İnsan bilincinin yükselmeye başladığı bu dönemde, ister istemez beslenme şeklimiz de değişti. Kimi gönüllü olarak, kimi intolerans sorunlarından dolayı kimi de yeni doğan bebeği üzerinden bitki bazlı beslenmeyi yaşam biçimi haline dönüştürmeye başladı. “Besin takviyesi almak gerekiyor mu?” sorusu ise bitki bazlı beslenme adımı atanların aklındaki en büyük konu başlığından biri.

Aslında bu sorunun cevabı kişiye göre değişiyor. Besin takviyesi gereksinimi sadece beslenmeyle değil; yaşam biçimimiz ve zihin durumumuz ile de yakından ilgili. Besin takviyesi, sadece bitki bazlı beslenenler için değil, hayvansal gıda alanlar için de önemli bir konu başlığı. 

İlginizi çekebilir: Veganizm Nedir? Neden Vejetaryen Oldum?

İyi beslenmek, sağlık ve esenlik dolu bir yaşam kurmak adına elbette çok önemli.

Çünkü yiyip içtiklerimiz, sadece beden sağlığımızı değil aynı zamanda duygu-düşünce dünyamızı, yani psikolojimizi de etkiliyor. Bu demektir ki vegan veya vejeteryan olduğunuz zaman eğer yaşam biçiminize ve beslenmenize yeterli özeni gösteriyorsanız herhangi bir besin takviyesi de almanız gerekmeyebilir. Ama en az beslenme kadar morali de göz önünde bulundurarak. Bunun sebebi, sağlığımız üzerinde stresin de en az yiyecekler kadar rolünün olması.

Kendimden örnek verecek olursam, son 15 senedir vejeteryan olmama rağmen şu ana dek herhangi bir besin takviyesi kullanmam gerekmedi. 

Stres mekanizmasında bedensel, zihinsel (yani duygusal ve düşünsel) durumun bütünsel bir rol oynadığını hayvan deneyleriyle ilk defa ortaya çıkaran Dr. Walter Bradford Cannon (her ne kadar üniversite yıllarından bu yana hayvan deneyleri hakkındaki hislerim değişmemiş olsa da gerçek bu). 

Dr. Cannon hayvanların korkulu, endişeli ve kaygılı oldukları zaman mide-bağırsak hareketinin yavaşladığı veya durduğunu keşfetmiş ve bu keşfine dayanarak insanda da fizyolojik işlevlerle düşünsel ve duygusal durum arasında bir bağlantı olduğunu açıklamış. Bu açıklama beden-zihin tıbbına ışık tutmuş. 

İyilik ve sağlık hali söz konusu olduğunda, zihin-beden ve ruh bir bütün.

Bu sebeple bu yazıyı iki bölüme ayırdım. İlk bölümde bitki bazlı beslenme tarzının ana hatlarından ve demir, kalsiyum, magnezyum, çinko, B12, Omega3, probiyotikler gibi başlıca bitkisel besin kaynaklarından, ikinci bölümde ise sağlığı korumada ve genel anlamda esenlik halini yakalamakta bilinçaltı temizliğinin, Eckhart Tolle’ün tabiriyle “acı bedeni”ni temizlemenin öneminden bahsedeceğim. 

Fiziksel beslenme 

Eğer bitki bazlı beslenme alışkanlığına yeni adım attıysanız ve ana hatlar konusunda biraz bilgi edinmek istiyorsanız, Vejetaryenlerin ve Veganların En Büyük Sorunsalı Nedir? adlı yazımı okuyabilirsiniz.

Başlıca bitki bazlı besin kaynaklarının listesini ise aşağıda bulabilirsiniz. 

Bitkisel demir kaynakları: Ispanak, brokoli, kara lahana, baklagiller, çiğ kuruyemişler, çekirdekler, kakao, kayısı, hurma, üzüm gibi kuru meyveler. 

Bitkisel kalsiyum kaynakları: Koyu yeşil yapraklı sebzeler, badem, fasulyeler, mercimek, keten tohumu, susam, chia.

Bitkisel B12 kaynakları: Tempe, deniz yosunları, (özellikle Nori ve Spiriluna), shitake mantarı, besin mayası (nutritional yeast).  

Bitkisel Omega 3 kaynakları: Ceviz, keten tohumu, çiya, kabak çekirdeği, deniz yosunları, semizotu, tofu, soya fasulyesi, brüksel lahanası, karnabahar, brokoli, yaban mersini. 

Bitkisel probiyotik kaynakları: Turşu, zeytin, kefir, ev yapımı yoğurt, kombucha (kombu çayı), tempe ve miso. 

Bitkisel protein kaynakları: Baklagiller (mercimek, nohut, fasulye, bezelye), tofu, tempe, fıstık ezmesi, çekirdek, çiğ kuruyemişler. 

Bitkisel çinko kaynakları: Baklagiller, haşhaş tohumu, kabak çekirdeği, çam fıstığı, kaju, susam, hindistan cevizi, ayçekirdeği, kakao.

Ruhsal beslenme

Yazımın başında da bahsettiğim gibi, beden sağlığını korumanın sırrı tek başına yiyecek ve içecekler değil. Belki şaşıracaksınız ama sadece hareket, doğada vakit geçirmek, nefes, meditasyon ve düzenli uyku da değil. Bu yollarla yaşam enerjisini yükselttiğimiz ve zihin aktivitesinin yavaşladığı bir gerçek. Bu pratikler çok önemli ve kritik.

Ancak sağlığı korumak ve bütünsel anlamda (fiziksel, düşünsel ve duygusal) iyileşmek söz konusu olduğunda, tüm bunların arasında en önemlisi, düzenli olarak bilinçaltını boşaltma ve sağaltım süreçleri. Uzun sessizlik ve inzivalar, öz/varlık bilgisini anlamak üzerine yoğunlaşmak, karşılıksız yapılan iyilikler (karma yoga), toplu kirtan ve meditasyonlar, şamanik ritüeller, tasavvuf sohbetleri, tefekkür etmek (kendi düşünsel süreçleri üzerine düşünmek), iç gözlem, bilinçsizce süregiden belli sağlıksız davranış döngülerini bu gözlemler sonucu fark etmek ve dönüştürmek yönünde adımlar atmak gibi.

Burada “iyileşmek” sözcüğünden kastım; esenlik halini yakalamak, yani fiziksel olarak enerjik ve zinde hissetmek, düşünsel olarak odaklı ve konsantre bir zihne sahip olmak, duygusal olarak sevinç ve sevgi dolu hissetmek, aynı zamanda da keskin bir hafızaya sahip olmak. 

Beden, bilinçli bir organizma. Geçmişin, geçmişte yaşadığımız tüm travmaların, unutmadıklarımız, affedemediklerimizin de bedende kaydı var.

Eckhart Tolle, geçmişin üzerimizde kurduğu bu hükümdarlığa “acı bedeni” adını veriyor. Bizim duygu ve düşünce durumumuz, geçmişimizin gölgesinde. Geçmiş deneyimlerimiz ve çıkarımlarımız, bugün ve şimdiki zamana pişmanlık, özlem, üzüntü ya da gelecekte olası korku ve kaygılar olarak yansıyor.

İçimizde birikmiş olan acı, belli düşünsel ve eylemsel döngülere (alışkanlıklar) sebep oluyor. Ve bu duygu-düşünce durumu, ister istemez beden sağlığımızı da etkiliyor. Gerçek anlamda sağlığa kavuşmak, yaşadığımız her anın içinde hayat dolu ve enerjik hissetmek istiyorsak önce acı bedenini iyileştirmemiz, özümüze geri dönmemiz gerekiyor. Bu da ancak derin meditatif süreçler yoluyla mümkün. 

Bedenimizdeki her bir hücrenin içinde bilinç var. Bilim ve tinselliğin buluşmaya başladığı bu dönemde, kuantum fiziğin bulgularına göre  yaşadığımız evren, atomaltı parçacık seviyesinde cansız ve materyal bir evren değil. Tam tersine, zeka ve bilinç dolu bir titreşim okyanusu. Bu insan bedeni için de geçerli. 

Özetle, yeterince ve dengeli beslendiğimiz, yaşam enerjimizi yüksek tuttuğumuz, doğada vakit geçirdiğimiz, düzenli olarak hareket, yoga uygulamaları, nefes ve meditasyonu yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline getirdiğimiz ve bilinçaltını bağırsaklarımızı boşalttığımız gibi boşalttığımız takdirde, hem bağışıklık sistemi hem de beden bilgeliğimizle aramızdaki bağ güçleneceği için besin eksikliği konusunda fazla endişeye gerek kalmayacak. 

Bedeninizle bağ kurun ve ona güvenin. O, neye ihtiyacı olduğunu size her zaman fısıldar.

Kaynak: Dr. Behice Özev, Tıbbiye’de Öğretilmeyen Sağlık (hazırlanmakta olan kitabı), Closerlookatstemcells.org, Healthline.com

Fotoğraflar: Kaleandcaramel.com



Arzu Özev

1983 yılında İstanbul’da doğan Arzu, Saint Joseph Lisesi’ni bitirdikten sonra University of Massachusetts Amherst’te psikoloji okuduğu yıllarda, Sudarshan Kriya nefes tekniği ve yoga öğretisiyle tanıştı. Hindistan başta olmak üzere, Yeni Zelanda, Güney Afrika, ABD ve Almanya’da kişisel gelişim ve yoga konusunda birçok eğitim alarak, sertifikalı eğitmen oldu. Dünya çapında 150...



BLOOM SHOP