Seyahat etmek, insan olmanın en keyif verici kısımlarından birisi. Yeni yerler görmek, tatlar, kokular, dokular, kültürler deneyimlemek hayattan alınan tatmini, kişisel gelişimi ve vizyonu destekliyor. Bireysel açıdan iyi olma halimizi bu denli yükselten bir aktivitenin şimdi her sene 1.4 milyar kişi tarafından yapıldığını düşünün. Bireysel mutluluğumuzun çok ötesinde, bu devasa yer değişimi sizce gezegenimiz üzerinde nasıl bir etki bırakıyor? Sürdürülebilir olamayacak kadar limitli, ekosistem kayıplarına, yüksek sera gazı salınımlarına neden olacak kadar yıkıcı, seyahat etme lüksü bulunmayan kişileri de dahil edecek kadar küresel! Bir yandan küreselleşen bir yandan çevresel krizler ile boğuşan dünyamızın bu ikilemineyse çözüm olarak sürdürülebilir seyahat modelleri sürülüyor. Peki, ekolojik turizm gerçekten gezegeni seyahat etmenin negatif yükünden kurtaracak kadar etkili mi?
Seyahat gerçek anlamda sürdürülebilir olabilir mi?
Günümüz şartları; sayısız çevresel kriz, giderek artan nüfus, kaynakların sonu birçok pratik gibi seyahat etmenin de sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Sayısız kişinin ve gelişmekte olan ülkelerin birincil geçim kaynağı olan turizm çevreye zararlı denip silinebilecek bir sektör değilken, gelinen noktada sürdürülebilir bir pratik olduğunu savunmak da doğruluğunu kaybediyor. Çünkü seyahatin geçmişe oranla çok yüksek oranlara ulaşmış çevresel ayak izi giderek artan bir eğilim içinde ve her sene 1.4 milyar insan tarafından gerçekleştiriliyor.
Seyahat etmenin çevresel ayak izi
Sürdürülebilir seyahati tartışmadan önce her aksiyonumuz gibi seyahate çıkmanın da doğa üzerinde bir etkisi yani bir çevresel ayak izi olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Her tatil kendi özelinde farklı bir ayak izine sahip olsa da en yüksek ekolojik hasarın merkezinde uçak kullanımı yatıyor. Turizm sektörünün sebep olduğu küresel karbon salınımının yüzde 75’i sadece havacılıktan kaynaklanıyor. Tüm kara yolculukları yüzde 13’ken, konaklama geriye kalan yüzde 20’lik paya oturuyor. Geçmişe kıyasla giderek daha uzak, egzotik, bilinmeyen yerlere seyahat etmeyi destekleyen trendler, uçak kullanımının giderek popülerleşmesi ile paralel ilerliyor. Kara yolları; araba, tren, otobüs ile varılabilecek yerlere bile uçakla seyahatin tercih edilmesi havacılığı iklim krizinin en büyük faktörlerinden birine çeviriyor. Londra’dan Berlin’e yapılan tek yön uçuş seyahati 1 sene boyunca geri dönüşüm yapılarak önlenmiş karbon salınımının 3 katına neden oluyor.
Seyahatlerin çevresel ayak izini düşürmenin gerçekçi yolları
En gerçekçi yaklaşım uçağa binilerek gidilen hiç bir seyahatin sürdürülebilir veya çevre dostu olmayacağını kabul etmekle başlıyor. Diğer tüm çevresel önlemleri önemsizleştirebilen uçak kullanımı çevre dostu tatil yapmak isteyen kişilerin planlarından sorgusuzca ayrılıyor.
Her tatilin ayrı bir çevresel ayak izi olduğu için ne kadar az tatil, o kadar düşük bireysel ayak izi ve ekolojik hasar anlamına geliyor. Dinlenmek iyi olma halinin vazgeçilemez bir unsuru olsa da her bulunan boşlukta, çok kısa zaman aralıkları için, belki de sadece yapmış olma mantalitesi ile planlanan tatillerin en ağır faturasını doğanın ödediğinin farkında olmak gerekiyor. Hepimizin tatillerini planlarken bilinçli, amaçlı, sorumluluk sahibi, hem doğaya hem de yerel kültürlere saygılı bir tavır takınması gerekiyor.
Fotoğraftan başka bir şey çekmeyin, ayak izlerinden başka bir şey bırakmayın, zamandan başka bir şey öldürmeyin.
Aliyyah ENIATH
Eve yakın destinasyonlar seçmek
Uçak kullanmamak doğal olarak eve daha yakın tatil rotaları seçmek anlamına geliyor. Yaşanılan şehrin içinde yürüyerek veya bisiklet ile gidilen keşfedilmemiş yerler, müzeler, doğal alanlar veya en düşük karbon salınımı yapan kara aracı tren ile varılan bölgeler en çevre dostu tatil lokasyonlarını arasında sayılabiliyor.
Tatili doğru şekilde planlamak
Aynı zamanda tatillerin süresini olabildiğince uzatmak hatta civar bölgeleri de gezmek tatilden alınan bireysel tatmini arttırırken yerel bölge insanı ve ekonomisinin kalkınmasına aynı zamanda çevresel ayak izinin yoğunluğunun azaltılmasına yardımcı oluyor.
Bir diğer çevre dostu önlem de tatil planlarını turist akınları sonucu yerel kaynakların limit noktalarına dayandığı popüler sezonlarda, sezon dışında, daha az ziyaretçi varken ayarlamakta yatıyor.
Cruise tatillerine gitmemek
Uçak kullanımından sonra en büyük çevresel ayak izi cruise gemileri ile yapılan tatiller oluyor. Sınırsız tüketimin sürdüğü mega lüks gemiler ile çok uzak noktalara günlerce seyahat etmenin çıkış noktası olduğu cruise tatilleri ulaşımda en kalitesiz fosil yakıt türlerini kullanıyor. Çok yüksek ve zararlı sera gazı salınımlarına yol açarken gemi içerisinde büyük gıda israflarına da sebep oluyor.
Ekosistemlere zarar vermeyecek, “trend” olmayan destinasyonlar seçmek
Turizm, tarihi eser, yerli yaşamlar ve kültürler kadar ekosistemlerin de yok olmasına neden oluyor. Popüler olduğu için her sene turist akınına uğrayan, altyapı ve insan gücü açısından yetersiz kaldığı için limitleri aşılan, doğru muhafaza edilemediği için zarar gören ve sonucunda yok olan doğal alanların bu hazin sonları ise tek bir yol ile önlenebiliyor: Gitmeyerek!
Yerel ekonomiye katkıda bulunmak
Turizm birçok bölgenin ve topluluğun temel gelir kaynağını oluşturuyor. Büyük bir istihdam kaynağı olarak neredeyse her 10 kişiden birinin geçimini karşılıyor. Bu nedenle iç ve dış turizmi sürdürülebilirlik perspektifinden olduğu kadar ekonomik ve sosyal bağlamda da değerlendirmemiz gerekiyor. Bu da paramızı bilinçli şekilde harcamaktan yani yerel ekonomiyi desteklemekten geçiyor.
Küreselleşme sonucu en ücra yerlerde bile bulunan mega yeme-içme, alışveriş, otel, market zincirleri yerine yereli tercih etmek; o bölgede yetişen gıdaları, konaklama seçeneklerini, lokal alışveriş duraklarını değerlendirmek yerel ekonomiyi ve birçok haneyi kalkındırıyor. İşsizliğin azaltılmasını, sosyo-ekonomik yaşamın, cinsiyet eşitsizliğinin (!), iyileştirilmesi için doğru yönde adımlar atılmasına yardımcı oluyor.