Her gün bizi alarma sokan, tetikleyen, üzen, kızdıran, geren birçok kişi, durum ve haberle karşı karşıya kalıyoruz. Sayısız kere kalbimiz hızla çarpıyor, nefesimiz sıklaşıyor, kaslarımız kasılıyor, nedensiz ağrılar yaşıyor, sindirim problemleri çekiyoruz. Bu rahatsızlık hali günümüzün çoğunu, haftalarımızı, aylarımızı hatta senelerimizi kaplıyor. Hiç bir zaman gerçek anlamda dinlenemeyen, rahatlayamayan, uyuyamayan kişilere dönüşüyor, artçı sağlık problemleri; yavaşlayan metabolizma, düşük bağışıklık sistemi, kronik enflamasyon, sindirim problemleri, anksiyete, depresyon ile boğuşuyoruz. Toplumun çoğunluğunda görülen modern yaşam kültürü ile eşleşmiş bu negatif sağlık eğrisinin başında ise dengesini kaybetmiş yani disregüle olmuş sinir sistemi yatıyor. Disregüle sinir sistemi de ancak sempatik sistem; kaç-savaş modunun, parasempatik sistem; dinlen-sindir moduna geçirilmesi ile dengelenebiliyor. Peki, bu nasıl yapılıyor?
Sinir sistemi nasıl çalışır?
Dış dünya ile kurulan tüm iletişim ve iç sistemlerin kontrolü sinir sistemimiz sayesinde gerçekleşir. Çevreden duyular aracılığıyla edinilen bilgiler ilk sinir sisteminde işlenir, daha sonra duruma uygun fizyolojik bir reaksiyon bedende oluşturulur. Bu tepki, sıcak tabağa dokununca elimizi geri çekmek kadar basit olabilir.
Sinir sistemi kendi içinde istemli ve istemsiz olarak ikiye ayrılır. Kendimizin kontrol edebildiği tüm reaksiyonlar, örneğin hareket etmek, istemli sistemden oluşurken farkındalıkla yönetemediğimiz tüm içsel sistemlerin kontrolü; vücut ısısı, metabolizma, kalp atışı istemsiz sinir sistemi tarafından kontrol edilir. Zihnimiz ise bu istemsiz sinir sisteminin yürüttüğü eylemlerin sadece sonucundan haberdar olur: “Kalbim çok hızlı çarpıyor!”
İstemsiz sinir sistemi ise 3 ana koldan çalışır: sempatik, parasempatik ve gastrointestinal sinir sistemleri. Sempatik ve parasempatik isimlerinden de anlaşılabileceği gibi birbirine zıt fakat tamamlayıcı sistemlerdir.
Sempatik sinir sistemi bedeni fiziksel ve zihinsel harekete hazırlamak için kalbin hızlı atmasını, nefes alışverişin kolaylaşmasını, sindirimin geri plana atılarak diğer motor sistemlerin önceliklendirilmesini sağlar.
Parasempatik sinir sistemi ise rahatlama anında bedenin kontrolünü ele alır. Sindirim sürdürülür, zihin ve beden sakinleşir, kalp atışı düşer, nefes alışveriş yavaşlar. Uykuya geçiş parasempatik sinir sistemi aracılığıyla gerçekleşir.
Son olarak gastrointestinal sinir sistemi ise bağırsak hareketlerinden sorumludur. Sindirimin gerçekleşebilmesi ise gerekli olan bağırsak kasılmaları biz farkında olmadan istemsiz şekilde bu sistem tarafından kontrol edilir.
Disregüle sinir sistemi ne demektir?
Normal şartlar altında istemsiz sinir sistemleri arasında sürekli ve doğal bir geçiş yaşanır. Çevreden edinilen bilgiler doğrultusunda beden duruma en uygun haline; uyanık ve tetikte olunması gerekiyorsa sempatik, rahat ve savunmasız olunabiliyorsa parasempatik sinir sistemine geçer. Beynimiz, özellikle bilinçaltımız, bu geçişte tetikleyici rolü oynar. Çevreden edinilen dışsal uyarıcı; stres, tehlike ile içsel uyarıcı; duygular, istemsiz sinir sisteminin hangi moda geçeceğini ve nasıl tepki verileceğini belirler. Örneğin stresli bir durumda; topluluk içinde konuşma yapacakken beden sempatik sinir sistemine geçer. Konuşma sona erdikten; çevresel stres ve gerginlik hissi kaybolduktan sonra beden yeniden rahat haline; parasempatik sisteme geçer. Bu durum kendiliğinden, dinamik şekilde yaşanır.
Normal şartlar altında bir insanın gününü %85-90 oranda parasempatik,%10-15 oranda ise sempatik sinir sisteminde geçirmesi gereklidir. Modern yaşam koşullarında ise neredeyse herkes gününü tam ters oranlarda; %85-90 oranında sempatik sinir sisteminde geçirir. Sorun da bedenin sempatikten parasempatik sisteme düşemediği anlarda yani günümüzün büyük bir kısmında oluşmaya başlar.
Eğer beden sürekli olarak stres ve tehlike uyarıları alıyor, üzgün, kızgın, endişeli hissediyorsa sempatik sistem dominantlaşır. Bu durum kronikleşirse zaman içinde beden parasempatik sinir sistemine geçmekte yani rahatlamakta zorlanır. Beden sürekli tetikte; savaş veya kaç reaksiyonları arasında sıkışır. Sindir ve dinlen moduna geçemez. Sinir sistemi dengesini yitirir ve zaman içinde disregüle olur.
Sinir sisteminin disregüle olmasına ne sebep olur?
Disregüle sinir sisteminin modern yaşamdaki birincil nedeni uzun dönem kronik strestir. Devamlı olarak endişe içerisinde olmak, belirsizlik, mutsuzluk, rahatsızlık hisleri içsel uyarıcılar olarak bedeni sempatik sisteme geçmeye iter.
Kronik kaç-savaş modunun diğer bir nedeni ise geçmiş travmalardır. Uzun süre boyunca herhangi bir şiddet türüne maruz kalarak yaşamış, kendini korumak için tetikte olmak zorunda kalmış kişilerin fizyolojileri travmatik olayın kendisi bittikten çok sonra bile alarm halinde kalmaya devam edebilir.
Disregüle olmuş sinir sisteminin belirtileri
- Konsantrasyon problemleri
- Sindirim problemleri
- Duygusal tepkileri ayarlayamama
- Uykusuzluk
- Nedeni belirlenemeyen bedensel ağrılar
- Hızlı kalp ritmi
- Baş dönmesi
- Kontrolü kaybetme hissi
- Aniden oluşan panik, öfke, korku, endişe, üzüntü nöbetleri
Fizyolojik semptomların yanı sıra kronik stres bağışıklık sisteminin de zayıflamasına neden olur. Yapılan bir araştırmada tıp okuyan öğrencilerin sınav zamanı virüs ve bakterilere karşı daha savunmasız oldukları ve daha kolay hastalandıkları görülmüştür. Bu, dışsal ve içsel stres faktörlerinin bedenin kendini koruma mekanizmalarından interferon gama üretimini engellemesi ve tümör ve virüsler ile savaşan doğal öldürücü hücrelerin miktarını düşürmesi sonucu yaşanır. Stresin kronikleşmesi durumda ise bu etki daha kalıcı bir yöne evrilir. Bağışıklık sisteminin parçası olan hücrelerin işleyişleri değişerek çoğalma yetilerini kaybederler. Sonucunda bağışıklık sistemi zayıflar.
Sinir sistemini yeniden regüle etmenin yolları
Bütüncül; bedensel, ruhsal ve zihinsel sağlığın korunması için sinir sistemini dengelemek hayati öneme sahip. Peki, bu nasıl başarılabilir?
1. Derin nefes almak
Sempatik sinir sistemini parasempatik sisteme geçirmenin ilk adımı bedeni ne çevresel ne de içsel bir stres kaynağı olmadığına ikna etmektir. Bunun da en inandırıcı yolu derin nefesler alıp vermektir! Kısa, hızlı ve göğüsten nefes aldıran sempatik sistem ancak derin, yavaş ve karından alınan parasempatik sistem nefesleri ile dengelenebilir.
2. Hareket etmek
Egzersiz yapmak endişe seviyelerini düşürerek stres seviyelerini daha başa çıkılabilir hale getirir. Aynı zamanda bedene pozitif, kısa süreli stres bindirmek, uzun dönem negatif strese karşı zihni daha dirençli hale getirir.
3. Kabul etmeyi öğrenmek
Duyguları olduğu gibi kabul etmek ve yaşanmasına izin vermek, bedenlerimizin strese karşı gösterdiği en doğal rahatlama yoludur. Nitekim hepimizin daha yatkın olduğu duyguları bastırma kaçışı ise yaşanacak tüm tepkilerin daha geç ama normalden çok daha uzun süreli olmasına neden olur. Bu da stres faktörü kesilse de tepkisi sindirilemediği için kronik stres etkisi yaratır. Çözümü ise bedende uyanan tüm sansasyonları kontrol etmeden, yargılamadan, çabasızca yaşayabilmeyi öğrenebilmektir.
4. Profesyonel destek almak
Bireysel karşı önlemler fizyolojik semptomların kaybolmasına yardımcı olmuyorsa yapılabilecek en iyi aksiyon profesyonel destek almaktır. Aynı zamanda klinik olarak bir muayeneden geçmek sinir sistemi disregülasyonun altında herhangi başka bir medikal sorunun yatıp yatmadığını da netleştirmeye yardımcı olur.
Kronik kaç-savaştan dinlen-sindir’e geçişte neler yaşanabilir?
Uzun süreler, belki yıllar boyu, sempatik sistemi dominant olan kişiler regülasyonlarını yeniden sağladıkları ve parasempatik yani dinlen-sindir’e geçtikleri ilk zamanlarda bazı yan etkiler ile karşılaşabilir. Bu durum travmatik bir durumun sona ermesi, çevresel stres faktörlerinin azalması, zihinsel ve ruhsal dayanıklılığın artması, terapiye veya uzman kontrolünde bir ilaca başlanması ile başarılabilir.
Yan etkilerin ana nedeni bedenin çok uzun süre sonra edindiği ilk gerçek rahatlama haline tutunarak tüm sistemleri ani bir dinlenme haline sokmasıdır. Sonucunda da, seviyesi kronik stresin şiddeti ve süresine göre değişecek, aşağıdaki semptomlar görülebilir:
- Saatler, günler hatta aylar süren aşırı yorgunluk hali
- Sürekli uyuma isteği
- Motivasyon eksikliği
- Hareketsizlik, eylemsizlik
- Düşük ruh hali
- Baskınlaşan yalnız kalma ihtiyacı
Bütünsel sağlık daha iyiye gitmeden hemen önce yaşanan bu son, kötü ama geçici, iyileşme etabı kişisel gelişim ve spiritüel öğretilerde “ruhun karanlık gecesi” olarak da adlandırılır.