RÖPORTAJ: BURCU ERBAŞ

Fashion Week İstanbul 2021 kapsamında yeni koleksiyonlarını gösteren, sürdürülebilir moda anlayışları ile öne çıkan 5 tasarımcı; Hatice Gökçe, Murat Aytulum, Nejla Güvenç, Tuba Ergin ve Tuvana Büyükçınar ile bir araya geldik. İstanbul moda sahnesinin etkili isimleri ile atılan sürdürülebilirlik adımlarını konuştuk. Çevresel farkındalığı yüksek, kendi gücünün farkında olan kadınlar için tasarımlar yapan Tuba Ergin markasında doğa ile şehir hayatını birleştiriyor. Bunu yaparken ise teknolojiyi, yeniliği ve giyilebilirliği sürdürülebilirlik ile buluşturuyor.


Geleneksel olarak yeniliğin ve sürekli üretimin ön planda tutulduğu, bir sene içinde birçok farklı koleksiyonun gösterildiği Moda Haftalarında, sürdürülebilir modaya verilen ilginin giderek artması ve koleksiyon sayılarının azaltılması hakkında ne düşünüyorsunuz? Yüksek moda panoramasında alınan bu karar günlük hayatta modayı algılayış biçimimizi değiştirebilir mi? 

1980’li yılların sonundan beri dünya gündeminde yer alan modada sürdürülebilirlik kavramının artık bir tercih değil zorunluluk haline gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Her geçen gün tasarımcıların ve firmaların bu alana yöneliminin arttığını görmek, geç kalınmış da olsa sevindirici. Hızlı teknolojik gelişmeler, sosyal medya, küreselleşen dünya ile beraber oluşmuş hızlı tüketim ve giy-at akımının ve endüstrinin bunu karşılamak amaçlı yaptığı üretimin dünyadaki kirliliğe etkisi çok büyük. Artık sadece tasarım markalarının degil dünya devlerinin de üretim ve koleksiyon süreçlerini bu felsefe uzerine kurduğunu goruyoruz. Moda gitgide sadeleşiyor, koleksiyon sayılarının azalması ile birlikte nitelikli, uzun donem kullanılabilir, üretim süreçlerinde çevreye saygılı ve sosyal sorumluluk ilkeleri uzerine kurulmuş markalara talebin arttığını goruyor ve daha da artacağına inanıyorum. Endüstrinin tüm halkaları birbirine bağlı, dolayısıyla tüketici farkındalığı arttıkça, tasarımcılar ve markalar üretim süreçlerinde bu yeni ilkelere bağlı kalıp kendi üreticilerine de empoze ettigi takdirde, etkisi daha da büyüyecek ve kalıcı olacaktır.

Koleksiyonunuza sürdürülebilirlik kavramını ve kendi çevresel hassasiyetinizi ne şekilde taşıdınız? 

Yurtdışında uzun yıllar çalışma tecrübesine sahip oldum. Özellikle refah ve eğitim seviyesi yüksek ülkelerde bu kavramın uzun süredir benimsendiğini gözleme fırsatım oldu. Modanın merkezlerinden  sayılan İtalya’da gerek İtalyan firmalarla işbirliklerim esnasında sadece geri dönüşümlü ürünlerin sergilendiği showroomlar, konsept mağazalar gördüm. Türkiye’den de sürdürülebilir moda üzerine çalışan markaların çıkması benim icin çok önemliydi. Yıllar içerisinde edindiğim izlenim, tecrübeler ve bu felsefeyle 2010 yılında ekolojik, geri ve ileri dönüşümlü ürünlerden olusan, moda farkındalığı yüksek olan ilk markam ’’ G.O.D.D’’ (Garden of Denim Design)’ı kurdum. Ağırlıkı olarak denim ve örme üstlerden olusan bir koleksiyon ile yola çıktım. Kadın vücudunu mükemmel gösteren fitlerin yanı sıra, ozon, susuz yıkama, lazer gibi teknikleri kullandım. Tasarımlarımda kağıttan ve gümüşten yapılan denimler, organik koton, bir gıda atığı olan süt elyafından örme tasarımlar, dönüştürülmüş pvc gibi malzemelerden ceketler tasarladım. Farklı tutarlılıktaki materyalleri kombinleyerek malzemelerde inovatif ve çevreci olduğu kadar giyilebilir güncel koleksiyonlar ürettim. Atık elektronik baskı devre kartlarından araba ve  bisiklet şambrellerine kadar birçok endüstriyel atığın ileri dönüşümünü yaparak birer tasarım objesi ve hazır giyim ürünü haline getirdim. Kolay bir süreç oldugunu söyleyemem tüm bu atıkların birer giyim objesi haline gelmeden önce sağlığa zararlı olmadıklarına dair testler yaptırdım. Dikimi kesimi ve genel olarak üretimi hazır giyimden çok farklı olan bu malzemeleri öncelikle kendim işlemeyi öğrendim. Sonrasında seri üretimini yapabilecek atölyeler bulup onlarla teknikler geliştirdik. Sadece endüstriyel atıklar değil kullanılmış eski ordu çantalarını parcalara ayırıp, vejetal deri ve trikolarla birleştirip ceketler haline getirdim. Her koleksiyon yeni bir atık ve malzemeyi işleme konusunda uzmanlaştırdı beni. Deri alternatifi olarak kullandığım iç lastikleri 2014 yılında kurduğum sofistike sık çağdaş bir tasarım markası olarak kurduğum ve kendi adımı verdiğim TUBA ERGIN markasında ipek gece elbiseleri ile bile kombinleme şansım oldu.

Halen bu prensiplerle yürüttüğüm markamda kullanılan malzemenin içeriği kadar, üretimde minimum atık, stok, ve hatta üretilen tesislerin kullandığı enerjinin temiz enerji olmasına kadar alınabilecek daha sorumlu birçok tercih yapma şansımız hepimizin var. Hatta bu konuya dikkat çekmek için bu sezon Istanbul Fashion Week kapsamında gerçekleştirdiğimiz Sonbahar-Kıs 2021-22 defilemizin mekan seçimini Bursa/ Kestel’de bir solar enerji tarlasında gerçekleştirdik. ‘’Cesur Yeni Dünya’’ adını verdiğim bu koleksiyonda modeller dünyanın en temiz enerjisini üreten bu panel koridorlarının arasında yürüyerek yeni yaşamlarımızı kolay ve şık kılacak sofistike spor giyim, militer ve motorcu stillerinden yola çıkarak hazırlanmış olduğum koleksiyonumu sergilediler. İleri dönüştürülmüş ordu çanta detayları, vejetal deri, antimikrobiyal kumaşlar, dönüştürülmüş yün, lanolin kaplamalı kanvas gibi lüks ve sürdürülebilir malzemelerin bir araya getirdiğim koleksiyonumun içeriği ile mekanın uyuşması benim için çok önemliydi.

Sürdürülebilir moda yaklaşımınızda ilhamınızı ve motivasyonunuzu nereden alıyorsunuz?

Doğa kendi içinde bir tasarım harikası ve benim için de her zaman en buyuk ilham kaynagı olmuştur. Doğal yaşamda ‘çöp’ diye bir kavramın olmadığı bir döngüsel sistem vardır. Bir türün atığı, diğer bir türün besini olur, enerji buradan üretilir ve varlıklar büyür, gelişir ve yeniden döngünün içerisine girerek yoluna farklı bir yerden devam eder. Medeniyetimizin  kaynak kullanımı ise daha doğrusal ; kaynak çıkarıyor, üretiyor ve sonra atıyoruz… Ürünleri yeniden düşünüp yeniden tasarlarsak, güvenli ve doğada çözünebilir ürünler tekrardan doğaya kaynak olarak geri dönmesi sağlanabilir.

Yaşadığımız dünyaya doğaya verdigimiz zarar artık gözle görünür boyutta. Çevre, denizler ve havanın kirliliği, küresel ısınma, doğal kaynakların hızlı ve yüksek miktarda tüketiminin ekosistem uzerindeki etkisini somut bir sekilde yaşıyoruz. Durum bu kadar ciddi olunca, yaşamlarımızın önemli bir kısmı ve benim de uzun senelerimi verdiğim giyim sanayisini sorgulamak da kaçınılmaz. Tüketicilerin tercihlerine yön veren ve tekstil lokomotifinin basında olan biz tasarımcıların büyük bir sorumluluğu var. Aldıgımız her bilinçli ve çevreye sorumlu kararla gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir gelecek bırakabiliriz.

Sürdürülebilir moda anlayışında çevre dostu materyal seçiminden başka nelerin yapılması gerekiyor? Tüketiciye sürdürülebilirlik algısı nasıl daha iyi aktarılabilir? 

Sürdürülebilir moda felsefesindeki amaç, süresiz olarak devam ettirilebilir sistemler oluşturmak ve çevrecilik ile sosyal sorumluluk ilkelerinden dışarıya çıkmamaktır. Bunu üreten tasarımcı ve markaların üretimde doğal, organik, dönüştürülmüş  kumaşların kullanımı, atıkların ileri dönüşümle değerlendirilmesi kadar tüm üretim surecinde minimum atık, stok, dikkatli ve temiz enerji kullanımı gibi konulara da hassasiyet göstermesi beklenilir. Tüketici olarak sorumluluğumuz ise ihtiyacımız olan ürünleri satın almak, modanın çöpe gitmesine izin vermemek, mümkün olan en uzun süre kullanımını sağlamak ve satın aldığımız ürünlerin içeriği kadar, markaların tasarım üretim ve sosyal sorumluluk konularına olan duyarlılıklarımızın tüketim alışkanlıklarımız haline gelmesini sağlamaktır.



Burcu Erbaş

Burcu Erbaş, 2024 yılında Domus Academy Milano'da Visual Brand Design alanında yüksek lisansını, 2020 yılında ise Galatasaray Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi lisansını tamamladı. Live to Bloom'da dört yıldır içerik ve proje yöneticisi olarak görev yapan Burcu platformun görsel iletişiminde de aktif olarak rol alıyor. İyi yaşam alanında yazdığı içeriklerinde özellikle bütünsel...



BLOOM SHOP