2050 yılına kadar Dünya nüfusunun 2 milyarcık daha artacağı öngörülüyor.
Kırmızı et de dahil olmak üzere gıda tüketiminin artması doğal bir sonuç olarak bekleniyor. Bununla beraber, içinde bulduğumuz dönemde, insanların gelirleri arttıkça beslenme anlayışlarının da değiştiği gözleniyor.
Özellikle protein tercihlerimiz değişiyor ve bitkisel proteinden hayvansal proteine geçiş yapıyoruz. Bu konuda, dünya çapında bir çok araştırma mevcut. Psikolojik ve sosyolojik açıdan bu durumun nedenlerine cevap bulabiliriz ama benim de bazı tespitlerim var!
Sosyal medya etkisi: Etlerle “selfie” çekmek!
Kırmızı et tüketiminin daha zengin gösterdiğine dair bir inanış var sanırım! Bu yüzden reklam endüstrisinden sosyal medya kanalıyla devamlı bu yönde bir pompalamaya maruz kalıyoruz.
“Ne yersek o’yuz!” gerçekliğinden yola çıkarak bitkisel ağırlıklı beslenen kişiler, daha sade ve daha az tüketime eğilimli oldukları için yaşadığımız sistemin çok desteklediği kişiler ve beslenme biçimleri değiller.
Artan kırmızı et ve süt ürünleri tüketimi ve tüm bu ışıklı kırmızı et reyonlarının çevremize yönelik yıkıcı etkileri, bu tercihin sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. Aslında en sonunda çok da ete ve süt ürünlerine benzemeyen şeyler yemek zorunda kalabileceğimizin de işaretlerini veriyor. Zira artan/artacak talebi bilinen yöntemlerle karşılamak giderek zorlaşacak.
Çevresel maliyetler
Kırmızı et sektörünü ve tavukçuluğu karşılaştırdığımızda, 28 kat daha fazla tarımsal araziye ihtiyaç duyulan ve 11 kat daha fazla su kullanılan bir üretim gerektirdiğini görüyoruz. Yem üretimi nedeniyle arazi ve su ihtiyacı daha fazla bu yüzden de 5 kat daha fazla iklim değişikliğine sebep olan emisyonların salınmasına yol açıyor. Yoksa yanlış anlamayın, tüm inekçikler meralarda özgürce dolaşamıyor!
Bitkisel üretim karşılaştırmaları durumu daha da ilginçleştiriyor. Kırmızı etten ve buğdaydan aldığımız bir kalori kıyaslandığında, kırmızı et üretimi için 160 katı tarımsal alana ihtiyaç duyulurken, 11 kat daha fazla sera gazı emisyonuna neden oluyoruz.
Yeni umut: Veganizm
Kırmızı et tüketiminin arttırılmasına yönelik tüm görünür ve dolaylı çabalara rağmen, özellikle veganizm de yine sosyal medya sayesinde gündemimizde yerini almaya başladı. Artan çevre bilincimiz, hayvan hakları ihlalleri hakkındaki gerçekleri öğrenmemiz ve sağlıklı yaşam bilgilerinin kesişimi bize özellikle hayvansal gıdaları tüketimimizi kısıtlamamız hatta tamamen veda etmemiz gerektiğini gösteriyor.
Örneğin, yeni yapılan bir çalışma bir defa daha kırmızı etten aldığımız proteinlerin kalp hastalıklarını tetiklediğini, kuruyemişlerden alınan proteinlerin ise kalp dostu olduğunu gösteriyor.
Öte yandan, çevresel açıdan baktığımızda da, bilim insanları arabalara binmemektense, kırmızı et tüketiminden vazgeçilmesinin iklim değişikliğine sebep olan emisyonların azaltılmasında daha etkili olacağını belirtiyorlar.
İngiltere’de yapılan bir araştırma ile üç tip beslenme, karbon emisyonları bakımından mercek altına alınmış. Et ve süt ürünleri tüketen, vejetaryen ya da balık ağırlıklı beslenen ve vegan bireylerin günlük neden oldukları emisyonlar hesaplanmış.
Veganizm, 2,9 kg Karbondioksit (CO2) ile en az karbon salınımına neden olurken, vejetaryen bireyin 3,8 kg CO2, et ve süt ürünleri tüketen bireyin ise 7,2 kg CO2 salınımından sorumlu olduğu belirlenmiş.
Kırmızı et tüketmemek ya da vegan olmayı tercih etmek kolay kararlar değil elbette. Araştırmayı, mutfakta tarifler üzerinde deneysel çalışmalar yapmayı, alışveriş için farklı çözümler bulmayı ve toplumsal baskıya göğüs germeyi gerektiriyor.
Her gün bir öncekinden farklıdır. Bu nedenle her gün bir fırsattır. Yeniliklere yer açmamız gerekir hayatımızda. Hem kendimizi hem de Gaia’yı düşünerek daha sağlıklı ve sürdürülebilir tercihlere şans vermeliyiz.
Son not: Kadıköy Belediyesi, Avrupa Birliği tarafından fonlanan “Kadıköy Belediyesi Bütüncül ve Katılımcı İklim Eylemi Projesi”ni yürütmekte. Belediye, iklim değişikliğinin Kadıköy’de yaşanan etkilerinin azaltılmasına ve buna yönelik hazırlanacak eylem planına, tüm Kadıköylüleri katılmaya davet ediyor. Örnek ve öncül bu çalışmaya katılmak isterseniz 13-14 Nisan’daki toplantıları kaçırmayın (http://iklim.kadikoy.bel.tr/iletisim/basvuru)! Ayrıca, Kadıköy Belediyesi İklim Değişikliği Elçileri Platformu’na da katılıp iklim değişikliği konusunda toplumsal farkındalığın geliştirilmesine destek olabilirsiniz.
Konu ile ilgili “daha fazla” bilgiye aşağıdaki yazılardan da ulaşabilirsiniz: