Biliyorsunuzdur, Netflix’te beslenme konusunda şahane belgeseller var. Ben de fırsat buldukça hem beslenme bilincimi geliştirmek hem de farklı görüşlere dair fikir sahibi olmak için bu belgesellerden izlemeye çalışıyorum. İzlediğim en son belgesel de Gıda Seçimleri – Food Choices oldu. Sadece keyifli vakit geçirmek ve yeni bir şeyler öğrenmek için izlediğim bir belgeselin beni bu kadar etkileyeceğini bilemezdim tabi!
Gıda Seçimleri Michal Siewierski tarafından yapılmış bir belgesel ve bize sağlıktaki bozulmaların yanı sıra iklim değişikliğinin en önemli sebebinin hayvansal gıdalar tüketme ve hayvansal gıda endüstrisi olduğunu anlatıyor. Belgeselin yapımcısı Michal Siewierski, bitki bazlı beslenmeye başlıyor ve 23 kilo vererek, kolesterol değerlerini düzene sokuyor. Kısaca sağlık sorunlarını ortadan kaldırmayı başarıyor.
Bitki bazlı beslenme, tam olarak vegan beslenme anlamına gelmiyor. Vegan beslenmede hayvansal gıdalar tamamen kesilirken, bitki bazlı beslenmede minimuma indiriliyor.
Bu giriş kısmının ardından Michal Siewierski bugüne kadar duyduğu gıda mitleri hakkında doğru bilgilere ulaşabilmek ve sebze temelli beslenme planını derinlemesine irdelemek için 3 sene boyunca dünyayı geziyor ve triatletlerle, beslenme uzmanlarıyla, biyokimyacılarla, doktorlarla, wellness koçlarıyla, ünlülerle ve psikologlarla konuşmalar yapıyor.
Belgeselin gelişim bölümü uzmanların açıklamaları ve verdikleri bilgilerle oldukça ilginç bir hale geliyor. Hayvansal beslenme ile insan hayatının hemen hemen her alanı birlikte değerlendiriliyor.
Benim özellikle ilginç bulduğum bazı beslenme görüşleri şunlar oldu:
- Hayvansal beslenme ile seksizm arasındaki ilişki. Evrimsel süreç kadının toplayıcı, erkeğin avcı olmasına işaret ediyor. Kültürel kodlanmalar, hayvansal gıdalarla beslenmenin erkeklerin daha erkeksi hissetmesini sağlıyor. Ancak yüksek miktarda protein, erkeklerde damar tıkanıklığı ve sertleşme problemlerine bile neden olabiliyor.
- Paleo, Atkins, Zone, South Beach gibi diyetler vücudumuzdaki serbest radikallerin artmasına neden oluyor. Bu serbest radikaller kalp hastalıklarına, farklı kanser türlerine, bağırsak sorunlarına ve hormon dengesizliklerine neden oluyor.
- Yediğimiz et türünün hiçbir önemi yok. Okyanuslarımız kirli, yediğimiz balıklar cıva ile dolu. Tavuklarımız antibiyotikle besleniyor.
- Sütün, inekler için büyüme hormonu kaynağı olduğundan söz ediliyor. İnsanın dünyada bir başka hayvanın sütünü içen tek canlı olduğundan söz ediliyor ve süt için “sıvı et” tanımlaması yapılıyor.
- 2030 yılında Amerika’nın yüzde 51’inin obez olması bekleniyor.
- Milyar dolarlık ilaç sektörünün sadece semptomları ortadan kaldırdığı, beslenme ile birçok hastalığı kökünden tedavi etmenin ve bağışıklığı güçlendirmenin mümkün olduğu anlatılıyor.
- Hillay Biscay ve Rich Roll adında iki sporcu ile görüşmeler yapılıyor. Birkaç kez Ironman yapmış olan bu sporcular, bitki temelli beslenmenin sağlıklarını ve performanslarını nasıl iyi yönde artırdığını dile getiriyor.
- Hayvansal beslenmenin kronik halsizliğe, depresyona ve intiharlara neden olduğu söyleniyor.
- Bir süre bitki temelli beslendiğimizde tat alma cisimciklerimizin buna göre değiştiği ve vücut kimyamız değiştiğinde zevk aldığımız gıdaların da bu yönde değişeceği dile getiriliyor.
- Düşük bütçe ile sağlıklı beslenmek mümkün. Uzun vadede market masrafları yarı yarıya azalıyor.
- Bitki bazlı beslenen çocuklar, enine değil boyuna gelişiyor! Bu çocukların boyu ortalamanın 2,5 santim üzerinde oluyor.
- Organik ve “serbest gezen” hayvanların tüketimi öne çıkarılıyor. Ancak aslında bu hayvanların et üretimi için daha büyük araziler gerekiyor ve bu da daha fazla karbon ayak izine neden oluyor.
Çevre bilinci, küresel ısınma, türlerin nesillerinin tükenmesi ve dünya açlığı
Bana göre belgeselin en ilginç kısmı, beslenme ile ilgili görüşlerin hemen ardından, çevre bilinciyle ilgili olan kısım oldu. Burada anlatılanlar oldukça çarpıcı ve rahatsız edici.
Dünya kaynaklarının büyük bir kısmı; ormanlar, araziler ve taze su kaynakları et üretimi için kullanılıyor. Dünyaya verdiğimiz zararın en büyük kısmı yine et tüketiminden kaynaklanıyor. Hayvansal gıda endüstrisinin küresel ısınmaya etkisi yüzde 14,5. Bu ulaşım sektörünün tamamının etkisinden daha fazla! Buna rağmen dünyadaki 7 milyar insanın 1 milyarı açlık çekiyor.
Okyanuslar fakirleşiyor, balıklar karadan giderek daha uzağa gidiyor, farklı balık türlerinin ve deniz canlılarının soyları tükeniyor. Doğa ile uyum içinde yaşamayan tek tür insan ve insanın kendi türünü kurtarmak için bile artık kendi türünün dışındakileri düşünmeye başlaması gerekiyor. Bu anlatım sırasında ekranda gösterilen mezbahalar, hayvan kesim alanları, balık avlama görüntülerinin oldukça rahatsız edici ama bir o kadar da etkileyici olduğunu söylemem gerek.
Belgesel, Gandhi’nin “Görmek istediğin değişimin kendisi ol” sözleri ile sona eriyor.
Kendi hayatımda her ne kadar orta yolu bulma ve dengede yaşama felsefesini benimsemeye çalışsam da, hayvansal gıda tüketiminin sağlıksız etkileri ile birlikte türlere yaşattığı zulmün beni gerçek anlamda etkilediğini söylemem gerek. O kadar etkiledi ki, bitki bazlı beslenmeyi bir süre denemeye karar verdim! 5 gün boyunca vegan beslenmeyi deneyip izlenimlerimi sizinle paylaşacağım. O zamana kadar, Gıda Seçimleri’ni izlemenizi tavsiye ediyor ve sizin de böyle etkilendiğiniz belgeseller varsa bizimle paylaşmanızı rica ediyorum. Sevgiler!