YAZAN: BURCU ERBAŞ

1970’lerde başlayan çevre hareketi, tüm yaşayan canlıları ve gezegenin sağlığını korumak için başlamış olsa da toplumun her kesimini dahil etmeyi, söz hakkı tanımayı veya sorunlarına ışık tutmayı ihmal etmiştir. Ayrımcılığın giderek körüklendiği günümüz dünyasında da çevresel krizler giderek sosyal problemlere daha çok bağlanmıştır. Bu nedenle çevresel hareketten bahsedilirken kadın haklarından, ırk ve ekonomik eşitlikten de bahsedilmelidir. Black Lives Matter hareketi zamanında Leah Thomas’ın kişisel hesabından sosyal eşitsizliğin çevresel krizlerle bağını ortaya koyması ile yeniden doğan intersectional environmentalism yani kesişimsel çevrecilik insanlığın her anlamda kurtuluşu olabilir. Peki kesişimsel çevrecilik nedir?


İntersectionality yani kesişimsellik ne anlama geliyor?

Tarihte ilk defa Kimberlé Crenshaw tarafından kullanılan intersectionality yani kesişimsellik herkesin farklı olduğunu ve bu farklılıkları nedeniyle yaşamın bütün getirilerini ve götürülerini, örneğin ayrımcılığı farklı deneyimlediğini anlatır. Crenshaw’un Amerika’da yaşayan, ekonomik sıkıntılar çekmiş bir ailenin çocuğu ve siyah bir kadın olarak doğması, birden fazla nedenden ötürü ayrımcılığa uğramasına sebep olmuştur. Bu nedenle ortaya attığı analitik çerçevede küresel problemlerin etki altında bıraktığı her insanın perspektifinin dahil edilerek ele alınması gerektiğine dayandırmıştır.

Kişilerin avantajları kadar dezavantajlarını hesaba katan bu çerçeve aşağıdaki kategorizasyonları her tür politik konunun analizine dahil eder.

  • Cinsiyet
  • Irk
  • Din
  • Fiziksel kabiliyet durumu
  • Cinsel kimlik ve yönelimler
  • Sınıf
  • Bedensel görünüm
  • Eğitim
  • Dil
  • Yaş
  • Kültür

başta olmak üzere insanların üzerinden ayrımcılığa uğradığı daha birçok farklı kategori, kesişimsellik perspektifine dahil edilebilmektedir.

Kaynak: Earthrise

Çevre hareketi neden intersectional yani kesişimsel olmalı?

Doğanın ve içinde barınan her canlının; bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar ve insanların yaşamını tehdit eden problemlerin ortadan kaldırılması için savaş verir.

Küresel sebepleri, çözümleri, kaynakları ve destekçileri vardır.

Şu an yaşayan jenerasyonlar kadar bundan seneler sonra doğacak olan nesilleri de etkiler.

Tarih boyunca uzun seneleri, farklı jenerasyonları, çeşitli sosyal ve politik bağlamları barındıran çevresel hareketin aynı zamanda her bir bireyin yaşadığı zorlukları da kapsaması gerekir. Bunun için de çevresel sorunlara yaklaşırken kesişimsel bir perspektiften bakılmalıdır.

Tarihin anlatımında marjinalize edilen popülasyonların; kadınların, yerli halkın, siyahlar başta olmak üzere renkli insanların perspektiflerinin yansıtılmaması, çevresel sorunlar da dahil olmak üzere birçok problemin neden ve sonuçlarının tek düzeyde; beyaz, zengin erkek bakış açısından konuşulmasına sebep olmuştur.

Bu algının yıkılması da ancak bu konuşmalara kadınların, yerlilerin, tüm renkli insanların ve sosyo-ekonomik açıdan geride kalmış grupların tekrardan dahil edilmesi, ön plana çıkarılması ile başarılabilir.

Çevre krizleri marjinalize edilen popülasyonları daha çok mu etkiliyor?

Çevresel krizlerin tüm yaşayan canlıları etkilediği bir gerçek fakat bu etki herkes üzerinde eşit derecede hissedilmemekte. Bunun en büyük sebebi; küresel ayrımcılık ve bu ayrımcılığın en az sorunların oluşumu kadar problem çözme sürecine de yansımasıdır. Marjinalleştirilen grupların diğerlerine oranla çok daha büyük, ciddi ve acil tehditlerle karşılaştığı aşağıdaki örneklerle daha iyi anlaşılabilir:

  • Araştırmalara göre çevresel krizlere bağlı yaşanan doğal afet kurbanlarının; ölümle veya zorunlu göçle karşılan kişilerin yüzde 80’ini kadın. Bunun altında ise kadınların fakirlik yaşamalarının erkeklere oranla daha yüksek olması çünkü eşit yaşam ve eğitim şartlarına tabi tutulmaması yatıyor.
  • Yapılan anketlere göre erkekler çevresel farkındalığı; bez çanta ile alışveriş yapmayı, metal pipet kullanmayı “kadınsı” buluyor ve yapmak istemiyor.
  • Aynı zamanda erkekler vegan ya da vejeteryan bir diyet sürdürmeye, kadınlara oranla çok daha çekimser hatta karşı bir duruş sergiliyor.
  • Güney Asya’nın genelinde çok kötü şartlar altında, cüzi rakamlarla hızlı moda sektörünü beslemek için çalışan kıyafet işçilerinin yüzde 80’ini kadınlar oluşturuyor.
  • Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan hava kirliliği siyah topluluğu başta olmak üzere tüm renkli insanları, beyaz insanlara oranla yüzde 56 daha fazla etkiliyor.
  • Dünya’nın sadece yüzde 25’ini oluşturan yerli halk, küresel biyoçeşitliliğin yüzde 80’ini tek başlarına koruyor.
  • Kuzey yarım küre tüm Dünya’nın karbon salınımlarının yüzde 92’sinden sorumlu.




Burcu Erbaş

1997 yılında Antalya’da doğan Burcu, İstanbul Saint Joseph lisesinde eğitim gördü. 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Erasmus programı ile bir sene boyunca eğitim aldığı Sciences Po Paris’te çevre politikaları, sürdürülebilirlik ve ekoloji üzerine dersler aldı. Öğrendiklerinden çok etkilenen Burcu yaşam tarzını çevreye duyarlı olacak şekilde...



BLOOM SHOP