YAZAN: BURCU ERBAŞ
İLLUSTRASYON: SELF

“Toksik” insanlardan uzak duruyor, bizi “tetikleyen” konuşmalardan kaçınıyor, daha yeni tanıştığımız birisine “sevgi dilini” ve “bağlanma stilini” soruyor, kendi sorunlarımızı başkalarına “yansıtıyor” hatta bazen gerçek hayattan “disasosiye” ediyoruz. Her köşe başı karşımıza çıkan “travmalarımızın” günümüzü nasıl etkilediğine endişeleniyor, çocukluğumuzu, ailemizi sorguya çekiyoruz. Hatta daha da kötüsü kendimize okuduğumuz, izlediğimiz kişisel hikayeler ile tanı veriyor; anksiyete bozukluğumuz, DEHB’imiz olduğunu düşünüyoruz. Öz farkındalığa ve nihai duygusal iyi olma haline erişmek için yapmamız gereken tüm “içgörüleri” yapıyor, etrafımıza “sağlıklı sınırlar” çiziyor, kişisel gelişimimizi yapıyoruz. Değil mi? Peki tüm bu davranışlarımızın gerçekten sağlıklı ve doğru olup olmadığını kim kontrol ediyor? Ne zaman her birimiz birer psikoloğa dönüştük? Dünyamızı kısa bir sürede saran terapi konuşması tam da bu fenomeni özetliyor. Hepimiz kendimizi ifade etmek için birer psikolog gibi konuşuyor, anlaşmazlık yaşadığımızda tüm bu psikoloji terimlerini birer silah gibi etrafımıza fırlatıyoruz. Hangi ara gündelik yaşam konuşmalarımız bu noktaya geldi ve kendimizi nasıl durdurabiliriz?


Terapi konuşması nedir?

Terapi konuşması kişilerin psikiyatri veya zihinsel sağlık alanındaki terimleri gündelik konuşmalarına dahil etmesi demektir. İyi yaşam ve kişisel gelişim sektörlerinin popülerleşmesi ile popüler kültürün bir parçası haline gelen travma, sınır, anksiyete gibi terimler terapi konuşmasını normalleştirdi. Gitgide daha çok kişinin zihinsel sağlık problemleri hakkında açık ve sesli olması da hem psikoloji alanındaki farkındalığımızı geliştirdi hem de terapi konuşmasını besledi.

Şu anda birçoğumuz kendini savunurken veya bir arkadaşını teselli ederken psikolog gibi davranıyor. Terapi konuşması eğer farkındalıklı, bilgili ve dikkatli bir yerden yapılıyorsa sağlıklı sonuçlar doğurabilirken aşırı, sık, bilinçsiz ve kötü niyetlerle yapılması çokça zarar verebiliyor. Bu nedenle sağlıklı terapi konuşması ve toksik terapi konuşması arasındaki farkın anlaşılması çok önem taşıyor.

Sağlıklı terapi konuşması vs. toksik terapi konuşması

Sağlıklı bir terapi konuşmasında sadece konuşan kişinin değil her iki tarafın da bahsedilen konseptlere hakim olması önem taşıyor. Konuşulan konuların yönlendirici veya nasihat verici türde değil kişiyi düşünmeye, gözden geçirmeye veya farkındalığını arttırmaya yönelik olması gerekiyor. Bu konuşma kesin ve buyurucu cümlelerdense kişiye yöneltilen sorular ile şekilleniyor. Örneğin, “Bu konuda sana destek vermemi ister misin?”, “Sana bir öneride bulunabilirim. Duymak ister misin?”, “Bana anlattıklarına göre bu kişi sana iyi gelmiyor olabilir.”, “Bana karşı savunmasız olabilirsin, ben anlatacaklarını yargılamadan dinlerim.” gibi cümleler karşı tarafı doğru yönde harekete geçirmeyi hedeflerken zorlamaktan, “en iyisini ben bilirim” tavrından uzakta kalıyor.

Peki sağlıklı terapi konuşması ne zaman zarar verme sınırını aşıyor? Eğer kişi, dağarcığında olan tüm psikoloji terimlerini kendi görüşünü ve duruşunu güçlendirmek, birisini istediği doğrultuda manipüle etmek hatta onu üzmek için kullanıyorsa toksik bir hale bürünüyor. Kullandığımız kelimelerin anlamını ve insanların üzerindeki etkilerini bilmeden konuşuyorsak, bu da toksik terapi konuşmasına giriyor.

Terapi konuşmasını bir silah olarak kullanmak

Terapi konuşmasını bir kişiye karşı silah olarak kullanmak duygusal şiddetin bir formunu oluşturuyor. Bilimsel dayanaklı “büyük” terimleri kullanarak karşımızdaki kişi üzerinde üstünlük ve otorite elde etmeye çalışmak, onu istediğimiz doğrultuda yönetmeye çalışmak anlamına geliyor. Bu da şiddetin en belirgin formlarından birisi sayılıyor. Her üzüldüğümüzde karşı tarafa toksik demek, kendi istediğimiz şeyleri “sağlıklı sınırlarım” olarak adlandırmak, haksız olduğumuz her tartışmayı “gaslighting” olarak tanımlamak silaha çevrilen terapi konuşmasının en yaygın örnekleri oluyor. Gerçekten de kendimizi toksik ilişkilerde, sınırlarımızın aşıldığı durumlarda bulabilir, gaslighting’e uğrayabiliriz fakat sadece bir kere yaşanmış kavgalar, kötü bir niyet olmadan bilinçsizce yapılmış hareketler etrafa savurduğumuz terimlerin altını doldurmaya yetmiyor.

Toksik terapi konuşmasına “duygusal olarak sağlıklı” tarafın diğer tarafı savunmasız olmaya, tüm düşünce ve hislerini paylaşmaya zorlaması, ilişkinin “sağlıklı ilerlemesi” için filtresizce kendi duygusal yükünü, travmalarını, his ve düşüncelerini paylaşması da giriyor. Kimseden kendi travmalarımızı anlattık diye karşılığını bekleyemeyiz veya kendi duygularımızı belirli bir şekilde yaşıyoruz diye aynısını ondan yapmasını isteyemeyiz. Duyguların işlenmesinde bilimsel olarak kanıtlanmış tek bir doğru bulunmuyor.

Aynı zamanda psikoloji terimlerini negatif bir bağlamda kullanmak zihinsel sağlık üzerindeki stigmayı daha da güçlendiriyor. İnsanların sahip oldukları problemleri çevrelerinden birer “hakaret, hak ihlali veya yanlış” olarak duymaları kendi sorunlarını açıkça dile getirmelerini ve ihtiyaç duydukları tedaviyi almalarını zorlaştırıyor.

Nasıl toksik terapi konuşması yapmayı bırakabiliriz?

Terapi konuşması yapmayı bırakmanın ilk adımı gündelik sohbetlerimizi gözlemlemekten geçiyor. Hangi durumlarda ve ne kadar sıklıkta terapi terimlerini kullanıyoruz? Bu terimleri kullanmak yerine ne diyebiliriz? Aşağıdaki örnekler en sık kullandığımız terapi konuşmalarının yerine neler diyebileceğimizi gösteriyor:

  • Bu konuşmadan tetiklendim. → Bu konuşma beni çok rahatsız ediyor.
  • Obsesif kompulsif gibiyim. Temizliğe o kadar takıntılıyım! → Etrafı kendi usulümde temizleyip düzenlemeyi çok seviyorum.
  • Bu film PTST’mi tetikledi. → Bu film bana geçmişimdeki kötü anılarımı hatırlattı.
  • Bipolar gibi sürekli bir iyi bir kötüsün! → Ruh halin çok sık değişiyor, sana nasıl yaklaşacağımı anlayamıyorum.
  • Travmalarımız bizi birbirimize yaklaştırıyor. → Geçmişte benzer deneyimler yaşadığımız için birbirimizi daha iyi anlayabiliyoruz.

İnsanlarla hatta kendimizle konuşurken seçtiğimiz kelimeler düşündüğümüzden daha büyük bir etkiye sahip. Bu nedenle hepimizin bilinçli, farkındalıklı ve şefkatli şekilde konuşmaya dikkat etmesi gerekiyor.



Burcu Erbaş

1997 yılında Antalya’da doğan Burcu, İstanbul Saint Joseph lisesinde eğitim gördü. 2020 yılında Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Erasmus programı ile bir sene boyunca eğitim aldığı Sciences Po Paris’te çevre politikaları, sürdürülebilirlik ve ekoloji üzerine dersler aldı. Öğrendiklerinden çok etkilenen Burcu yaşam tarzını çevreye duyarlı olacak şekilde...



BLOOM SHOP