Evet kabul etmeliyiz hepimiz stresliyiz! Stres yüzünden kilo veriyoruz, saçlarımız dökülüyor, yeme düzenimiz değişiyor ve ilişkilerimiz bozuluyor. Bu cümleyi daha da uzatabiliriz hem de hiç zorlanmadan. Çünkü hepimiz bir şekilde stresi yaşıyor ve buna zihinsel ve fiziksel açıdan tepki veriyoruz. Peki bizi pek çok yönden (genelde olumsuz) etkileyen bu yapı gerçekte nedir?
“Stres”in birçok tanımı var!
Açıkçası buraya hangisini yazsam, hangi tanım daha uygun olur diye düşünürken bile strese girdim (!) Ve sonunda sizlerle bir kaç tanım paylaşmaya karar verdim. Öncelikle şunu belirteyim, bir kavramın bu kadar fazla tanımı olması karmaşıklık ya da belirsizlikten değil. Homo sapiens olarak iç ve dış çevremizde çok fazla değişken ile birlikte yaşadığımızdan. Fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik açıdan farklı tanımları vardır stres kavramının. Bunlar tabi ki bizim karmaşık beyin yapımızda birbirleri ile etkileşimli bir haldeler. Ancak şu an bu konuya girmeyelim, bermuda şeytan üçgeni misali kolay kolay çıkamayız içinden!
Stres, sürekli olarak değişen çevremize uyum sağlamaya çalışırken yaşadığımız fiziksel ve duygusal zorlanma şeklinde tanımlandığı gibi; kişisel kaynakların çevresel talepleri karşılama çabası olarak da tanımlanabilir. Stres, fiziksel, duygusal ve zihinsel yüklenmelere verdiğimiz tepkilerdir.
Aslında stres bir enerjidir. Zihni, bedeni ve sistemi harekete geçiren bir enerjidir. Bu enerji, sistemimizin dengesi için gereklidir. Baktığımızda, stres her zaman çok kötü değildir, hatta denge için ona ihtiyacımız var ise, iyi bile olabilir…
“İyi Stres” vs “Kötü Stres”
Stres bir noktaya kadar istediğimiz bir şey aslında. Stres psikolojik açıdan iyi stres (eustress) ve kötü stres (distress) olarak ikiye ayrılır. İyi stres (eustress); yapıcı olan strestir. Topluluk önünde yapacağımız bir konuşma öncesinde, sportif bir yarışmaya katılacağımız zaman, önemli bir iş görüşmesine başlamadan ya da bizim için yüksek önem taşıyan bir işe başlarken strese ihtiyacımız vardır. Hafif kıpırtılar yaşadığımız, heyecanlandığımız veya haz aldığımız durumlarda yaşadığımız strestir. Bu stres bizim odaklanmamızı ve enerjimizi doğru yönlendirebilmemizi sağlar. Kötü stres (distress) ise; sıkıntılı durumlarda hissettiğimiz ve beraberinde hoş olmayan duyguları deneyimlediğimiz strestir. Uzun süren kötü stres; bilişsel, duyuşsal, davranışsal ve fiziksel işlevlerde azalmalara yol açar.
Peki stres olunca nasıl tepkiler veriyoruz?
Çarpıntı, ellerde titreme, sindirim bozukluğu, nefes darlığı, gürültüye karşı aşırı duyarlılık, kas ve eklem ağrıları, huzursuzluk, durgunlaşma, saldırganlık, kayıtsızlık, aşırı duygusallık, unutkanlık, konsantrasyon kayıpları, ilgisizlik, sosyal hayatın yoksunlaşması, zihin karışıklıkları, olumsuzluklar üzerine odaklanmak gibi. Yaşamınızı istenmeyen şekilde etkileyen bu tip durumları sıkça ya da uzun süreli yaşıyorsanız stres kapınıza gelmiş demek. Kontrolü ele almanızın zamanı gelmiş!
Tabi ki yaşamımızda pek çok değişkenin olması bu belirtilerin sıklığını ayırt etmemizi zorlaştırabiliyor. Bu belirtilerin kaynaklarına odaklanmak işimizi kolaylaştırabilir. Sürekli değişimde ve gelişimde olan hayatlarımızda baş etmek zorunda olduğumuz gürültü, çalışma şartları, trafik, şiddet, vergiler, kıskançlık, teknolojik değişimler, eğitim, yönetim, kazanç, zorunluluklar, sosyal beklentiler gibi pek çok durum bulunmakta. Okurken bile derin bir nefes aldınız değil mi? Evet, yazarken bende derin bir nefes aldım (!)
İşin kötü yanı bu örnekleri hiç zorlanmadan arttırabileceğimi fark ettim. Hâlbuki saydıklarım ne kadar günlük şeyler değil mi? Bu kadar peş peşe sıralanmasa, birçoğu bize normal gelen durumlar. Sıraladığımız kavramlar hayatın içinde olan, kaçamayacağımız ve bir şekilde etkileşim içerisinde olduğumuz kavramlar/durumlar. Önemli olan yaşadığımız bu durumların yoğunluğu ve süresi.
Stresin hayatımıza etkileri neler?
Uzun süreli strese maruz kalma, kronik stres yaşamımıza sebep olur. Yani aslında bizim için iyi olan stres, bizi kötü etkilemeye başlar. Çok çalışma, ev ortamında yaşanan tartışmalar… vb. beynimizin kimyasal yapısında değişikliklere yol açar. Beyin stresli bir durum tespit ettiğinde, bazı bölgelerin aktivasyonu artar ve kortizol salgılanır.
Kortizol, aktif olmamızı veya aktif kalmamızı sağlayan bir kimyasaldır (kortizol tedavilerinden aklınıza gelebilir). Ancak yüksek seviyelerdeki kortizol, beynin işleyişini olumsuz yönde etkiler. Örneğin amigdala beynin korku merkezini fazlaca uyarır ve bu uyarım nöronlar arasındaki iletişimi bozar. Kortizol seviyesinin artması, nöronlar arası iletişimin bozulmasıyla elektrik akımını (yoğunluğunu) da arttırır ve beynin öğrenme bölgesi olan hipokampusu etkiler.
Bunun sonucunda da stresimiz kontrol edemeyiz. Artan kimyasallar sonucu nöronlar arasındaki sinaptik iletişim zayıflar ve takiben prefrontal lobun işlevini bozar. Beynin bu bölgesindeki işlev bozukluğu; konsantrasyon, karar verme, yargılama ve sosyal etkileşim becerilerinde zayıflamaya neden olur. Bu perspektifte kronik stresin en azılı düşmanları egzersiz ve meditasyondur.
Tabi stres beyinde bu kadar değişikliğe sebep olurken, bizleri fiziksel olarak da etkilemeyi unutmuyor. Kötü stres beyinde dolayısı ile davranış, duygu, mod ve zihinsel fonksiyonlarımızda da olumsuzluklara yol açıyor. Stres (kötü ve uzun süreli stres) vücudumuzda hormonal dengesizliklere, saç dökülmelerine, yeme bozukları akabinde kilo problemlerine, bağışıklık ve kas-sinir sistemi sorunlarına; bunların bir kaçının birden görülmesiyle de genel yaşam kalitemizi bir hayli olumsuz etkiliyor.
Açıklamalara baktığımızda stres kavramını yok etme gibi bir şansımız olmadığını görüyoruz aslında. Yaşıyorsak o stres olacak! O stres olacak ki yaşayacağız! Önemli olan durumun ve olası sonuçların farkında olmak. Bizi önce bireysel (zihinsel) sonra da toplumsal (sosyal) olarak başarıya götürecek olan, diğer bir deyişle farklı yönlerden mutlu ve sakin bir yaşam sunacak olan şey; stresle başa çıkabilmek.