımızdan bize aktarılan genler var. Bu genler, gün ışığı almadan ve klorofil görmeden bütün zamanımızı kapalı mekânlarda geçirmemizi hala kabul edebilmiş değil.
Örneğin, D Vitamini sentezleyebilmemiz ve bağışıklık sistemimizin güçlü olması tamamen doğa ana tarafından desteklenen hediyelerimiz. Maalesef son zamanlarda plaza çalışanlarında eksikliği görülmeye başlanan D Vitamini, bilindiği gibi Güneş sayesinde sentezleyebildiğimiz bir vitamin. Kalsiyum, demir, magnezyum, fosfat ve çinko minerallerinin emilimi bu vitamine bağlı, ayrıca güçlü bir bağışıklık sistemi için de D Vitamininin çok hayati bir önemi bulunmakta.
Dolayısıyla eksikliği ciddi sorunlar yaratabiliyor. Özellikle bizim gibi güneşli günleri bol olan bir ülkede bu değerli vitamini sentezleyebilmemiz için kaynak bedava ve bol aslında! Ancak sedenter yaşama biçimlerimiz ve kentlerimizde yeterli rekreasyon alanlarının bulunmaması (olanları da hızlıca betonlaştırmamız!) nedeniyle bedava ve bol olan kaynağa erişimimiz bile kısıtlı maalesef!
Öte yandan, bağışıklık sistemimizde, cildimizde ve sindirim sistemimiz de yaşayan mikroorganizmalara bağlı ve tahmin edebileceğiniz gibi bu organizmaların niteliği ve niceliği doğa ile doğrudan etkileşime geçtiğimiz ölçüde artabiliyor. Özellikle düzenli olarak toprak, bitki, temiz hava ve hayvanlar ile haşır neşir olmamız gerekiyor. Bunları gerçekleştirebilmek için de günlük hayatımızda yeşil alanlara kolaylıkla erişip, uzun uzun vakit geçirebilme fırsatına sahip olmalıyız. Bu yüzden yaşadığımız çevrede pek çok kentsel yeşil alan olmalı.
Daha sağlıklı ve mutlu olabilmek için ne yapmak gerekiyor?
Gıda takviyesi tüketiminden ziyade kadim biyolojik bilgileri daha iyi anlayıp, bu bilgileri doğadan uzaklaşan hayatlarımızın merkezine taşımaktan ibaret. Havaların soğumasına ve kısalan günlere aldırış etmeden, mümkün oldukça doğanın ve Güneş’in tadını çıkarmalıyız 🙂