Evrenle ilişki ve iletişim kurma arzusu insanın içinde kalıtsal bir yere sahip. Bu yüzden atmosferi aşma ve uzayı keşfetme fikri pek çoğumuza cazip geldi. Uzayda yaşam var mı? İnsan türü dışında, teknoloji geliştirebilen canlılar var mı? Onlarla iletişim kurabilir miyiz? Peki uzaya gitmeden de kozmosla ilişki kurulabilir mi? Boyutlar arası iletişim mümkün mü? Fiziksel gerçekliğin ötesinde bir gerçeklik olabilir mi? Bu sorular tarih boyunca insanın aklını bir hayli kurcaladı, kurcalamaya da devam ediyor. Peki portallar?
Portallar nedir?
Evrenin sonsuzluğunu nasıl birkaç paragrafa sığdıramazsanız, uçsuz bucaksız -özellikle de üzerine çok konuşulmamış- bir konuyu da birkaç kelimeyle anlatmak o derece imkansızdır. Ancak portallar enerji kapıları, kozmik kapılar ya da boyutlar arası geçitler olarak da yorumlanabilir.
Portalları araştırırken NASA’nın ana sayfasında izlediğim videodan kısa bir alıntıyla konuya giriş yapmak istiyorum: “Bilim kurgunun en sevilen temalarından biri portaldır; gezginleri uzak diyarlara bağlayan, uzayda veya zamanda olağanüstü bir açıklık. İyi bir portal bir kısayoldur, bir rehberdir, bilinmeyene açılan bir kapıdır. Keşke gerçekten var olsalardı…”
Öyle ki portalların var olduğu da ortaya çıktı ve Iowa Üniversitesi’nden NASA tarafından finanse edilen bir araştırmacı onları nasıl bulacağını keşfetti. Iowa Üniversitesi’nden plazma fizikçisi Jack Scudder, “Bunlara X noktaları veya elektron difüzyon bölgeleri diyoruz” diye açıklıyor. “Bunlar, Dünya’nın manyetik alanının Güneş’in manyetik alanına bağlandığı, kendi gezegenimizden 93 milyon mil uzaktaki Güneş’in atmosferine giden kesintisiz bir yol oluşturduğu yerlerdir.”
NASA’nın THEMIS uzay aracı ve Avrupa’nın Cluster sondaları tarafından yapılan gözlemler, bu manyetik portalların her gün onlarca kez açılıp kapandığını gösteriyor.
Tipik olarak, jeomanyetik alanın şiddetli güneş rüzgarıyla buluştuğu Dünya’dan on binlerce kilometre uzakta bulunurlar. Çoğu portal küçük ve kısa ömürlüdür; diğerleri ise esnek, geniş ve sürekli. Tonlarca enerjik parçacık bu açıklıklardan geçerek Dünya’nın üst atmosferini ısıtabilir, jeomanyetik fırtınaları tetikleyebilir ve parlak kutup ışıklarını ateşleyebilir.”
Kuantum fiziğinin bulgularına göre yaşadığımız evren, atom altı parçacığı seviyesinde cansız, materyal bir evren değil. Tam tersine, zeka ve bilinç dolu bir titreşim okyanusu. Bu durumda, dünyaya giren enerji parçacıkları da diğer her şey gibi canlı, bilinç ve zeka dolu. Şamanlar, her bir zerrenin içinde bilinç ve ruh olduğunu hep bildiler, hatırladılar ve boyutlar arası iletişim daima gündemlerinde oldu.
Belli zamanlarda, ışık yağmuru (belli frekanslar) yaşam enerjimizi desteklemek üzere dünyaya giriş yapıyor. Kendi numerolojik özelliğine göre, kimi iyileşmeyi, kimi hayallerimizi, kimi uyanışımızı destekliyor. Biz de meditasyon yoluyla bu yağmurun altında şifalanabiliyoruz.
Yunan filozof ve matematikçi Pisagor, sayıların tüm evrenin temelini oluşturduğunu düşünüyordu.
Numeroloji, sayıların ve harflerin gizli anlamları, yaşamımız ve kişiliğimiz üzerindeki etkilerini inceler. Tüm sayıların gezegenlerle bağlı olduğu ve her sayının bir frekansı olduğu varsayılır. Örneğin, 1 yeniliği, 5 değişimi, 8 bolluk bereketi sembolize eder, sekanslar gördüğünüzde (123 ya da 567 gibi) bu doğru yolda olduğunuza işaret eden bir onay olarak yorumlanır. Gökyüzündeki hizalanmalar örneğin 11.11 portalı ise yeni bir boyuta uyanışı sembolize eder. 8.8 (Aslan kapısı) kozmik enerjinin en yüksek aktığı gün kabul edilir.
Hint astrolojisine baktığınızda (Jyotish) “nakşatralar” (takımyıldızlar) hem şahsiyet sahibidir hem de daha yüksek frekanslı ilahi varlıklar tarafından yönetilirler. Dünyamızın, Gaia’nın nasıl bir ruhu varsa, tüm gezegen ve takımyıldızların da ruhu olduğuna inanılır. Ashwini, Rudra, Bharani, Kritika, Rohini, bu 27 takımyıldızın (nakşatranın) da kendi karakteristik özellikleri ve hikayeleri vardır.
Tarih boyunca mitolojik anlatımlarda ve yaratılış hikayelerinde de bu bilinç ve zekadan bahsedildi. Vikingler’in savaş tanrısı Odin, fırtına tanrısı Thor, dişilik ve bereket tanrıçası Freya, Olimpos’ta tanrıların ve insanların babası Zeus, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit, savaş, strateji, ilham ve sanat tanrıçası Athena, Hint mitolojisindeki yaratıcı, rahman ve rahim olan Brahman, yaşamın devamlılığından sorumlu Vişnu ve yıkıcı dönüştürücü güç Şiva…
Bereketin sembolü Lakshmi, bilgi ve kültür tanrıçası Sarasvati… Mayalarda gök ve ormanın tanrısı Alom, dağların ve depremlerin tanrısı Cabrakan, gece tanrıçası Awilix… Şinto şamanlarının Güneş tanrıçası Amaterasu, pirinç ve bereket tanrıçası İnari, fırtına tanrısı Raijin…
Mitolojilerin derinlerine indikçe, birbirinden bağımsız coğrafyalarda ve zamanlarda ortaya çıkan birbirine çok yakın hikayeler, isimleri farklı olsa da benzer güçlere sahip tanrılardır. Ve insanlar bu güçlerle bağlantı kurma özlemi içindedir… Bu portalları ritüeller ve şifreler kullanarak açıp üst güçlerden istenen yardımlar ve “Tanrıların yanında olması”, “Tanrıların terk etmesi” kavramları bu şekilde var olur.
Kısacası insan, kendi tanrısallığını ararken evrensel güçler ile tarih boyunca yüksek bilinç hallerinde, meditasyon ve translarda iletişim kurabildi.
Rishiler meditasyonlar aracılığıyla akaşik kayıtlara erişim sağlayarak evrensel bilgiyi dünyaya indirdiler, Hz. Muhammed Cebrail’den Hira dağında ilk vahyi aldı, Hz. İsa meleklerin kutsal, akıllı varlıklar olduğunu, erkek ya da dişi olmadığını söyledi. Bu fenomenler, bir anlamda boyutlar arası iletişimin bir örneği olarak, kimimize hikaye gibi göründü, kimimizin ise ciddi anlamda gündeminde oldu.
Kozmik enerji kanalları ise Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul görmüş şifa portallarıdır. Yüzyıllar önce Hindistan ve Tibet’te uygulanırken, Vladimir Alexandrovich Petrov isimli bir doktor Rusya’da kullanmaya başlıyor ve oradan dünyaya yayılıyor. Bunlar, sayısı belirsiz portal açıldığında ortaya çıkan enerjilerden sadece birkaçına örnek. Belki de derinlerine indiğinizde, hepsi içiçe.
Belli portallar belli dönemlerde kendiliğinden açıldığında meditasyonda oturabiliriz.
Onları aktive etmek için ise yukarıda bahsettiğim gibi çeşitli anahtarlar mevcut. Kozmik enerji portalları, kendi şifreleriyle aktive edilir ve birçok geleneğin kendine has adetleri var. Hint geleneğinde, ruhu arındırmak amaçlı gerçekleştirilen çeşitli ritüellerin yanı sıra, portalları açmak (aktive etmek) için mantralardan da faydalanılır. Örneğin, Şivaratri bayramı, Şiva (dönüşüm) portalının açık olduğu zamandır. O gün çeşitli ritüellerle bu dönüşüm enerjisi ile bağ kurulur.
Ustam, Hindu tanrıları için “Sizin içinizdeki güçler” tanımını kullanırdı. İnsan sistemi, gerek fiziksel, gerekse zihinsel olarak evrendeki tüm kaynak güçlerle bağlantı kurabilecek kadar yüksek potansiyele sahip. İçimizde var olan, unuttuğumuz potansiyel gücü açığa çıkarmak için portallar aracı. Çocukken izlediğimiz ve özdeşleştiğimiz süper kahramanlar ve süper güçleri çok uzağımızda olmayabilir belki de?
İnsan bedeninde ise boyutlar arası geçiş, çakralar (enerji merkezleri) yoluyla sağlanır. Yani, kozmosla bilgi akışı çakralar aracılığıyla gerçekleşir. Çakraların doğru çalışır halde olması bu yüzden çok önemlidir.
Kızılderili bir dostumun aktarımına göre, beyaz insan kültürlerini tehdit etmeden önce, yılın belli zamanlarında bu portallar açılıyor ve “yıldız dostları” (star friends) dünyayı ziyaret ediyorlardı.
İnsanlık buna kendisi şahit olmadığı sürece sadece bir varsayım, bir söylenti olarak kalacaktır. Öte yandan, “vorteks” olarak belirlenen dünya üzerindeki enerji alanları ve inşası halen anlaşılamamış Mısır piramitleri, İngiltere’de Stonehenge, Meksiko şehrindeki Teotihuacán piramidi, Peru’da dünya harikaları arasındaki Machu Picchu, belki de yıldız dostların dünyaya attığı imzalardır.
Belirtilen konuyla ilgili hiçbir yönlendirme bilimsel veya ampirik araştırmalar sonucu yapılmamıştır. Bununla birlikte bu öneriler kişilerin spiritüel ve duygusal hayatını zenginleştirmeye, bireysel iyi olma yolculuğunu desteklemeye yardımcı olabilir.