Hayatta her şey yolunda göründüğünde bile eksik bir şeyler varmış gibi gelebilir. Bunun sebebi arka planda kalmış, görmezden gelinmiş ve bastırılmış bir korku olabilir. Çoğu zaman korkuları fark etmenin ve onları düşünmenin mutluluğu bozacağı zannedilir. Oysa, korkuların olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak, onların varlığını kabul etmekten geçer.
“Yolu gördünüz, artık korkmayın.” diyen, en başarılı Zen ustalarından Thich Nhat Hanh birçok eserinde bedeni, zihni ve kalbi dinlemenin önemini, yöntemini ve değerini anlatıyor. Değerli öğretmen Thich Nhat Hanh’ın, raflarda yerini alan Korku: Fırtınayı Atlatmak İçin Bilgeliğe Sığınmak adlı kitabı, korkuların kökenini araştırırken kaygıdan özgürleşmenin yolunu aydınlatıyor ve korkularımızın gözlerinin içine bakmaya davet ediyor. Rehber niteliğindeki kitabın öne çıkan başlıklarını derledik!
Herkes korku hisseder, fakat çok az kişi korkularını kabul edip onlar hakkında konuşma cesareti gösterir. Korkular anı yaşamaya, hayattan keyif almaya engel oluştururlar. Zihni ya geçmişin olumsuz anılarında ya da geleceğin kaygılarında hapseder, anın güzelliğini yaşamaya izin vermezler. Hayatın her anından keyif alabilmek için önce korkulara bakmak ve onları anlamak gerekir. Bunun ilk adımı ise korkuyu yargısızca fark etmekten geçer. Korku ile ilk etkileşim gerçekleştirdikten sonra, ona yaklaşmak, anlamaya çalışmak ve köklerinin nereye uzandığını gözlemlemek mümkün hale gelir. Ancak korkunun kaynağını buldukça, kendisini var etmesine izin verdikçe, onun andan bağımsız bir his olduğunu ve tam şu anda var olmadığını keşfettikçe, güzel anların keyfine varılabilir.
Geçmişten gelen ve geleceğe hükmeden korkular
Korku, bir bebek dünyaya gözlerini açtığı anda başlar. İlk korkularımız her zaman çocuklukta deneyimlediğimiz olayların izlerinde saklıdır. Anne karnındaki bir bebek güvendedir, beslenmek, korunmak, yaşamak için kaygı duymaz çünkü annesi her zaman oradadır. Bebek, doğal olarak beslenir ve bakım görür. Öte yandan dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren ona bakım verecek, besleyecek birine ihtiyaç duyar ve o kişiyi kaybedip hayatta kalamama korkusu başlar.
İşte bu ilk korkudur, hayatta kalabilme korkusu. Savunmasız bir bebekken bu korku zihnin derinliklerinde yer edinir ve büyüdükçe bilinçli olmasa da varlığını sürdürmeye devam eder. Benzer şekilde çocukluk döneminde yaşanan olayların, travmaların, terk edilmelerin ya da istismarların yarattığı korku yetişkinlik döneminde de arka planda varlığını devam ettirir. Bilinç düzeyinde olmasa da hayatı etkiler, davranışları, ilişkileri ve hisleri yönetir. Geçmiş korkuları bırakabilmenin ve geçmişle barışabilmenin ilk adımı içimizdeki çocukluğumuzla ve onun korkularıyla temas edebilmektir. O savunmasız çocuğun korkularını ifade etmesine izin vererek, korkuları dinleyerek onları fark etmek ve daha sonrasında o korkuların kaynağının tam şu anda burada olmadığını içimizdeki çocuğa anlatmak, bu korkuları geçmişte bırakmaya ve etkilerinin azalmasına olanak sağlayacaktır.
Geçmiş korkular yalnızca onlara takılıp kalmaya değil, geleceği planlarken korkmaya ve hayal kurmaya cesaret edememeye de sebep olurlar. Oysa, ancak geçmişi geçmişte bırakarak yeni bir gelecek kurulabilir. İnsanın gelecek ile ilişkili temel korkusu ölmek ve hiçliğe karışmaktır. Ölüm, kayıplara ve kayıplar acıya sebep olur. Sonucunda ölüme karşı duyulan bir korku başlar, bilinmezlik ve yok olmak bu korkuyu tetikler. Derinlere bakıp var olmanın yalnızca ölüm gelene kadar olmadığını anlamak ve insanların anılarla, duygularla, hislerle varlıklarını sürdürmeye devam ettiklerini kabul ederek ana dönebilmek bu korkudan özgürleşmeyi sağlar.
Sonu, başlangıcı ya da mutluluğu gelecekte aramak yalnızca bir yanılsamaya sebep olur. Sahip olunan tek an, şu andır. Korkudan özgürleşmenin en önemli noktalarından biri bunu fark etmektir. Ne gelecek ne de geçmiş korkuların kaynakları şu anda karşımızdadır. Korkular geçmişte yaşanan ya da henüz hiç yaşanmamış olayların içinde bulunduğumuz ana gölge düşürmesine ve hayattan keyif alınamamasına sebep olur. Bu korkuların geçmişteki varlığını kabul etmek, gelecekten ayrıştırmak, anı korkusuzca deneyimlemeye olanak sağlar.
Farkındalık ile korkulardan arınmak
Buddha, herkesin içinde farkındalığa yer olduğundan bahseder. Farkındalığı arttırmak, anda ve farkında kalabilmek için yoga, meditasyon, nefes egzersizleri gibi yapılabilecek birçok pratik vardır. Bu pratikler anda kalmaya, durmaya ve içe dönerek saklı kalmış korkuları keşfetmeye yarar. Farkındalıkla yapılan bir pratik, farkındalık enerjisinin açığa çıkmasını sağlar, bu enerji ise korku ve endişeleri yatıştırıcı rol oynar. Korkular, istenmeyen, kaçılan ve bastırılan duygulardır. Günlük yaşam içerisinde bu korkulardan uzaklaşmak amacıyla çeşitli uğraşlar edinir, koşuşturma içinde, farkında olmadan yaşamın akışına uymaya çalışırız.
Farkındalık pratiği yapmak bu koşuşturmaya bir mola vermek gibidir, bir an için durmaya ve içe dönmeye alan yaratır. İçe dönmek dış dünyadan kopmak anlamına gelmez, aksine, iç dünya ile bağ kurarak, iyileşerek ve korkulardan arınarak dış dünya ile kurulan bağları da güçlendirir.
Fırtına anını atlatmak
Korku, tıpkı bir fırtına gibidir. Kendisini gösterdiği zaman sanki üstesinden gelinemeyecek bir durummuş hissi verir. Thich Nhat Hanh bunun tıpkı bir ağacın gerçek bir fırtına karşısında duruşu gibi düşünülebileceğinden bahsediyor. Fırtına koptuğunda ağacın dalları koparcasına sallanmaya başlar, belki yaprakları dökülür fakat çoğu zaman ağaç devrilmez, çünkü gövdesi güçlüdür ve toprağın derinlerine uzanan kökleri vardır. Duygular da zaman içinde bir fırtınaya dönüşebilir, ancak güçlü bir gövdemiz ve köklerimiz var ise özümüze zarar vermeden bir noktada son bulur.
Korku gibi istenmeyen duygularla yüzleşmekten kaçarız. Onları görmezden gelir, yok sayar ve bastırırız. Ancak bunu yapmak o duygunun büyümesini ve varlığını devam ettirmesini engellemez. Tıpkı ağlayan bir çocuk gibi, siz onu duymadıkça o daha yüksek sesle var olmaya çalışır ve bir fırtınaya dönüşür, çünkü onun görülmeye ihtiyacı vardır. Duygular gelip geçicidir, onları görüp, cevap verdiğiniz sürece kalıcı olmazlar. Görevlerini tamamlayıp akmaya devam ederler. Korkuların yüzeye çıktığı fırtına anında köklere ve gövdeye odaklanmak fırtınanın atlatılmasına yardımcı olur.
Gövdeye ve köklere, yani öze odaklanmanın en bilindik yolları ise Buddha öğretileri yani meditasyon, yoga ve nefes pratikleridir. Bu pratikler özün gücünü keşfetmeye, özü güçlendirmeye, korkuyla yüzleşme ve onu kabul etme cesaretine olanak tanır. Bu da, korku ile ilişkiyi değiştirir, fırtınayı atlatmayı sağlar ve hayatı anda kalarak, farkındalıkla yaşama deneyimi sunar.
Kaygıdan özgürleşmenin yolunu aydınlatan ve korkuyu hayatımızdan silmemize yardımcı olacak güçlü araçlar sunan Thich Nhat Hanh, Korku: Fırtınayı Atlatmak İçin Bilgeliğe Sığınmak adlı kitabını incelemek için linke tıklayabilirsiniz.