YAZAN: BURCU ERBAŞ
FOTOĞRAF: ATMOS

Kötü bir şaka gibi, Dünya’nın iklim krizine bağlı olarak en hızlı ısınan yeri aynı zamanda Dünya’nın en soğuk yeri olan Antarktika kıtası! 50 yıl kadar kısa bir sürede buzul miktarı, okyanus sıcaklığı, deniz yaşamı çok büyük hasar alan Antarktika ve Güney Okyanusu gezegenimizin sürdürülebilirliği için dönüm noktasında yer alıyor. Yerleşik insan hayatı olmadığı halde hepimizin her aksiyonundan etkilenebilen, en savunmasız ama aynı zamanda en mucizevi yerlerden biri olan Antarktika neden iklim mücadelesinde büyük önem taşıyor, sizin için yazdık!


Antarktika kıtasının gezegen döngüsündeki rolü ne?

Güney yarım kürenin en altında yer alan, insan hayatı için yaşanılamaz olup çok zengin bir canlı yaşamına ev sahipliği yapan Antarktika kıtası gezegen yaşamı için çok büyük bir önem taşıyor. Dünya buzunun yüzde 90’ını, temiz suyun ise yüzde 70’ini barındıran Antarktika’da sıcaklık -94 derecelere kadar düşebiliyor. İklimi çok kuru ve sert olduğu için aynı Sahara Çölü gibi Antarktika da bir kutup çölü sayılıyor.

Avrupa kıtasından daha büyük bu bembeyaz kıta üzerine çarpan Güneş, ışınlarını geri yansıtarak atmosfer sıcaklığının yaşanabilir seviyelerde kalmasını sağlıyor. Etrafını saran Güney Okyanusu ise Dünya’daki tüm okyanusları bağlayan havza olduğu için Antarktika’yı çevreleyen sular gezegenin her ucuna ulaşıyor. Güney Okyanusu’nun soğuk, derin ve güçlü akıntıları diğer tüm okyanusların soğumasını sağlıyor. Aynı zamanda sudaki karbondioksitin emilmesini, zengin buzul biyoçeşitliliğinin temiz su kaynaklarına dağıtılmasını sağlıyor.

Kıtanın üzerinde yaşayan memeli canlı türü olmasa da deniz yaşamı açısından çok zengin bir habitata sahip. Deniz kuşları, penguenler, balinalar, foklar ve belki de tüm deniz ekosistemini bir arada tutun karidese benzer kril Güney Okyanusu’nda yaşıyor. Uzmanlara göre deniz canlılarının birincil yeme kaynağı ya kril oluyor ya da mutlaka kril yiyen bir canlı üzerinden besleniyorlar.

Antarktika iklim krizinden nasıl etkilendi?

Atmosferde sıkışan sera gazlarının küresel sıcaklığı kademeli olarak yükseltmesi ile yaşanan iklim krizi belki de en büyük zararı Dünya’nın en savunmasız bölgesine; Antarktika’ya veriyor. 1970-2020 yılları arasında Kuzey Antarktika bölgesinde yaşanan sıcaklık artışı; 3 derece, dünya ortalamasının 5 katı düzeyde seyretti. 1960 yılından itibarense bu bölgede yer alan buzulların neredeyse yüzde 90’ı yavaş yavaş eriyor. 1994’ten bu yana her yıl ortalama 400 milyar ton buzulun eridiği tahmin ediliyor. Eriyen buzulların yol açtığı deniz seviyesindeki yükselme ise hepimizin hayatını tehdit ediyor. Sadece birkaç cm yükselmesi bile milyonlarca kişi ve canlının bağlı olduğu temiz su kaynakları ve tarım alanlarını yok edebilecekken bu hızda bir erime ile su seviyelerinin 60 metre kadar yükseldiği bir felaket senaryosuna yaklaşıyoruz.

Öte yandan sıcaklığın ve karbondioksitin artması Antarktika ve Güney Okyanusu’nun iş yüklerini de arttırıyor. 1970’ten beri insan aksiyonlarının sebep olduğu ekstra sıcaklığı yüzde 75’ini absorbe eden, sulardaki ekstra karbondioksitin ise yüzde 40’ını dönüştüren akıntılar birer doğal karbon yutağı görevi görüyor.

Koca bir ekosistemin en temelinde yer alan krillerin sayısı ise giderek ısınan sular ve deniz biyoçeşitliliğini yok olma noktasına getiren endüstriyel balıkçılık pratikleri nedeniyle ciddi oranda, 1970 yılından beri yüzde 80 oranında, azalıyor. Bu azalmanın yarattığı zincir etkiler ise Güney Okyanusu ve çevresinde yaşayan her canlının hayatını riske atıyor. Dünya’da sadece Antarktika’da bulunan penguenler tüm bu dinamiklerin baskısı altında giderek azalıyor. Yer yer bu azalma yüzde 50’leri buluyor.

İklim mücadelesinde Antarktika’nın gözlemlenmesi neden çok önemli?

Yerleşik insan yaşamı olmayan bu kıtada yaklaşık 5 bin bilim insanı araştırma yapmak için bulunuyor. Turistik ziyaret ise yıllık 30 bin civarında seyrediyor fakat bunun ötesinde Antarktika gözlerden çok uzakta duruyor. Gündelik yaşamda kimsenin aklına bile gelmeyen, çevre üzerine yapılan konuşmalarda bile sıklıkla anılmayan Antarktika iklim mücadelesinde kaybetme lüksümüzün olmadığı, en hassas, savunmasız ve mucizevi bölgelerden birisini oluşturuyor. Bizden çok sonra da canlı yaşamının devam edebilmesi için Antarktika ve Güney Okyanusu’nun bütünüyle korunması gerekiyor. Bizlerin erişiminden çok uzakta kalan bu kıtanın sürdürülebilirliği ise uluslar-üstü, tarafsız ve transparan şekilde gözlemlenmesine, çevre yasaları ile korunmasına, farkındalığının toplum içinde arttırılmasına dayanıyor.

Antarktika’nın korunması için neler yapabiliriz?

Günümüzde hala geçerli olan Antarktika Anlaşması bu bölgenin korunmasında kullanılan sayılı politik araçlardan birisi olarak görülüyor. Soğuk Savaş sırasında 1959’da 12 ülke tarafından imzalanan anlaşma hiçbir askeri varlığın Antarktika’da bulunamayacağı, madenciliğin yasak olduğu gibi koruyucu kurallar içeriyor. Antarktika iklim krizinden dolayı zarar görse de direkt olarak insan elinden bir zarar görmediğinden bu anlaşmanın pratikte başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim şu anda bilim insanları en değerli ve büyük iki buz kütlesinin; Thwaites ve Pine Island’ın erime tehlikesinde olduğunu söylüyor. Hatta Thwaites buzulunun korkutucu erime hızı “kıyamet günü” olarak adlandırılıyor.

Bu, şu anda süregelen anlaşmaların yetersiz kaldığı bir nokta açıyor. Bu acil durum, her uluslararası kuruluşu, ulusları ve bizleri Antarktika’yı yeniden düşünmeye, aksiyonlarımızın geniş ölçekteki etkilerinin farkında olmaya ve doğru seçimler yapmaya çağırıyor.



Burcu Erbaş

Burcu Erbaş, 2024 yılında Domus Academy Milano'da Visual Brand Design alanında yüksek lisansını, 2020 yılında ise Galatasaray Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi lisansını tamamladı. Live to Bloom'da dört yıldır içerik ve proje yöneticisi olarak görev yapan Burcu platformun görsel iletişiminde de aktif olarak rol alıyor. İyi yaşam alanında yazdığı içeriklerinde özellikle bütünsel...



BLOOM SHOP