Karşı karşıya olduğumuz birçok çevresel kriz acı bir gerçeği yüzümüze vuruyor: Şu anda küresel olarak her ne yapıyorsak çevreye ve kendi geleceğimize zarar veriyoruz. Konu gezegen sürdürülebilirliği olunca dönülemez bir noktaya erişmeden önce hepimizin, her düzeyde aksiyona geçmesi, hangi alanlarda eksik veya yanlışsak değişiklik yapması gerekiyor. Yeniliğe ve çevre dostu uygulamalara en çok ihtiyaç duyan alanların başında da tarım sistemimiz geliyor. Susuzluk, ormansızlaşma ve topraklarımızın kirlenmesi ile ilişkilendirilen geleneksel tarım anlayışı iklim krizinin de motor güçleri arasında da gösteriliyor. Bu nedenle her geçen yıl daha da kalabalıklaşan dünyamız için acilen daha çevre dostu, sürdürülebilir ve yenilikçi tarım modelleri bulmamız hayati önem taşıyor. Dikey tarım, tam da bu noktada devreye giriyor. Plant Factory sayesinde ülkemizin de öncü konuma geldiği dikey tarım sektörü daha farklı ve güzel bir gelecek hayal etmemize yardımcı olabilir. Dikey tarım hakkında merak edilen tüm soruları Plant Factory’e yönelttik!
Dikey tarım nedir, nasıl çalışır?
Dikey tarım; bitkiye ihtiyacı olan tüm faktörlerin (sıcaklık, nem, karbondioksit gibi), fotosentez için gereken tüm şartların en iyi şekilde sağlandığı bir sistemdir. Aslında topraksız ve kapalı dikey tarım, ülkemizde ve dünyada uzun yıllardır yapılıyor. Bitkilerin fotosentez için ihtiyacı olan güneş ışığını, fotonları LED aydınlatmalarla sağlıyoruz. İklimlendirme tamamen kontrol edilebilir bir alanda yapıldığı için bitki en iyi şartlarda dinleniyor, fotosentez yapıyor ve besleniyor. Bu sayede, 365 gün boyunca kapalı alanda, mevsimden bağımsız, temiz oda mantığında, pestisit ve haşere ilacı kullanmadan üretim yapabiliyoruz.
Dikey tarım neden ve nasıl daha çevre dostu bir tarım modeli oluşturuyor? Geleneksel tarım pratiklerine göre dikey tarımın avantajları neler?
Öncelikle pestisit kullanmıyoruz. Kapalı alanda, temiz oda mantığıyla üretim yaptığımız için haşere ilacı ve pestisit gibi ürünlere ihtiyaç duymuyoruz. Geleneksel tarımda sulama yaptığınız zaman, o suyu kaybedersiniz, yer altı sularına karışır. Gübreli su olduğu için toprağa da zarar verir, hatta “toprağı nadasa yatırmak” tabiri de buradan doğmuştur. Toprak, gübre ve pestisit sebebiyle çok fazla yorulur ve dinlenmesi gerekir. Dikey tarım da ise toprak yok, ilaçlama yok, su israfı yok. Bitkiyi beslediğimiz sulara eksik mineralleri ekleyip yeniden bitkilere veriyoruz. Suyu bir döngü içerisinde kullandığımız için %95 daha az su tüketiyoruz.
Son tüketicilere ya da HORECA paydaşlarına taptaze, raf ömrü uzun ürün sağlıyoruz. Büyük ölçekli ürün alan oteller, restoranlar ürünü kullanmadan önce litrelerce klorlu suyla yıkıyor, ayıklıyor ve kurutuyor. Burada ürün miktarından %20’lik bir kayıp yaşanıyor. Bizim ürünlerimizin üzerinde toprak kalıntısı ve pestisit olmadığı için yıkanma ihtiyacı da olmuyor.
Dikey tarım, şehir içinde yapıldığı için uzun mesafeli lojistiğe de ihtiyaç duyulmuyor. Bu sayede karbon ayak izimizi de minimize ediyoruz. Geleneksel tarımda ortalama 300 kilometrelik mesafeden gelen bir ürünün %20’si tüketiciye ulaşana dek kullanılmaz hâle geliyor. Tüm bunlar da dikey tarımı -ürettiğimiz ürün gruplarında- geleneksel tarıma göre epey avantajlı bir konuma taşıyor.
Dikey tarım ile hangi gıdalar üretilebiliyor? Hangi gıdalar henüz üretilemiyor?
Dikey tarım ile yeşil yapraklı sebzeler, taze baharatlar ve bu ürünlerin alt genotipleri üretilebiliyor. Çilek, cherry domates gibi ürünler dünyada ticarileşmeye başladı. Hatta Plant Factory olarak biz de, bu ürünler için yakın zamanda AR-GE çalışmalarına başlayacağız. Kenevir, safran gibi aromatik ve tıbbi amaçlı kullanıma uygun bitkiler üretilebiliyor. Dünyada ise arpa, buğday gibi kalori değeri yüksek ürünlerin üretimleri de başladı. Biz de gelişmeleri yakından takip ediyoruz.
Ağaç gibi sık gövdeli ürünler dikey tarıma uygun değiller. Ürün yetiştirilebilir ancak verimli olmaz çünkü amacımız, dar alanda maksimum ürün verimine ulaşabilmek.
Herkes dikey tarım yapabilir mi? Bunun için ne gibi bir altyapıya, malzemeye veya yetkinliğe ihtiyacımız var?
Dikey tarım, kolay gibi gözüken ancak multidisipliner yürütülebilen bir iş. Yalnızca malzemeye sahip olmak yeterli değil, dikey tarım için doğru bir fizibilite kurduğunuzu destekleyen ölçeklendirmeler yapmanız lazım. Binlerce ürünü doğru tekniklerle hasat edebiliyor olmanız, paketleyebilmeniz ve tüketiciye ulaştırabilmeniz lazım. Her bitkinin, büyüme evrelerine göre farklı ihtiyaçları var. Aynı şartlarda büyüyebilecek bitkileri analiz edip bunları benzer alanlarda yetiştirmek gerekiyor. 15-20 farklı türde bitkiyi aynı anda yetiştirebilmeniz için en az iki ya üç özel alan yaratmanız gerekiyor. Her ülkenin kendine göre bir tüketim alışkanlığı var. 80 gramlık bir bağ ürün yetiştirerek Türkiye’de satamazsınız; minimum 250 gram olmalı. Dikey tarım için farklı yetkinliklere sahip pek çok uzmana ihtiyaç var. Mesela bizim ekibimizde moleküler biyoloji uzmanı, uzay mühendisi, yüksek çevre mühendisi, otomasyon uzmanı, yazılım mühendisi, inşaat mühendisi, mimar, satış ve pazarlama uzmanı gibi farklı alanlarda yetkinlikleri bulunan donanımlı insanlar var.
Dikey tarımın olumsuz yönleri veya dezavantajları var mı? Bu pürüzlerin aşılması için neler yapılması gerekiyor?
Dikey tarımın bazı dezavantajları var. Bir tanesi, az önce bahsettiğim gibi her tip ürünün yetiştirilememesi. Diğeri, ilk yatırım maliyetinin yüksek olması ve kullandığın teknolojinin maliyetli olması. Elektriğe önemli bir bütçe ayırmanız gerekiyor. Yine de dikey tarım, yatırımı kısa sürede geri dönüştürebilecek başarıya sahip.
Geleneksel tarım ihtiyaçları ise; toprak, güneş ve su ile bitmiyor. İlaçlama, nakliye ve nakliye esnasında verilen fireler göz önünde bulundurulduğunda orada da büyük masraf kalemleri yer alıyor. Üretim maliyetine baktığımızda dikey tarımın geleneksel tarımdan daha masraflı olduğunu görüyoruz ancak bu saydığım harcamaları dikkate aldığımızda aradaki fark o kadar da büyük olmuyor. Bizim bu alandaki 7. yılımız, bunun 5 yılı yalnızca AR-GE yaparak geçti. Bu alanda AR-GE çalışmaları devam ettikçe dezavantajların yerini zamanla avantaja bırakacağını düşünüyoruz.
Dikey tarımın ülkemizdeki ve dünyadaki durumu nedir? Bizler şu anda nasıl bir aşamadayız, daha ileriye gitmek için neler yapabiliriz?
Dikey tarım, dünyada yeni gelişmekte olan bir sektör. Ülkemizde de treni kaçırmadık, zamanında yakaladık. Hatta Plant Factory olarak, dünyada dikey tarımda lider konumda olan firmalarla rekabet edebilecek düzeydeyiz. Onların tek avantajı 500 milyon dolara varan yatırımlar almış olmaları. Bu sayede firmalarında bir mühendis ordusu çalıştırmaları.
Ülkemizde bu alanda birkaç girişim var; ev tipi, dolap tipi veya konteyner tipi sistemlerde üretim yapıyorlar. Sanayi tipi üretim gerçekleştiren bir girişim de var ancak onlar ürettikleri sistemi satıyorlar. Bu noktada ayrışıyoruz. Biz pazarı araştırıp kendi sistemimizde ürünler üretiyor ve bu ürünlerin satışıyla gelir elde ediyoruz. Bu misyonumuzla dünyada %5-10’luk küçük bir paydaya dahil oluyoruz çünkü daha uğraştırıcı olan yolu tercih ediyoruz. Dünyada ilk kez, Türkiye olarak bir sektörde söz sahibi olabilecek konumdayız.
İstinye Park’ta açılan Plant Factory ile neler amaçlıyorsunuz? Burada üretilen gıdalar nerelerde, nasıl kullanılabilecek?
İstinyePark, Urban Farming ya da şehir tarımının çok önemli bir örneği olacak çünkü dünyada ilk kez bir AVM içerisinde sanayi tipi bir dikey tarım tesisi kuruldu. AVM’de bulunan restoranlara ve yine AVM’de yer alan market zinciri Macro Center’a ve çevresindeki şubelerine, otellere ve restoranlara ürün tedariği yapılacak. Bu sayede tüm iş ortaklarımız; 365 gün boyunca taptaze ve raf ömrü uzun ürünlerimizi raflarına ve menülerine koyabilecekler. Onlar içinde ciddi boyutta operasyonel, sürdürülebilir bir avantaj sunmuş olacağız.
Tesislerimizi büyütüp sayısını artırmayı hedefliyoruz. Çilek, cherry domates, safran ve kenevir gibi ürünleri portföyümüze dahil etmeyi istiyoruz. Ancak bu alanda yetişmiş iş gücü yok. Mühendisleri, konu uzmanı olarak bu alanda biz eğitiyoruz. Her şey zamanla, ancak en güzel haliyle gerçekleşmeli.
Dikey tarım bir gün ana tarım modelimizi oluşturabilir mi? Bir başka deyişle doğru yatırım ve planlamalar ile dikey tarım dünya nüfusunun tamamını besleyebilecek nitelikte mi?
Dikey tarımın ana tarım modeli olması ihtimali oldukça zayıftır. Bunu gündemimize alabileceğimiz yıllardan çok uzaktayız. Arpa, buğday gibi temel bitkisel besinleri karşılamadan ana tarım modeli olup olamayacağını konuşmamız zor. Bu da şimdilik mümkün değil. Dikey tarım, geleneksel tarım yöntemlerinin bir tehdidi değil, aksine tamamlayıcısıdır.
Dikey tarıma seracılık gibi tarım modellerinden biri olarak bakılması gerekir. Asıl amacı fizibilitesi uygun tarım ürünlerini daha az lojistikle şehir içinde üretebilmek.
Teknolojik olarak dikey tarım hala geliştirme aşamasında ve daha fazla araştırma, geliştirme ve yatırım gerektiriyor. Bu, maliyetleri yükselteceğinden dikey tarımın ana tarım modeli olarak kabul edilmesi zor olabilir.
Plant Factory’yi gelecekte neler bekliyor?
Plant Factory bir finansman firmasına dönüşmeyecek. Biz kurucu ortaklar olarak bu firmanın sürekli yatırımla fon toplamaya çalışan bir oluşuma dönüşmesine izin vermeyeceğiz. Sektörümüzün önü çok açık, gidilecek çok yol var. Bizler de, 7. yılımız olmasına rağmen bu işin çok başındayız. Ülkemizin gelişimi için de önemli bir adım olan Plant Factory’nin başarısı; pek çok mühendisin ve girişimin de önünü açacaktır. Teknolojik altyapımızı sağlayacak firmaların, tedarikçilerin de artması lazım çünkü sağlıklı gıda ihtiyacını yalnız Plant Factory karşılayamaz. Tekelleşmeyi değil çoğulculuğu; yeni girişimlerle birbirimizden ilham alarak ilerlemeyi diliyoruz.
Yanı kısaca gelecek için hedefimiz, yavaş ama emin adımlarla büyümek ve dünyada, dikey tarım alanında söz sahibi olan firmalardan biri olabilmek.