Evimde her zaman bir hayvan dostum oldu; kuş, kedi, köpek. Sağlıklı zamanları çok güzel, çok mutlu zamanlar ama ne yazık ki onlar da hasta oluyor. Oğlum Sunny tipik bir Golden Retriever; yani kilo alma, kalça çıkığı, kireçlenme gibi ırktan kaynaklı sağlık problemleri var. Araştırmalarım sonunda oğlumun ağrılarına fizik tedavinin çözüm olabileceğini ve İstanbul’da bu tedavinin Fizyo Vet’te Ece Ulutürk tarafından yapıldığını öğrendim. Yayınladığı videolarda felç olmuş ve asla yürüyemez denilen hayvanları ayağa kaldırdığını görünce umudum arttı. Bu yazıda Yonca Evcimik ve hayvan sevgisinin yanı sıra Ece’nin serüvenini ve hayvanlarımızın eklem sağlığı için verdiği önerileri bulacaksınız. Ve bir kurtuluş hikayesi… Kanal D Haber Muhabiri Meva Coşkun 3 gün boyunca tampon bölgede yaşamak zorunda kalan mülteci kedi Şekip ve köpek Sofi’nin Karabaş Derneği Başkanı Tolga Akyıldız tarafından kurtarılma hikayesini haberleştirdi ben de burada yazmak istedim.
İlginizi çekebilir: Sinem Gündem ile Pati İzlerinin Peşinde: Buket Aydın Röportajı
Yonca Evcimik röportajı
O 90’ları 90’lar yapan sanatçılardan. 90’ları hala bu kadar özlemle anlatıyorsak bu özlemde onun şarkılarının payı ve emeği çok. Yonca Evcimik, Türk pop müziğindeki yeniliklerin en büyük mimarlarından biri. Ve iflah olmaz bir hayvansever. 2014 yılından beri de hayvan hakları yasasının çıkabilmesi canla başla çalışıyor. Bu hafta Yonca Evcimik’e baktığı dört ayaklıları sordum ve hayvan sevgisinin gerçekliğine bir kez daha şahit oldum.
Hayvan sevgisini tatmayan bir ruh tam olarak uyanamamıştır ya, sizin ruhunuz nasıl uyandı?
Ben uyanık doğdum sanırım. Çünkü kendimi bildim bileli inanılmaz bir hayvan sevgim var. Küçüklüğümden beri sürekli onlarla empati kuruyorum.
Siz yaptığınız çalışmalarla sokak hayvanlarına karşı farkındalık oluşturuyorsunuz. Neden hayvanlara yardım etmek bu kadar önemli?
Çünkü onlar toplumun en zayıf halkası. Böyle yaşamayı hak etmiyorlar. Çoğalmak onların suçu değil, görevini yapmayan devletlerin.
Hayvan hakları yasasının çıkması için çok uğraştınız. Hayvanlar için yürüttüğünüz projeleriniz de var. Projeler ne aşamada?
2014 yılından beri sürekli Ankara’ya gidip geliyorum. Bu konuyla ilgili Meclis’te toplantılar yapıyoruz. Hayvanların refah içinde yaşayabileceği, hayvanseverlerin de mutlu olabileceği bir taslak hazırlandı. Görüşmeler halen devam ediyor. Umut ediyorum ki önümüzdeki birkaç ay içinde bu yasa çıkacak.
Hayvanlarla aranızdaki bağı nasıl anlatırsınız?
Aramızdaki bağın özel olduğunu düşünüyorum. Bizim ailece hayatımızda ve evimizde kedi köpeğin, hiçbir canlının insandan farkı yoktur.
Kedilerin sizi en çok şaşırtan özelliği nedir?
Kedinin doğasında var olan aşırı merak.
Köpeklerin en çok şaşırtan özelliği nedir?
Ne olursa olsun sevmekten vazgeçmemeleri ve sadık olmaları.
Baktığınız kaç patiniz var?
Maalesef onların kısa yaşamlarından dolayı değişken oluyor. Dört yıl öncesine kadar 11 tane can dostumuz vardı. 10 köpek, 1 kedi idi. Şu anda 4 köpeğimiz bir de kedimiz var.
Kediler bu dünyadan mı, uzaydan mı? Onları bu kadar özel kılan ne?
Ben sadece kedilerin değil tüm hayvanların uzaydan gelmiş olduklarını düşünüyorum insanları eğitmek için.
Bireysel olarak hayvanlar için daha iyi bir dünya adına neler yapabiliriz?
Bence öncelikle her canlının eşit şartlarda yaşaması gerektiğini algılamamız gerekiyor. Bu dünya hepimizin aynı toprağa basıyoruz, aynı havayı soluyoruz, aynı suyu içiyoruz. İnsanoğlu geliştikçe ülkeler, şehirler büyüdükçe onların yaşam alanlarını gasp ediyoruz ama yerine onların yaşayabilecekleri alanlar koymuyoruz. Kısacası onların hakkına tecavüz ediyoruz buna bir son vermeli yaşam haklarına saygılı olmalıyız. Çünkü var olmak haktır.
İlginizi çekebilir: Sinem Gündem ile Pati İzlerinin Peşinde
Ece Ulutürk röportajı
Sara Ece Ulutürk, Türkiye’deki ilk ve tek hayvanlar için fizik tedavi merkezi olan Fizyo Vet Veteriner Kliniği’nin kurucusu. Ece bence çok vizyoner biri. Çünkü daha okurken veterinerlik fakültelerinde verilen eğitimle ilgili eksiklikleri görüp kendini tek bir konuda yetiştirmek için yurt dışına gitmiş. Kliniği kurduğu ilk zamanlarda herkes ona deli gözüyle bakmış çünkü o sadece fizik tedavi yapmak konusunda inat etmiş. İyi ki de etmiş. Bu sayede Ece birçok canın hayatına dokundu.
Türkiye’de belli bir konuda uzmanlaşmış veteriner hekim bulmak çok zor. Sen bir konuda uzmanlaşmaya nasıl karar verdin?
Veteriner hekim olmak çocukluk hayalimdi. Ben 7 yaşındayken annem King Charles ırkı bir çocuk sahiplenmişti ismi Mendi idi. Mendi 10 yaşındayken kucağımda kalp krizi geçirerek öldü. Bundan 17 yıl önce Türkiye’de ırklar ve onların hastalıkları çok bilinmiyordu, çok basit bir teşhisti aslında Mendi’ninki; tipik bir kalp hastalığıydı, teşhis konsaydı daha uzun yaşardı. O gün veteriner hekim olmaya karar verdim.
Eğitim nedir?
İlk İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ne başladım ama okulu bitirene kadar barınak, klinik, poliklinik, hastane ve yurt dışı stajlarımı tamamlamıştım. Bu süreçlerde Mendi’den dolayı kalp ile ilgili yerleri seçmeye çalıştım ancak tam ilgim olmadığını hissettim. Sonra bu konuda uzmanlaşmak istediğime karar verdim. Yurt dışındaki okullara başvurdum ve kabul edildim. Hikayem bu şekilde başlamış oldu.
Asıl fizik tedavi eğitimim tam iki yıl sürdü. Aldığım eğitimlerin hepsi yurt dışından çünkü ben okurken Türkiye’de fizik tedaviyle ilgili herhangi bir ders yoktu, dolayısıyla bu konu hakkında bilgisi olan da. Amerika, İspanya, Viyana, İtalya ve en son da Belçika olmak üzere çeşitli üniversitelerde eğitimler aldım ve sınavlarına girdim.
Neler yapılıyor Fizyo Vet’te?
Kedi köpeklerde ozon terapi, kök hücre tedavisi, ağrı bantlama tedavisi, spinal manual terapi, lazer terapi, akupunktur, tanısal ultrason, suda yürüme bandı, basış analiz sistemleri gibi birçok tedavi ve tanı yöntemleri kullanıyoruz. Ben kliniğimde yurt dışından belgesini almadığım hiçbir uygulamayı yapmıyorum.
Fizyo Vet Veteriner Kliniği’ni açtığında nasıl karşılandın?
Burayı açtığımda aşı, operasyon, dâhiliye hiçbir tedavi yapmadığımız için, sadece “fizik tedavi” yaptığım için herkes bana çılgın gözüyle bakmıştı. Ama sonra yaptığımız uygulamalar ile insanlar felçli kedi, köpeklerin yürüme şansı olduğunu gördüler. Topallayan hastaların ömür boyu bu şekilde yaşaması gerekmediğini ya da sadece yaşlı olduğu için yavaş yürüyen, oturup kalkmakta zorlanan çocukların doğru tedavi ile genç yaşlarındaki enerjiye kavuştuklarını gördüler.
Neden bazı veteriner hekimler ameliyat tek çözüm derken bazıları fizik tedavi öneriyor?
Kimi zaman bakış açısı farklılığı kimi zaman da bilgi eksikliği. Bir sürü hekim fizik tedavi ile ilgili hiçbir ders görmeden mezun oluyor. Dolayısıyla ne zaman fizik tedaviye başlanır, hangi hastalıklarda fizik tedavi ile çözüm alınır bilinmiyor. Beni en çok üzen durum hastaların geç kliniğimize gelip fizik tedavi ile iyileşme şansları varken iyileşememeleri oluyor. Erken teşhis kesinlikle işimizi çok kolaylaştırıyor…
Yaptığın tedaviyle hangi hastalıklar iyileşebilir?
Çok geniş bir tedavi alanımız var, boyun fıtığı, bel fıtığı, köpeklerde sıkça karşılaştığımız kalça çıkığı, patella luksasyonları, çapraz bağ hastalıkları, obezite, yavru köpeklerde eklem problemleri, kedilerde yüksekten düşme, cama sıkışma, trafik kazaları gibi omuriliği zarar veren sorunların çoğunu erken koyulan teşhis ile operasyona ihtiyaç kalmadan tedavi edebiliyoruz. Bütün bunların yanında hastalara operasyon sonrası fizik tedavi uygulayarak ağrılarını azaltıp kas iskelet sisteminin en kısa sürede iyileştirmesini sağlıyoruz.
Kliniğe geldiğimde bazıları engelli bazıları da tedavi sürecinde olan hastalarda yürüteçler görüyorum. Yürüteç kullanmak hayvanları tembelleştirir görüşünde olanlar da var. Senin yorumun nedir?
Bu Türkiye’de inanılan büyük bir yanlış… Yürüteçler köpekleri tembelleştirmez aksine onları hayata bağlar. Hasta geldiğinde eğer arka bacaklarda ileri düzeyde felç varsa ya da hasta operasyon sonrası ayakları üzerine basmakta zorlanıyorsa ona yürüteç kullanarak egzersizler yaptırıyoruz. Ve hastanın durumuna göre gerekirse arka ayakları bağlanıyor ve onları kullanmaması sağlanıyor. Gerekirse de tam yere değecek şekilde ayarlanıp ayaklarının üstüne basması ve onları kullanılması tevsik ediliyor. Bu bağlamda Engelsiz Hayvanlar’ın (@engelsizhayvanlar) yürüteçlerini kullanıyoruz.
Hayvanlarımızın eklemlerinde bir sorun olduğunu nasıl anlarız?
Bu tip hastalar oturup kalkmada zorlanma, kısa mesafelerde çabuk yorulma, merdiven inip çıkmak istememe, koltuğa ya da yüksek bir yere atlarken zorlanma gibi problemler yaşarlar.
Peki, biz hayvanseverler olarak bu çocukların sağlıklı bir ömür geçirmesi için neler yapabiliriz?
Öncelikle evlerinizi bu çocukların anatomilerine uygun olarak tasarlamalısınız. Mesela evlerimizde artık neredeyse hiç halı yok, genelde parke ya da mermer zemin var. Bu tip kaygan zeminler çocuklarımızda ileriki yaşlarda maalesef kalça çıkığı, patella luksasyonu gibi sorunlarla karşılaşmamıza sebep oluyor. Özellikle 7-8 yaş üstündeki hastalarımıza ortopedik sorunları var ise merdiven inip çıkmayı ve bir saat gibi uzun yürüyüşleri önermiyoruz. Boyun fıtığı olan hastalarımızda da mama kaplarını belli seviyelerde yükseltiyoruz.
Mülteci kedi Şekip ve köpek Sofi’nin umuda yolcuğu
Biliyorsunuz Yunanistan’la sınırımızdaki tampon bölgede mülteciler günlerdir Avrupa’ya geçmeyi bekliyor. Onlardan biri de Filistinli mülteci Ahmad Hacı Ali. Aylar önce Avrupa’ya sığınan eşinin arkasından kedisi ve köpeğiyle Pazarkule Sınır Kapısı’na gitti. Hayvanları hem aç, susuz hem de sınırda atılan biber gazları nedeniyle tehlike altındaydı.
Neyse ki Karabaş Derneği (@karabasdernek) devreye girdi ve mülteci kedi, köpek kardeşleri himayesine aldı. Eğer Ahmad Hacı Ali sınırı hayvan dostlarıyla geçer ve orada yakalanırsa o çocukların sonu hiçbir evrakları olmadığı için ölüm olacaktı. Ali sınırda eşine kavuşmak ve yeni bir yuva kurmak için bekliyor. Eğer bu gerçekleşirse Karabaş Derneği Şekip ve Sofi’yi Ahmad Hacı Ali’ye sağlıklı ve yasal bir şekilde ulaştıracak. Sahibinin onlardan ayrılması çok zor olmuş, çok ağlamış… Umarım güzel bir gelecekte sıcak bir yuvada tekrar bir araya gelirler. Bu arada Karabaş Derneği bağışlarla ayakta duran bir dernek, belki siz de katkıda bulunmak istersiniz.
Yazarlar ve kedileri
“Durabilmenin, susabilmenin, bekleyebilmenin, sabredebilmenin gitgide zorlaştığı bu çağda, o tüm bu hızlılığa meydan okurcasına durmanın, susmanın, sabrın en büyük sembolü oldu benim için. O dünyanın en huzurlu uykusunu uyurken onun uykusunu izlemenin, hatta onun sayesinde başka bir canlının da uykusunu izleyebilmenin ne büyük bir dinginlik kaynağı olduğunu fark ettim.
Anda kalabilmenin kişisel gelişim kitaplarına sıkıştırılmış, sığlaşmış ve “öğretilmeye” çalışılan halinin aksine, anda var olabilmenin öğrenilmeksizin, öğretilmeksizin hepimizde var olabildiğini ancak bunun üzerini örttüğümüzü gösterdi.
Kedi merakının, insan merakı gibi tüketim merkezli olmayışını, o merakta sanki yaşamın iksiri varmışçasına onu canlı ve diri tutmayı öğretti. Evet, bunları dört ayaklı, saatlerce tüylerini yalayan bir hayvan canlısı yaptı.”
Psikoterapist Tuğçe Isıyel’in “Ya Hiç Karşılaşmasaydık” isimli kitabında kedisi Berduş’u anlattığı bölümden kısa bir alıntı. Yazarın kedileri yazarlara benzettiğini de söylemeden geçmeyeyim.