YAZAN: NİHAN BORA

Kahramanmaraş merkezli depremin üzerinden bir haftadan fazla zaman geçti. Her birimiz için yıllar gibi geçen bir hafta… İlk günden bu yana izlediklerimiz, okuduklarımız, hissettiklerimiz boyumuzu aştı. Şimdi bizler; depremi ikinci derece yaşayanlar, yani deprem bölgesinde yaşamayıp her şeye sosyal medya aracılığıyla tanıklık edenler, ruhsal ve fiziksel olarak iyi kalmalıyız. Farklı duyguları aynı anda yaşıyor, nasıl baş edeceğimizi bilmiyoruz. Bize yol göstermesi için Klinik Psikolog Yaprak Zararsız’ın kapısını çaldık ve deprem sonrası ruhsal sağlığımızı korumak üzere ne yapmamız gerektiğini, nasıl sosyal destek sağlamaya devam edebileceğimizi konuştuk.


Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Deprem, bir doğal afet bunu biliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’nün 3. derece olarak nitelendirdiği böylesi ağır bir felaketin ardından depremi yaşayanlar için ayrı bir yol izlenecektir ama biz diğer şehirlerde olanlar şu an birçok duyguyu eş zamanlı yaşıyoruz. Böylesi bir felaketin ardından hangi duygularla yükleniyoruz? 

Bu kadar büyük bir deprem felaketi, toplumsal travma yarattı. Biz diğer şehirlerde yaşayanlar için korku, endişe, öfke ve çaresizlik duygularının hakim olduğunu söylemeliyim. Depremi yaşayan insanların çaresizliğini hepimiz hissediyoruz. Hepimiz “ne yapabiliriz” onu düşünüyoruz. Büyük bir acı, çaresizlik ve kaygı ile baş başayız. Çünkü bu tür doğal afetler, adil dünya inancımızı ve güvenlik hissimizi sarsar. 

Bu duyguları yaşamamız -her sağlıklı insan için- normal, gündelik hayatımıza devam etmek de zorundayız ama işimizi yaparken bir yandan felaketi yaşayan bölgeler için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bu noktada nasıl hareket etmeliyiz? Hem ruhsal olarak sağlıklı, mantıklı kalabilmek hem de anlamlı bir şeyler yapmak için…

Hepimiz derin bir üzüntü yaşıyoruz. Enkaz altındaki insanlar için arama-kurtarma çalışmalarında sona yaklaşıldı. Enkazdan çıkan insanlar için öncelikli olan şey, tıbbi ilk yardım. Depremi yaşayan ve evleri yıkılan çok sayıda insan var. Onlar için en temel ihtiyaçlar olan beslenme, barınma ve uyku ihtiyacının karşılanması gerekiyor. Depremzedeler güvende olduklarını bilmeliler. Her birey en çok da çocukların duygusal ve yakın ilişki kurduğu kişilerle bir arada olmalılar. Bu güvende olma duygusunu arttırır. Bizim yapabileceğimiz en iyi şey bu saydığım şeylerin yapılabilmesi için organize olup sosyal destek sağlamak, dayanışmaktır. Bu uzun bir maraton. Ötekine dokunabilmek için bu süreçte kendi rutinlerimizi sürdürmeli ve psikolojik olarak dayanıklı olabilmek için duygusal öz bakımımızı ihmal etmemeliyiz. Toplumsal travmalarda her insanın etkilenme düzeyi birbirinden farklıdır. Kendi etkilenme düzeyinize dönüp bakmalı ve etkilenme düzeyiniz yüksek ise haber takibinizi sınırlandırmalısınız. Kendinizi hem fiziksel hem de içinizden gelen şeyleri yaparak psikolojik olarak korumalısınız. Çünkü bu uzun maratonda enerjiye ihtiyacınız olacak. Enerjimizi ekonomik kullanmaya gayret etmeliyiz.  

Belki kendimizi sosyal medyadan biraz korumamız gerekli ama bu derece sarsıcı olayda artık sosyal medyadan uzak durmak imkansız hale geldi. Şu an çok fazla konuda şeyi takip ediyoruz ama bir yandan da hayatını kaybedenlerin sayısı hızla yükseliyor, umudumuzu da kaybediyoruz. Bu şartlarda umudu diri tutmanın yöntemleri neler? 

Umudu diri tutmanın yolu, kişilere yapılan sosyal desteğin olabildiğince hızlı ve iyi bir şekilde yapıldığını görmek olur. Bu, içinde bulunduğumuz akut dönemde yapılması gereken gerçekçi bir beklentidir. Bir de daha geniş açıdan, insani bir zemin üzerinde değerlendirmek gerekir bu durumu. Pek çok insan bu tür travmatik deneyimlerden sonra yaşadıklarını anlamlandırma ihtiyacı hisseder. Psikoterapi odasında sıklıkla tanık olduğum bir kavramdan bahsedeceğim: Akut travma sonrası büyüme. Yaşadıkları şokun etkisi geçip, yaşanılanları anlamlandırmaya başladığında kişi, insanları inciten şeyin yaşadıklarından ziyade yaşadıklarına verdikleri anlam olduğunu fark eder. Yaşadıkları acı tecrübeleri kabul ederek, yas sürecini yaşayarak, psikolojik kaynaklarını, sosyal destek sistemlerini kullanarak bu süreçten ruhsal olarak büyüyerek çıkabilirler. Psikoterapi odasında çalışmak ile sahada çalışmak birbirinden oldukça farklıdır. Sahada çalışmak, yapılacak ilk şeydir. Umudun tohumları ilk orada, o güven ilişkisi ile atılır. Dilerim, bütün depremzedeler ruhsal olarak büyüyerek yaşamlarına devam edecek gücü bulabilsinler. 

İnsanların yetkili isimlere/mercilere de öfkesi çok büyük. Haklı veya haksızlar, bunun önemi yok. Bu öfkeyi yönetebilmek için neler yapmalıyız? Önceliğimiz ne olmalı? 

Konuşmamızın başında söylediğim adil dünya inancı ve güvende olma hissini temelden sarsan bir felaket yaşadık. Bu kadar büyük bir acıdan sonra gelen yas süreci içerisinde öfke de var. Yani, deprem toplumsal bir travmadır ve travma sonrası stres belirtileri ve depresyonu göreceğiz bu süreçten sonra… Öfke de yasın bir parçası esasında… Özellikle bu süreçte arama kurtarma çalışmalarından tutun da, sağlık hizmetlerinin devreye sokulması, psikolojik ilk yardım ve psikososyal destek çalışmalarına kadar her sürecin ivedilikle yerine getirildiğini görmeye ihtiyacımız var. Bu dönemde en çok ihtiyacımız olan şey dayanışma ve sosyal destek. 

Siz profesyonel olarak depremzedelere yardım için nasıl bir yol izleyeceksiniz? Bu tür olaylarda nasıl hareket ediyorsunuz kısaca bahseder misiniz?

Üyesi olduğum meslek örgütleri ve dernekler ile çalışmalar yürütüyoruz. Hem halka yönelik psikolojik ilk yardım eğitimleri, hem de meslektaşlarımıza travmaya müdahale ve psikososyal destek eğitimleri vermek için organize olmuş durumdayız. Bu uzun bir yol ve iyi bir planlama ile hareket ediyoruz. Zamanı geldiğinde sahada da, psikoterapi odasında da gönüllü olarak çalışmalar yapmayı planlıyoruz. 

Birçok kişi yediğinden, içtiğinden, sıcak yuvasından olmaktan dahi pişmanlık duyduğunu belirtiyor. Bu duygunun temelinde ne var? Bunu sağlıklı yönetebilmek için ne yapmamız gerekiyor? 

Elbette böyle bir felaket sonrasında bizler de etkileniyoruz. Anormal bir duruma verilen normal tepkiler bunlar. Deprem bölgesinde olmayan kişiler için günlük rutinlerine dönmek zor ancak bir yandan bu zor duyguları yaşayıp aynı zamanda günlük rutinlere geri dönme çabamız da olmalı. Çünkü dediğim gibi bu uzun soluklu bir süreç ve dayanışarak yaralarımızı saracağız. 

Bu hepimiz için unutulmaz bir deneyim oldu maalesef. Dediğiniz gibi, uzun bir maraton olacak hepimiz için. Nasıl bir süreç bekliyor bizi? 

Depremlerle ilgili bir toplumsal belleğe sahibiz. Bu süreçte insanların yaşadıkları geçmiş deprem deneyimleri ve buna bağlı olarak kaygıları da tetiklendi. Daha önce depremi yaşayan insanlar için de, bugün bu deprem felaketini yaşayanlar için de bu tetiklenmeler kaygı bozuklukları, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu yaratabilir. Koruyucu ruh sağlığı çalışmaları bu noktada önem kazanıyor. Ruhsal hastalıkların önüne geçebilmek ve yaraları sarmak uzun zaman alacak o nedenle artık tüm ruh sağlığı çalışanları mutlaka travmanın nasıl tedavi edileceği ile ilgili yetkin ve donanımlı olması gerekiyor. Buna ek olarak, her insanın psikolojik ilk yardım konusunda bilinçlenmesinde fayda var. Ruhumuzdaki görünmez yaraların sarılması için hem mesleki hem de insani bağlamda dayanışma şart. 

Türkiye’de son yıllarda çok fazla kötü olay yaşanıyor. Bunların birçoğu unutuluyor, geçiyor gidiyor. Sorumlular cezasını almıyor. Neden unutuyoruz ve unutmamak için ne yapmalıyız?

Unutuyoruz demeyelim isterseniz ona, unutmak istiyoruz çünkü acıdan kaçmak insanın doğasında var. Bu bir tür olanı inkar etme yani savunma mekanizması. Kabul etmek, acı çekmek, yas tutmak istemeyen bir yanımız var.  Aradan yıllar geçse de insan kendisinden, acıdan ve yastan kaçamaz. Gün gelir o acı insanı bulur, o yas bir gün tutulur. 

* Depremden etkilenenlere destek olabilmeniz için güvenilir kaynakları ve bağış kampanyalarını derledik. Linkten detaylı bilgi edinebilirsiniz.



Nihan Bora

İstanbul'da iletişim ve gazetecilik eğitimi aldı. 20 yılı aşkın süredir geleneksel ve dijital medyada yazmayı sürdürüyor. Okumayı, araştırmayı, yazmayı seviyor. Dijital okuryazarlık eğitimleriyle yetişkin ve çocuklara dijitali anlatıyor. Sahip olduğu merak duygusu, oğlu Deniz Bora sayesinde hiç tükenmiyor....



BLOOM SHOP