Prenses masalları, romantik komediler, kitaplar hepsi bize mutlu sonu beklemeyi öğretiyor. Sevdiğimiz, sevildiğimiz ve güzel bir ilişki içinde olduğumuz mutlu son. Bu mutlu sona yaklaşamayanlar avutuluyor, aramaya devam etmeleri için motive ediliyor ya da eleştiriliyor. Halbuki belki de mutlu sonu aramayanlar, önemli olanın mutlu sonu bulmaya odaklanmak değil de yolda olmanın tadını çıkartmak olduğunu anlayanlardır.
Klinik psikologlar son yıllarda terapiye en sık ilişki konularının getirildiğini söylüyor. Meseleler çok benzer; ilişkiyi başlatmak, yürütmek ya da sonlandırmak. Özellikle 20’li yaşlarında olan kadınların meselesinin bu konular üzerinden ilerlediği söyleniyor. Peki neden? Neden zaten doğamız gereği sosyal canlılar olsak bile ilişkiler konusunda bu kadar çok zorlanıyoruz? Bu sorunun cevabı tam da az önce bahsettiğim çatışmalardan kaynaklanıyor. Belki de sahip olduğumuz güzel anları mutlu sonu ararken fark etmiyor ve bu anların tadına varamıyoruz.
Mutlu son nedir?
Bize öğretilenin aksine, ne mutlu ki, bu soruya verilebilecek tek bir yanıt yok. Çünkü aslında herkes mutlu sonunu kendisini yazıyor. Prenses masallarını düşünelim; Rapunzel, Pamuk Prenses ya da Külkedisi, hepsi mutsuz hayatlarından bir prense kavuştuklarında kurtuluyorlar. Sonra mutlu sona ulaşıp sonsuza kadar mutlu yaşıyorlar. Tıpkı bu masallar gibi toplumda da sanki bekarsanız hayatınız mutsuzluklarla dolu olduğuna ve mutlu olmak için bir ilişkiniz olması gerektiğine dair bir algı var. Oysa belki de sizin mutlu sonunuzda bekar olmak var.
Bu beklentiler, baskılar ve söylemler sizin de kendinizi sorgulamanıza, “Acaba bekar olmamda bir sorun mu var? Ben ne zaman mutlu sonu bulacağım?” gibi sorular sormanıza sebep olabilir. Bu soruyu sorarken bile size öğretilen mutlu sondan bahsediyor olabilirsiniz. Oysa herkesin ihtiyaçları, hayalleri ve deneyimleri çok farklı. Dolayısıyla, her birimizin mutlu son tanımı da çok farklı. Hatta bazılarımızın mutlu son tanımı bile yok çünkü bazılarımız sadece yolda. Kendinizi toplumsal baskılardan, büyürken dinlediğiniz prenses masallarından ayırmak için biraz düşünebilirsiniz.
- Ben ne istiyorum?
- Benim için mutlu son nedir?
- Mutlu sona ulaşmak gerçekten önemli mi?
- Mutlu sona inanıyor muyum?
- Aklımdakiler, çatışmalarım ya da gündemdeki meselelerim gerçekten bana mı ait yoksa bana öğretildi mi?
- Mutlu son gerçekten bu kadar önemli mi?
- Sadece yolda olmak mı istiyorum?
Yolda olmak ne demektir?
Hayattaki deneyimlerimiz, başımıza gelenler ya da tam şu an olduğumuz nokta; kurguladığımız bir sondan ya da bize yüklenen ideallerden çok daha önemli. Bekar olabilirsiniz, kariyerinize odaklanmış ya da kendinizi keşfetmeye çalışıyor olabilirsiniz. Belki de bunların hiçbirini yapmıyor sadece yaşıyorsunuzdur. Mutlu sona ulaşmak gibi bir kaygınız olmadığında yol boyunca yaşadığınız her anın tadını çıkarabilirsiniz.
Maalesef tüm filmler, toplum ve çocuk masalları aksini söylese de bekar olmak ve bundan keyif almak çok mümkün. Büyürken içinde bulunduğumuz aile, toplum ya da çevre dünya görüşlerimiz üzerinde çok etkili oluyor. Kimi zaman isteklerimizin ve arzularımızın gerçekten bize mi ait olduğunu sorgulayabiliyoruz. Bu da çatışmalara, ilişkilerimizde ve hayatımızda sorunlara sebep oluyor. Bu noktada kendinizi tanımak, çatışmalara bakmak ve süreci deneyimlemeye devam etmek sizin için faydalı olacaktır. Meditasyon yaparak ya da terapiye giderek daha çok içinize dönebilir, neler olup bittiğini gözlemleyebilirsiniz.
Hepimizin zaman zaman maruz kaldığı, hayatının bir anında duyduğu söylemler vardır; “Bekarsın, öyleyse kariyerine mi odaklanıyorsun?”, “Merak etme daha gençsin, bulursun birini.”, “Artık bir ilişkin olsun istiyorsundur.”. Bu söylemler sizi hayatta illa bir şeyler yapmanız gerektiği yanılgısına düşürebilir. İlişkilerde iyi değilim o halde kariyerim iyi olsun, madem bekarım kendime daha çok zaman ayırmalıyım gibi şeyler düşündürebilir. Halbuki hepimiz biraz serbest bırakarak, bekar ya da ilişki içinde olarak bir şekilde yola devam ediyoruz.