Yaklaşık 5 senedir vejetaryen, son 2 senedir de pesketaryen bir beslenme düzeni içindeyim. Benim vejetaryenlik hikayem de çoğu vegan ve vejetaryen insanınki ile benzerlik gösteriyordur. Yediğiniz şeyin tabağınıza gelene kadarki sürecini merak edip araştırıyorsunuz, birkaç vegan ve vejetaryen arkadaşınızla sohbet ediyorsunuz, en son konu ile alakalı birkaç belgeseli de izlediğinizde gözlerinizi kapatıp hayatınıza eskisi kadar kolay devam edemiyorsunuz.
Eti, süt ve süt ürünlerini hayatından çıkarmak herkese göre bir şey değil, bunun farkındayım. Bazen çok zor gibi görünse de bana kalırsa kararı verdikten sonra hayattaki çoğu şey gibi kolaylaşıyor. Vejetaryen olduktan sonra bir gün bile kırmızı et ya da tavuk yemek istemedim. Ben “ne kadar az tüketim o kadar iyi” düşüncesi ile hareket eden bir vejetaryenim.
Etsiz Pazartesi gibi organizasyonları duyunca seviniyorum. Konu ile alakalı vicdanı çok rahat olmayan ama eti hayatlarından çıkarmaya hazır olmayan arkadaşlarıma da hep şunu söylüyorum. “Haftada 2 güne indir. Biraz daha az ve bilinçli tüket” İşin sağlıkla alakalı kısmında da herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadım, kan değerlerim normal, plazada çalışan her insan gibi D vitaminim düşük. Takviyelerle B12’mi dengede tutuyorum.
Bugün asıl bahsetmek istediğim et yemenin etik kısmı değil. Hayvanların farklı endüstrilerde de işkenceye maruz kalmaları. Burada seçim tamamen sizin elinizde. Yıllardır kullandığınız kozmetik, temizlik malzemeleri siz onları satın almadan önce nasıl üretiliyor? İnsan sağlığına uygun olup olmadığı nasıl denetleniyor hiç düşündünüz mü? Hayvan deneyi adı altında çok uzun yıllardan beri hayvanlara işkence ediliyor. Peki nedir bu deneyler? Gelin gerçeklere kısaca göz atalım.
Hayvan testi, canlı bir hayvanı sonucunda muhtemelen acı çekeceği, üzüleceği ve kalıcı zararlar alacağı bir işleme zorla tabi tutulduğu bilimsel bir deney veya testtir. Hayvan deneyleri evcil hayvanınızı veterinere götürmekle aynı şey değildir. Laboratuarlarda kullanılan hayvanlar kasıtlı olarak zarar görür ve sonucunda genellikle öldürürler.
Hayvan deneyleri şunları içerir:
- Potansiyel olarak zararlı maddeleri hayvanlara enjekte etme ya da bu maddelerle onları zorla besleme
- Hayvanları radyasyona maruz bırakma
- Hayvanların organlarını veya dokularını kasıtlı olarak zarar vermek için cerrahi işlemle çıkarma
- Hayvanları zehirli gazları solumaya zorlama
- Kaygı ve depresyon yaratmak için hayvanları korkutucu durumlara maruz bırakma
Deneylerde kullanılan hayvanlar
Sadece omurgalı hayvanlar (memeliler, kuşlar, balıklar ve amfibiler) ve ahtapot gibi bazı omurgasızlar, hayvan deneylerini düzenleyen Avrupa yasalarına göre ‘hayvanlar’ olarak tanımlanıyor. Şok edici bir şekilde, ABD’de sıçanlar, fareler, balıklar, amfibiler ve kuşlar hayvan deneyleri düzenlemeleri altında hayvan olarak tanımlamıyorlar. Bu yüzden bu hayvanlar üzerinde deney yapmak için yasal bir izne gerek yok.
Deneylerde kullanılan hayvanlar genellikle bu amaçla laboratuvar tarafından veya üreme tesislerinde yetiştiriliyor. Bu da büyük ve zalim multi-milyon dolarlık bir endüstriyi beslemeye devam ediyor.
Bazı maymunlar hala deneylerde kullanılmak üzere Afrika, Asya ve Güney Amerika’da vahşice yakalanıyor veya üreme tesislerine hapsediliyor. Çocukları dünya çapında laboratuvarlara ihraç edilen maymunların deneylerde kullanımı genellikle Avrupa’da yasaklandı ancak dünyanın başka yerlerinde kullanılmaya devam ediliyor.
Vegan ve cruelty-free arasındaki fark nedir?
Bazen şöyle bir yanılgıya kapılabiliyoruz; bir ürün vegansa hayvan deneyi de yapılmıyordur. Bu yanlış bir bakış açısı. Vegan, vejetaryen, organik olanın daha popüler olduğu ve pazarda çok fazla kazanç getirdiği bu günlerde neredeyse her şey vegan ve organik olması üzerinden pazarlanıyor. Bu yüzden ikisi arasındaki farkın ne olduğuna bir bakalım.
Vegan, bir ürünün herhangi bir hayvansal ürün ya da hayvan kaynaklı bir bileşen içermediği anlamına geliyor. Ürünün üretim sürecinden çok içerdiği malzemeleri tanımlıyor yani ürün vegan da olsa hayvanlar üzerinde test ediliyor olabilir.
Cruelty-free, bir ürünün üretim süreci ve finalinde ne maddelerinin ne bileşenlerinin hayvanlar üzerinde test edilmemiş olduğu anlamına geliyor. Ürünün bileşenleriyle alakasız üretim sürecinde hayvanlar üzerinde denenip denenmediği anlamına gelen cruelty free hayvanlar üzerinde denenmediği için otomatik olarak vegan olmuyor. Cruelty-free ürünler de bal, balmumu, lanolin, kollajen, albümin, karmin, kolesterol veya jelatin gibi vegan olmayan maddeler içeriyor olabilir.
Peki bu işkenceye ortak olmamak için neler yapılabilir?
Burada alışkanlıkları değiştirmek başlangıç için en önemli şeylerden biri. Uzun zamandır severek kullandığınız bazı markalardan feragat etmek durumunda kalabilirsiniz. Fakat kozmetik sektörü alabildiğine geniş bir pazar. Tüketiciler bilinçlenmeye başladıkça hemen her ürünün muadili bulunabiliyor duruma gelindi. Gelin birlikte ülkemizde satılan cruelty-free markalara göz atalım.
Cruelty-free kozmetik markaları
The Body Shop: The Body Shop hayvanlar üzerinde deney yapılmasını engellemek ve farkındalık yaratmak adına bir süredir imza kampanyası düzenliyordu. 8 milyon imzaya ulaşan TBS, tüm dünyada hayvan deneylerini yasaklatmayı hedefliyor.
NYX, Kat Von D, Smashbox, Urbay Decay, Hourglass Cosmetics, E.L.F. gibi Sephora’da kolaylıkla bulabileceğiniz dünyaca ünlü markalar da cruelty free listelerin başında. Ülkemizde bu farkındalık yeni yeni oluşmaya başlasa da Dünya çapında çoğu kozmetik devi de artık hayvanlar üzerinde test yapmayı reddediyor fakat şunu bilmekte de yarar var, Çin’de satışı yapılacak olan her kozmetik ürünün ithal edilmeden önce hayvanlar üzerinde denenmesini şart koşan bir yasa var, normal şartlarda CF bir marka ise bile Çin pazarına girmek için devlete para verip ürünlerini oradaki laboratuarlarda test ettiriyorlar. Yani Mac, Nars gibi üretimi Çin’de yapılan markalar, asla cruelty free değiller, alışveriş yapmadan önce alacağınız markanın nerede üretildiğini mutlaka araştırmanızı tavsiye ederim.
The Balm: Renkli kozmetik ürünleriyle Türkiye pazarına girdiği ilk günden beri çokça popüler olan the Balm markası da hayvanlara zulüm yapmayı tercih etmeyen markalardan.
Wet’n’Wild, Essence, Bee Beauty, Dirty Works, Alterra, Dalan, Rival de Loop, Superdrag, Benri, Live Clean: Daha çok Gratis, Watsons gibi güzellik marketlerinde karşımıza çıkan, high end markalara göre daha hesaplı olan bu markalar da ürünlerini cruelty-free üretiyor, yani zulümsüz bir güzellik için mutlaka çok fazla bütçenizi zorlamanıza da gerek yok. Watson’s, Gratis ve Rossmann’ın kendi markalarının çoğu hayvanlar üzerinde deney yapmıyor.
Burada dikkat etmeniz gereken bir nokta daha var. Bazı markalar Peta’nın listelerinde bulunuyor, ürünlerinde de zıplayan tavşan (cruelty free logosu) ibaresi olabiliyor fakat bu markaların sahibi olan dünya devi markalar deney yapmaya devam ediyor. Örneğin; Simple, Peta sertifikası olan bir marka fakat bağlı bulunduğu kurum yıllardır hayvan deneyi yapması ile bilinen bir şirket olan Unilever. Eğer bu şirketlere hiçbir kazanç sağlamama gibi bir duruşunuz varsa bu gri bölgedeki markalara da bakmanızı tavsiye ederim.
Yavaş yavaş ülkemizdeki butik markalar da cruelty-free ve vegan ürün üretimine başladı. Alışverişlerinizi yapmadan önce yapacağınız çok küçük araştırmalarla siz de etik seçimler yapabilirsiniz. Vegan ve hayvan zulmüne karşı olan pek çok blog ve Instagram hesabı da var, yeter ki siz kararınızı verin, gerisi gelecektir.
Kaynak: https://ethicalelephant.com/list-unilever-brands-may-test-animals/
https://www.crueltyfreeinternational.org
Fotoğraf: glamourmagazine.co.uk