YAZAN: BURCU ERBAŞ

Toplum çok genç yaşta hepimizden yaşamımızla ne yapmak istediğimizi bilmemizi istiyor. Üniversitemizi, okuyacağımız bölümü, işimizi, hayat partnerimizi eforsuzca ve büyük bir kararlılıkla seçmemizi bekliyor. Eğer yeterince çalışırsak tüm hedeflerimizi yerine getirebileceğimizi ve sonunda mutlu olabileceğimizi söylüyor. Bu da aslında ne istediğini bilmeyen, somut hedefleri veya hayat amaçları olmayan veya hayatı beklediği gibi gitmeyen herkese (!) hayatta başarısız olduğu kanısı yüklüyor. Merak etmeyin, hayattan ne istediğini tam olarak öngörmek neredeyse imkansız. Ama hayattan ne istemediğini bilmek de bir o kadar kolay! Nasıl bir yaşam sürmek istediğinize değil, en kötü kabusunuza odaklanan anti-hedef konsepti alışık olduğunuz motivasyon taktiklerine hiç benzemiyor!


Anti-hedef nedir?

Anti-hedef ilk defa girişimci Andrew Wilkinson ve partneri Chris Sparling’in 2017 yılında Medium dergisinde yayınladıkları bir makalede bahsettikleri bir “anti” motivasyon konsepti olarak karşımıza çıkıyor. İkili, girişimleri Tiny’den sonra dışarıdan çok başarılı gibi duran ama gerçekte aşırı çalışma, başkalarının ihtiyaçlarına koşma, durmadan “Evet” deme ile geçen mutsuz ve tükenmiş hayatlar sürüyor. Durum böyle olunca her ikisi de yaşamlarını biraz daha keyifli kılmak için aktif olarak çabalamaya karar veriyor. Bunun için de “inversiyon”dan yani problemlerin en iyi, tersine çevrildiklerinde çözülebileceği teorisinden ilham alıyorlar. Bir başka deyişle onları neyin mutlu edeceğini düşünmek yerine, nelerin mutsuz ettiğini düşünüyorlar.

“Hayatta ve iş hayatında pek çok başarı, nelerden kaçınmak istediğinizi bilmekten gelir: erken ölüm, kötü bir evlilik gibi!”

Charlie Munger

Felsefede premeditatio malorum ismi verilen “en kötü senaryoyu düşünme” methodu, kişinin kendini en kötüye hazırlamasına; tüm olası negatif sonuçları önceden düşünerek istenmeyen sonuçlardan nasıl kaçınabileceğini anlamasına yardımcı oluyor.

Nasıl anti-hedef belirlenir?

Wilkinson ve Sparling’in hikayesinden devam etmek gerekirse, ikili bir kağıda “en kötü günleri”nin nasıl göründüğünü yazıyor: Uzun toplantılar, dopdolu bir ajanda, yorgunluk hissi, ofiste geçirilen uzun saatler ve nicesi. Anti-hedefler de yazdıkları tüm bu negatif unsurlardan nasıl uzak durabileceklerini kapsıyor. Her bir unsur için ilgili bir anti-hedef yazan ikilinin ilk kararı örneğin; “Email veya mesaj üzerinden halledilebilecek herhangi bir konu için sakın yüzyüze görüşme ayarlama!” oluyor.

Ne istediğini bilmektense ne istemediğini bilmek çok daha kolay gelebiliyor. Bizler de günlük yaşamımızda bizi en çok üzen, yoran, kızdıran, keyfimizi kaçıran kişi, olay ve yerleri bir kağıda yazarak anti-hedef belirlemeye başlayabiliriz. Ana düşüncesi: “Nasıl bunu yaşamaktan kaçınabilirim?” olan anti-hedefler, sorumluluk ve zorunluluklarımızdan kaçmadan nasıl hepsini kendi şartlarımıza uyarlayabileceğimizi düşünmemizi sağlıyor.

  • Yapmak istediğiniz işe karar veremiyor musunuz? Zihninizde “en kötü iş günü”nü hayal edin ve bunları yapmanızı gerektirmeyen iş kollarını inceleyin.
  • 50 yaşınızda yorgun ve sağlığını yitirmiş olmak istemiyor musunuz? O halde şimdiden bütünsel sağlığınızı koruyacak alışkanlıklar edinmeye başlayabilirsiniz.
  • Flörtünüzün gün içinde sizinle hiç ilgilenmemesi modunuzu mu düşürüyor? Belki hayatınıza girecek bir sonraki kişinin çok yoğun çalışması gereken bir işi olmamasına dikkat edebilirsiniz.

İlerideki sizi düşündüğünüzde o kişinin; hangi alışkanlıklara, sağlık problemlerine, fikir ve değerle sahip olmasını, hangi ruh hallerini hissetmesini, nasıl insanlarla ilişkiye girmesini istemiyorsunuz? Cevabınız anti-hedeflerinizi oluşturacak!

Anti-hedefler bizi istediğimiz hayata nasıl götürebilir?

Wilkinson ve Sparling’e göre anti-hedefler tek başına kötü hiç bir gün geçirmemizi veya tam da hayal ettiğimiz gibi bir yaşam sürmemizi sağlayamıyor. Sadece gündelik yaşamlarımızı önceye oranla çok daha keyifli ve sorunsuz kılmaya, toplumun “hedef koy” baskısından bir nebze sıyrılmaya ve hayatın en azından istemediğimiz gibi gitmemesine yardımcı oluyor.

Unutmamalı ki anti-hedefler doğaları gereği statik değil, dinamik kavramlar. Bir başka deyişle zaman ilerledikçe hiç istemediğimizi düşündüğümüz hayat tarzı da, anti-hedeflerimiz de değişebilir. Bu nedenle anti-hedeflerimizin bizi geride tutan limitler değil, bizimle beraber gelişen, yeni ihtiyaçlarımız ve bilgi birikimimizle büyüyen istekler olmalarına dikkat etmeliyiz!



Burcu Erbaş

Burcu Erbaş, 2024 yılında Domus Academy Milano'da Visual Brand Design alanında yüksek lisansını, 2020 yılında ise Galatasaray Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi lisansını tamamladı. Live to Bloom'da dört yıldır içerik ve proje yöneticisi olarak görev yapan Burcu platformun görsel iletişiminde de aktif olarak rol alıyor. İyi yaşam alanında yazdığı içeriklerinde özellikle bütünsel...



BLOOM SHOP