Sizce mükemmel bir insanın özellikleri nelerdir? Çok yetenekli, güzel, iyi kalpli, cömert, başarılı, yaptığı her işte en iyi olan bir kişi mi mükemmeldir? Peki, mükemmellik bazı insanların doğuştan şans eseri sahip olduğu çok ender ve değerli bir özellik midir? Lewis Howles’a göre hayır. Her anlamda mükemmelliği öne çıkaran ve yücelten modern yaşamımızda gerçekten mükemmel bir yaşam sürmek ne demek, unutuyoruz. Unutmanın da ötesinde gerçek mükemmeliğe erişmekten, hayatımızdan tam anlamıyla tatmin almaktan çoğu zaman kendimizi bilerek alıkoyuyoruz. Peki bunu neden yapıyoruz? Dünyaca ünlü Fonksiyonel Tıp Doktoru Mark Hyman’ın The Doctor’s Pharmacy Podcast‘ine katılan Howles, mükemmellik zihniyetine erişmenin, öz sabotajı bırakmanın ve güçsüz bir zihniyetten yüce bir zihniyete geçmenin yollarını anlatıyor.
Lewis Howles kimdir?
Gençliğinde başarılı bir profesyonel futbol oyuncusu olan Lewis Howles bir gün kariyerine son verecek kadar büyük ve talihsiz bir sakatlık geçiriyor. Bu talihsiz kaza ve sonrasında yaşadıkları ise bugününü şekillendiriyor. Şimdilerde çok satanlar listesine oturmuş olan Muhteşemlik Okulu kitabının yazarı, aynı isimli podcast’in konuşmacısı, girişimci ve iş yönetme koçu olan Lewis Howles, 200 milyondan fazla kişiye ilham olabildiği bu konumunu kazası sonrası düşünce yapısını yeniden şekillendirebilmesine bağlıyor. Hayatının sona erdiği noktada, şu anda bizlerle de paylaştığı öğreti ve deneyimlerle, kendini yeniden inşa edebilen Howles ihtiyacı olan herkese gerçek hayat amacını bulabilmesi ve geleceğini istediği şekilde yaratabilmesi için pratik tavsiyeler veriyor.
Mükemmellik nedir?
Sizin için mükemmellik ne demek? Hangi unsurlar hayatı mükemmel kılar?
Lewis Howles yaşadığı sakatlık sonucu bu cümleyi sık sık sorgulamaya başlıyor ve en sonunda bir aydınlanma yaşıyor. Ona göre mükemmel, yüce bir hayat hayallerinin ve hedeflerinin peşinden gitmek kadar çevresindeki insanlar üzerinde pozitif bir etki bırakmayı, başka insanları kendiyle beraber yükseltmeyi ifade ediyor çünkü birlikten ve yardımlaşmadan bolluk ve bereket doğuyor. Buna karşın daimi bir yarış içinde olmak, sürekli kendini başkaları ile karşılaştırmak yalnızlığı beraberinde getiriyor. Doğası gereği yalnız olmak da kıtlığı; yani başarılardan, beraberlikten uzak mutsuz bir yaşamı doğuruyor. Howles’a göre mükemmellik, utanç ve öz eleştirinin karşısında mutluluğu ve neşeyi aktif olarak arayıp bulabildiğimizde ortaya çıkıyor. Elbette, tüm bunları söylemek birçoğumuz için yapmaktan çok daha kolay. Peki neden birçoğumuz zengin, doyurucu, bereketli, mutlu yaşamlar sürmekten kendimizi alıkoyabiliyoruz? Kendimizden şüphe duyduğumuz için!
Neden kendimizden şüphe duyuyoruz?
Sadece kendimizden şüphe duymak hayallerimizin bir anda yok olmasına neden olabiliyor. Kendinden şüphe duyan kişi aksiyon almaktan, sevdiği ve değer verdiği kişilerle anlamlı ilişkiler kurmaktan, ilk adımı atmaktan, cesaret isteyen önemli konuşmalar yapmaktan, toksik ilişkilere son vermekten kendini sürekli olarak alıkoyuyor. Yani şüphe duymak, gerçek potansiyeline erişmeyi engelliyor. Peki bunu neden kendimize yapıyoruz?
Howles’a göre kendinden şüphe etmenin temelinde kendini yeterli görmemek yatıyor. Kendini derinden bir şekilde başarılara, mutluluğa layık görmeyen bir kişi, bunlara erişme yolunda engeller yaratıyor, değişimlere, fırsatlara, yeniliklere direniyor, her şeyden öte sürekli olarak acı çekiyor. Eğer bu düşünce yapımızı değiştiremezsek kendimizi sürekli engellemeye, “sabote etmeye”, yani bolluk ve mutluluktan uzak bir hayat sürmeye mahkum ediyoruz.
Öz sabotajı nasıl durdurabiliriz?
Kendi kendinden şüphe duyan bir kişi Howles’a göre ya başarısızlıktan ya başarılı olmaktan ya da eleştiriye maruz kalmaktan korkuyor. Bize iyi geleceğini, yapmamız gerektiğini bildiğimiz halde bir aksiyona geçmekten, karar vermekten alıkoyan bu üç temel korkudan hangisini yoğun olarak hissettiğimizi bulmak da iyileşme yolculuğumuzda en çok nereye yoğunlaşmamız gerektiğini gösteriyor. Howles için bu başarmaktan korkmak olmuş. Sakatlığından sonra her başarı elde ettiğinde iyi hissetmek yerine öfkelenen Howles, motivasyonunun kaynağının pozitif olmadığını, içindeki bir yaradan geldiğini fark etmiş. Bu yaranın da üzerine terapi, güçlü sosyal bağlar, günlük tutma alışkanlığı ve günlük düzenli meditasyon pratiği ile giden Howles, zaman içinde göğsümdeki ağrı dediği duygusal yükünden kurtulabilmiş.
Howles kendi deneyiminden de yola çıkarak öz sabotajın ancak zaman içinde, noktaları birleştirerek, acıların üzerine giderek, zihinsel ve ruhsal destek alarak, yaşadığımız olaylara bakış açımızı değiştirerek ve yepyeni bir zihniyet kurarak yenildiğini söylüyor. “Özgür mü olmak istiyorsunuz yoksa acılarınıza, travmalarınıza tutunmak ve engellenmek mi?” Bu sorunun cevabı iyileşme sürecimizin başlangıcı olabiliyor.
“Güçsüz düşünce yapısı” vs. “Yücelik düşünce yapısı”
Modern yaşamda bir işe, aileye, arkadaşlara ve yeterli miktarda paraya sahip olmak mutluluğun ve ideal bir hayatın reçetesi olarak veriliyor. Bu nedenle birçok insan onları hiç mutlu etmeyen işlerinde, iyi hissettirmeyen ilişkilerinde kalıyor, para kazanmayı hayallerinin önüne koyuyor. Kurulu düzenin ve durağanlığın verdiği konfora fazlasıyla alışarak mükemmel bir hayat elde etmek için atmaları gereken adımları atmıyor. Howles’a göre bu kendi kendini engelleyen davranışlar güçsüz bir düşünce yapısından doğuyor. İç dünyasında huzurlu olmayan, hayatı ve düşünceleri birbirine paralel gitmeyen, tatmin duygusu hissetmeyen, belirli bir hayat amacı olmayan kişiler güçsüz bir düşünce yapısı ile yaşıyor. Bu zihniyetteyken şu sorunun cevabı hiçbir zaman bulunamıyor: Hayatım hangi yöne doğru ilerliyor?
Bu düşünce yapısını değiştirmenin bir yolu da soruya bir cevap bulmaktan geçiyor. Şu anda hayatınızın hangi sezonundasınız? Gelecek 5 sene içerisinde hayatınız ne yöne doğru akacak? Bu sorulara “dünyayı değiştirmek” gibi idealist cevaplar vermek zorunda olmadığınızı söyleyen Howles, herkesi kendine ve çevresindeki insanlara en büyük faydası dokunacak şeyi keşfetmeye çağırıyor. Yücelik düşünce yapısı olarak tanımladığı bu yerde de kişi, korkuları, şüpheleri, acıları, travmaları ile değil hayatının o andaki amacı ile hareket ediyor. Net, anlamlı, kişinin karakteri ile uyumlu bir amaca sahip olmak, bu amaca yakışır bir hayat sürmek kişiye başarı kazandırıyor. Hiç kimse kazara başarılı ve mutlu olmuyor. Anlamlı bir misyona sahip olmak, beraberinde çözüm bulma becerisini, yardımlaşmayı, bolluğu ve sevgiyi getiriyor.
En büyük korkumuz ışığımızdır, karanlığımız değil. En derin korkumuz yetersiz olmamız değildir. En derin korkumuz, ölçülemeyecek kadar güçlü olmamızdır. Kendimize mükemmel, başarılı, yetenekli, mutlu olmak için hep ben kimim diye soruyoruz. Aslında gerçek soru: Sen kim olmayacaksın?
Marianne WILLIAMSON
Mükemmelliğe erişmede en etkili araç: “Geleceğin tecrübesi”
Şu anda geri dönüp hayatınıza baktığınızda, kaç tane acı verici kötü deneyiminiz için “Yaşanmamış olsaydı şu anda bu konumda olmazdım.” diyebilirsiniz? Birçoğumuz bu soruya bir sürü örnek verebilir. Çünkü çoğu zaman güzel anılarımızdansa acı veren deneyimlerimiz bizi dönüştüren, gelişteren, büyüten dönüm noktalarımız oluyor. Bir nevi şu anda olduğumuz yerden bakınca acılarımız “gerekli kötülükler” gibi görünüyor. Peki bu yetimizi şimdiki zamanda üzüldüğümüz konular için de kullanabiliyor olsaydık?
Howles’un geleceğin tecrübesi (future hindsight) ismini verdiği bu pratikte şu anda bizi zorlayan, üzen, yoran her tür engel, gelecekteki mükemmel hayatımız için bir “gereklilik” olarak yeniden tanımlanıyor. Örneğin size iyi gelmeyen uzun birlikteliğinizi acı veren bir süreçte sona erdiriyorsanız yüksek ihtimalle gelecekte bu döneminize bakıp iyi ki yaşamışım diyeceksiniz!