Bazı duygularımızdan bahsetmeyi hiç istemeyiz. Kıskançlık da bunların en başında geliyor. En eski kültürlerde bile sakınılması gereken hatta “yedi ölümcül günahtan” biri olarak geçen kıskançlık günümüzde de bir eksiklik, utanç hatta kötü niyet kaynağı olarak görülüyor. Öte yandan sosyal bilimlere göre kıskanmak veya imrenmek her daim negatif konotasyonlara sahip olmak zorunda değil! Duyguların kendisinden çok bizlerin onları hangi niyetlerle, ne yapmak için kullandığı kıskançlık ve imrenmeyi pozitif veya negatif kılıyor. Peki içinde bulunması, kendimize itiraf etmesi bile çok zor olan bu duyguları nasıl fark edebiliyor, kabulleniyor hatta kendi lehimize çevirebiliyoruz?
Kıskançlık ve imrenme arasındaki ince çizgi
Hissetmesi zor, birbirinden ayırması ise çok daha zor olan kıskançlık ve imrenme aslında arkasındaki ana motivasyona göre ayrışıyor. Bir başkasında olanı kendimize istememiz imrenmek olarak görülürken sahip olduğumuzu bir başkasının bizden alabileceğini düşünmemiz kıskanmak oluyor. Bir başka deyişle kıskançlık dış etmenlere bağlı şekilde ortaya çıkarken imrenme kişinin iç dünyasında oluşuyor. Sonucunda kıskançlık kişinin sahip olduklarını korumak adına defansif bir moda geçmesini, imrenme ise kendi içine dönmesini tetikliyor.
Nörolojik bir seviyede ise bu iki duyguyu ayırmak çok daha kompleks bir hale gelebiliyor. Üzüntü, öfke, mutluluk gibi ana duyguların beyinde; amigdalada uyandırdığı bölgeler çok net şekilde izlenebilirken kıskançlık ve imrenme çok farklı bölgeleri birden uyarabiliyor. Bu bölgelerin birbirleri ile olan oranı ve şiddeti de ne derece kıskançlık ya da ne derece imrenme duyduğumuzu ve arkasındaki niyetimizi gösteriyor.
Neden kıskançlık duyuyoruz?
Hepimiz doğal olarak birilerini imreniyor, kıskanıyoruz. Peki kimi, neden ve ne zaman kıskanıyoruz? Bu sorunun cevabı herkese ve duruma göre değişse de sosyal bilimcilere göre özellikle imrenme duygusu daha çok kendimizle benzer bir yaşta, cinsel kimlikte, sosyo-ekonomik grupta kişilere karşı oluşuyor. Düşünün hiç bir Hollywood ünlüsü Los Angeles’da yeni bir ev aldı diye imrendiniz mi? Asıl imrendiğimiz kişiler kendi kişiliğimize, hayatımıza, hayallerimize çok yakın gördüğümüz kişiler oluyor. Herkesin en çok imrendiği unsurlar ise somuttan çok soyut niteliklere yönelik oluyor. Yani maddi kazançtan, mal veya mülken çok başarı, saygı ve takdiri imreniyoruz.
Kıskandığımızı kabul etmek neden bu kadar zor geliyor?
Bizi konfor alanımızdan çıkaran, karakterimizi test eden kıskançlık, imrenme gibi hisler içinde durması zor duygu durumları yaratabiliyor. Bizi rahatsız eden, kendi iyi niyetimizinden şüphelendiren, suçluluk duygusu ile el ele giden kıskançlık veya imrenme aynı zamanda kendimizde veya hayatımızda eksik olan bir unsurun da varlığını hatırlatıyor. Tam da bu nedenlerden ötürü hem kendimize hem de başkalarına kıskandığımızı söylemek öfkelendiğimizi, üzüldüğümüzü söylemek kadar kolay olmuyor.
İlk anda zihinde oluşan “Ama bu haksızlık!” düşüncesi aslında imrenme ve kıskançlık duygularını kabul edemeyen egomuzun devreye girmesi ile ortaya çıkıyor. Fakat bu dışa dönük tepkimiz bize uzun vadede yani kişisel gelişim yolculuğumuzda hiç bir fayda getirmiyor. Kime, neye, neden imrendiğimizi bilmeden olayı tamamen dış faktörlere bağlamak zihnimizi o an sakinleştirebilirken yaşadığımız kızgınlık ve aşağılık kompleksi bizi alttan alta, negatif olarak etkilemeye devam ediyor. Ancak kıskandığımızı veya imrendiğimizi fark edip kabul ederek bu zorlayıcı duyguları kendi lehimize çevirebiliyor, bakış açımızı daha gerçekçi bir perspektife çekebiliyoruz.
Kıskanmak da imrenmek de herkesin yaşadığı çok insani duygular. Yine de bu duyguları hissettiğimizi kabul etmek, sosyal ortamlarda söyleyebilmek çok utanç verici gelebiliyor. O halde kıskandığımızı veya imrendiğimizi sadece kendimize mi saklamalıyız? Profesyonel terapi desteği alırken kişinin karakteri ve hayatına dair önemli içgörüler sunan bu duyguların mutlaka terapist ile paylaşılması gerekiyor. Diğer durumlar da ise imrenilen veya kıskanılan kişiye bu duyguları yaşadığımızı söylemenin, eğer onlardan duyacağımız cevap gerçekten bize yardımcı olmayacaksa, pek bir getirisi olmuyor. Bunun için kendinize sorun: “Onunla neden onu kıskandığımı paylaştığımda, diyeceği herhangi bir söz beni duygusal açıdan daha iyi hissettirebilecek mi?” Bir başkasına, örneğin yakın bir arkadaşa anlatmaksa konuya objektif bir bakış açısı katmak, sosyal destek görmek ve tavsiye almak açısından pozitif olabiliyor.
Kıskançlık nasıl iyiye kullanılabiliyor?
Duygularımız bize yol göstermek için buradalar. Kıskançlık, imrenme gibi “negatif” olarak adlandırdığımız hislerimiz de başkaları ile değil, kendimiz ve hayatımızla ilgili yolunda gitmeyenleri göstermeye çalışıyor. İmrenme aslında karşımızdaki kişide bulunanın aslında bizim kendi hayatımız için istediğimizi işaret ediyor. Önemli olansa bu duyguları, hangi anlarda kime karşı hissettiğimizi fark etmek ve birer motivasyon kaynağına çevirmek oluyor. Çünkü iyi bir amaca kanalize edilmeyince bu yoğun duygular duygusal hatta fiziksel iyi olma haline zarar verebilecek boyuta ulaşabiliyor, anksiyeteye ve depresyona sebep olabiliyor. Peki içimizi yoğun bir imrenme veya kıskançlık doldurduğunda bu hisleri iyiye doğru nasıl yeniden yönlendirebiliriz?
“İmreniyorum ve…” ne?
Bir arkadaşınızın hayalini kurduğunuz işe girdiğini öğrendiniz ve ona imrenmeye başladınız. Peki sonra? Ağlamak mı istiyorsunuz, haksızlık olduğunu mu düşünüyorsunuz, onun sizce neden bu işi hak etmediğini herkese anlatmak mı yoksa kendinizi hayal ettiklerinize ulaşana kadar geliştirmeyi mi planlıyorsunuz? Eğer bu noktada hissettiğiniz duyguları kendi iyiliğiniz için kullanmayı başarabilirseniz araştırmalara göre büyük başarılar elde etmeniz çok mümkün! Çünkü kıskançlık en verimli dış motivasyonlardan biri haline gelebiliyor!
Oraya erişmek için ne yapabilirim?
İmrendiğiniz kişiler belki o an kabul etmekte zorlansanız da (!) sizin için birer rol model görevi görebiliyor. Hayal ve isteklerinize ulaşmanızda bir yol haritası çizmek için onların bulundukları konuma nasıl eriştiklerini; kullandıkları tekniklerini, methodlarını, fikir ve davranışlarını anlamak yol gösterici olabiliyor.
Nitekim bu noktada bazı varlık ve kalitelere ne zaman harcayarak ne de çok çalışarak erişemeyeceğimizi bilmemiz gerekiyor. Jenerasyonlar arası aktarılan servetler, bazı kişilerin hayata daha avantajlı başlamasını, tüm yaşamları boyunca da bu pozitif konumlarından faydalanmalarını sağlıyor. Ne kadar çok çalışırsa erişilemeyecek maddi güçlere, ayrımcılıklarla dolu dünyada edinilmiş yüksek pozisyonlara imrenmek çoğu zaman sonucu değiştirmiyor. Dünyanın henüz herkes için eşit, adaletli ve kapsayıcı bir yer olmadığını kabul etmekse zihni bir nebze olsun maddi isteklerinden özgürleştirebiliyor.
Nitekim herkes güzellikler kadar zorluklar, acılarla dolu birbirinden çok farklı ama hissedilen duygularla ortak paydaya oturan hayatlar yaşıyor. Büyük resmi bilmeden bir kişinin yeni lüks evini kıskanmak ve kendimizi kötü hissetmek yerine kendi kalitelerimize, sahip olduğumuz güzelliklere odaklanmaya çalışmalıyız. Bazen karşınızdaki kişinin başarıları kutlamak, daha sonra hepsini unutup hayatınıza devam etmek yapabileceğiniz en iyi adım olabiliyor.
Tetikleyicileri tanımak
Üzerinden çok zaman geçmesine rağmen kendinizi hala arkadaşınızın aldığı terfiyi, yeni ilişkisini veya evini düşünürken buluyorsanız, kendinize neden bu duyguları bırakamadığınızı sormanızın vakti gelmiş! Geçmişte yaşanmış, bizi kötü ve güçsüz hissettiren çekirdek anılarımız, imrenmeyi kıskançlığa hatta daha kötü niyetli duygulara dönüştürebiliyor. Belki sizin senelerdir peşinde koştuğunuz terfi arkadaşınızın önüne bir anda düşüverdi. Belki de benzer bir kariyer gelişimi yaşarken ona zam size ise aniden işinizden ayrılmanız istendi. Tetikleyiciniz her ne ise bunun farkında olmak, hissettiğiniz yoğun kıskançlık duygularına anlam katmanıza ve karşınızdaki kişiye daha büyük bir empati ile yaklaşmanıza yardımcı olacak.