RÖPORTAJ: ALEYNA TEPE
In partnership with Wings

Diyet kavramı, günümüzde sıkça tartışılan bir konu haline geldi. Ancak bu kavramın etkileri sadece beslenme alışkanlıklarımızı değil, aynı zamanda beden algımızı da derinden etkiliyor. Diyet kültürünün yaygınlaşmasıyla birlikte, bedenle ilişkimizin nasıl şekillendiğini ve toplumsal beklentilerin bu süreçteki rolünün hem bedensel hem de psikolojik etkilerini Dr. Diyetisyen & Psikolog M. Pırıl Şenol ile konuştuk.


Günümüzde “diyet” kavramı dilimize öyle bir oturmuş halde ki hemen hemen her gün hakkında bir şeyler duymak mümkün. Sizce, diyet kavramının bu kadar çok konuşulması beslenme ve beden algımızı nasıl etkiliyor? 

Diyet tanım olarak beslenme örüntüsü demektir. Halk arasında genel olarak işaret edilen “diyet” zayıflama diyetleri yani zayıflama, beden ağırlığının azalması için planlanan beslenme örüntüleri demek oluyor. Beslenmek hem bir ihtiyaç hem de bir davranıştır. Bizler hayatta kalmak için karnımızı doyurmaya, sağlığımızı korumak ve iyileştirmek için de dengeli ve yeterli beslenmeye ihtiyaç duyarız. Bu hem temel bir insan hakkı hem de temel bir ihtiyaçtır. Tıpkı uykumuzu iyi alamadığımızda olduğu gibi yeterli ve dengeli beslenmediğimizde de günlerimiz, haftalarımız kötü geçer. Bu yüzden aç kalmamalı, yeterli ve dengeli beslenmeliyiz.

Diğer ihtiyaçlarımızdan farklı olarak, beslenme davranışımız beden görüntümüzün değişmesine sebep olur. Toplumsal olarak “kabul gören” bir beden görüntüsüne yüklenen “Zayıf insanlar sağlıklıdır, iradelidir…” gibi anlamlar vardır. Bu yüzden toplumsal olarak kabul görülen bir beden görüntüsüne sahip olmamak beden algımızı ve dolayısıyla benlik algımızı etkiliyor. Bu çok tehlikeli bir şey çünkü aslında kabul gören beden görüntüsü diye bir kavram da yok. Böyle olsaydı zayıf, fit insanların beden algısında sorun olmazdı. Ama bu problem her beden görüntüsüne sahip bireyde olabiliyor.

Belirli bir kilo ya da beden görüntüsü bizim tüm ihtiyaçlarımızı karşılamıyor. Bir diğer sebep de sadece karnımız aç olduğu için yemek yemiyoruz. Beden farkındalığımız olmadığında, yani “Aç mıyız?”, “Tok muyuz?”, “Yediğimiz bizi tatmin etti mi?” gibi soruların cevaplarını içsel olarak bilmediğimizde, bu aşırı yeme, hiç yememe, yeterli yiyememe sorunlarını getirebiliyor. Bunun nedeni ise gerçek olmayan, sürekli değişen “idealler”dir.

Sanki bedenimizle olan ilişkimizi tükettiğimiz besinlerden çok duyduklarımız ve gördüklerimiz kontrol ediyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Bedenimizle olan ilişkimizin sosyal çevremizden bu kadar çok etkilenmesinin ne gibi sonuçları olabilir? 

Bedeni zihinden, zihni bedenden ayırmak mümkün değil. Bu yüzden hem gördüklerimizden, hem duyduklarımızdan hem de içsel faktörlerden etkileniyoruz. Ancak içsel faktörlerimiz gelişmediğinde ya da çevresel faktörlerden çokça etkilendiğinde, yani ne zaman ve ne kadar ne yiyeceğimizle ilgili kendi referans değerimizi kaybettiğimizde, bu durum bir döngüye dönüşüyor. Bir diyet, sonra başka diyet, sonra başka bilgi derken sürekli olarak yorulup sonuç alamıyoruz çünkü çözüm başka bir diyet değil. Çözüm kendi ihtiyaçlarımızı anlamak için yeniden fabrika ayarlarımıza dönmek. Bunu spiritüel bir yerden söylemiyorum. Elbette beslenme bir bilim ve bu bilimin bize sunduğu birçok bilgi var. Örneğin günde yaklaşık x gram protein almak gibi. Ama bunu bir obsesyon gibi gram gram tartmakla değil, bir listeye bağlı kalmakla ve bu miktarı almanın farklı yöntemlerini anlayarak öğrenmek gerekir. Bu kadar uğraşıyorum olmuyor diyenlere neye uğraştıklarına bir bakmalarını öneriyorum. Amacımız daha az yemenin yöntemlerini bulmak değil, ihtiyaçlarımızı karşılamanın yollarını bulmaktır. Uzman arkadaşlarımın, meslektaşlarımın da aslında görevi danışanlarına bunu bulmaları konusunda yardımcı olmaktır diyebilirim.

Sürekli çalışıyorum olmuyor diyen biri matematik sınavına çalışıp fen bilgisi sınavına giriyor olabilir. Çalıştığı ve yorulduğu kesin ama çalıştığı şey ne? Bu, çoğu zaman gözden kaçabiliyor.

Bedenle kurulan yanlış ya da yıpratıcı bir ilişkiyi düzeltmek mümkün mü? Beden algısını değiştirmek ve yiyeceklerle sağlıklı bir ilişki kurmak için ne gibi pratikler önerirsiniz? 

Elbette mümkün. Bunun için bedene başka biriymiş ya da bir nesneymiş gibi davranmayı bırakmak gerekiyor. Bedenin birtakım ihtiyaçları var. Nasıl ki tuvaletimiz geldiğinde tuvalete gidiyoruz, uykumuz geldiğinde uyuyoruz, acıktığımız zaman da yemek yemeliyiz. Ancak acıktığımızı anlamaktan çok uzaklaştık çünkü binlerce bilgi var. Bu bilgiler neredeyse ne hissetmemiz gerektiğini bile dikte ediyor. Besinlerlerle iyi ilişkiler kurmanın yolu, bedenimizle ilişki kurmaktır. Bunu illa bir beslenme müdahalesi üzerinden bilimsel bir yöntem tanımlayarak ifade etmemi isterseniz, “diyetsiz yaklaşımlar/ non-diet approach” yöntemlerini kullanmaktan bahsedebiliriz. Bu yöntemler diyet değil ve kilo kaybı hedeflenmez. Örnek olarak “Sezgisel Yeme” verilebilir.

Psikolog ve diyetisyen kimliklerinizi nasıl bir araya getiriyorsunuz? Beslenme danışmanlığı sürecinden ve nasıl bir yol takip ettiğinizden bahsedebilir misiniz? 

Nasıl ki bedeni zihinden ayırmayın diyorsam benim için de beslenmeyi psikolojiden ayırmak mümkün değil. Ben iki bölüm okudum ancak terapistlik yapmıyorum. Terapi yapmanın belirli bir çerçevesi, terapistin de belirli sorumlulukları vardır. Bir danışana hem terapist hem de diyetisyenlik yapmak bu yüzden hem etik açıdan hem de çalışma yöntemi açısından çok mümkün ya da uygun değil. Ben Varoluşçu Felsefe ekolünde terapi eğitimi almış bir doktor diyetisyen ve psikoloğum. Klinik ve Sporcu Diyetisyenliği ise diğer uzmanlık alanlarım. Yeme davranışı müdahaleleri yaparken bu iki bilimden de edindiğim bilgileri kullanarak bütünsel bir yaklaşım uyguluyorum. Bu bir psikoterapi değil. Ancak elbette hem bir beslenme hem de bir davranış müdahalesi. Danışanlarımın sorunlarını iyice dinleyip öncelikle temel bir beslenme eğitimi veriyorum. Diyet yapmak kilo kaybı sağlar. Hangi zayıflama diyetini uygularsanız uygulayın sonuç alırsınız. Ancak zayıflamak sağlıklı olmak demek değildir. Katı programlar kilo kaybı sağlasa da bununla birlikte birçok negatif sonuç da getiriyor. Alternatif bir yöntem olmadığı için de bireylerin tüm hayatı diyette oldukları dönemle olmadıkları dönem olarak ikiye ayrılıyor. Bu negatif sonuçları bertaraf ederek bireylerin ne zaman, ne kadar ve ne yiyeceklerini anlamaları için yeni bir referans noktası tanımlamalarına yardımcı oluyorum.

Bireysel problemlerine göre bireysel çözüm yolları sunuyorum. Bu noktada dirsek temasında çalıştığım psikoterapistler, psikiyatristler, egzersiz uzmanları ve hekimler de var. Bütünsel müdahalelerin hepsi takım işidir. Ben de eski bir milli basketbolcu olarak takım oyununa hem çok inanırım hem de bir ekibin içerisinde ortak amacımız için çabalamaktan ve hedefe ulaşmaktan birçok kişi gibi oldukça keyif alırım.

Okuyucularımıza bir tavsiye vermenizi istesek, onlara ne söylerdiniz?

Sizi kendinize yaklaştıran, kendinizi ve ihtiyaçlarınızı anlamanıza yardımcı olabilecek yöntemler, yardımlar, çalışmalar yapmanızı öneririm çünkü, bir problemi tespit etmeden çözmek çok mümkün değil. Böyle olduğunda tepeden inme bir şekilde “Yeme, kilo ver!” gibi bir çözüm çıkıyor. Bunu yaptığınızda başarılı, yapamadığınızda başarısız ya da bir süre yaptığınızda iradeli yapamadığınızda iradesiz olarak gösteriliyorsunuz. Dünya üzerinde bir insanın ihtiyacını kendinden daha iyi anlayabilecek hiç kimse yok. Bu yüzden, “Siz kimsiniz?”, “Nelerden hoşlanırsınız?”, “Acıktınız mı?”, “Yoruldunuz mu?” gibi soruların cevabını verebilmeniz için değerli vaktinizden biraz ayırmanızı öneririm.

Bugün çalışan bir yöntem sonra çalışmayabilir. Bugün size iyi gelen ertesi gün gelmeyebilir. Değişen ihtiyaçlarınızı karşılamayı öğrenmek, şüphesiz ki size en iyi gelen şey olacaktır. Bunu yapmakta zorlandığınız zaman yardım istemenin ve destek almanın da çözümün bir parçası olduğunu hatırlatmak isterim. Hepinize sağlıklı günler dilerim!


Yenilenen Wings ile hayatınıza değer katmaya, alışveriş keyfini ayrıcalıklara dönüştürmeye hazır mısınız? Siz de Wings’in ayrıcalıklı dünyasına katılmak ve size özel programlarını incelemek için link üzerinden başvurunuzu yapabilirsiniz!



Aleyna Tepe

1997 yılında İstanbul’da doğan Aleyna, lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans eğitimine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında devam ediyor. Çocukluğundan beri duygu ve düşüncelerini yazarak ifade eden Aleyna, iyi yaşam konseptine duyduğu ilgiyi yazma tutkusuyla birleştirerek Live to Bloom’da editör olarak çalışıyor. Akademik ve deneyimsel olarak kendini...



BLOOM SHOP