Geçenlerde bir sohbet esnasında evlilik konusu açıldı. Sohbete fazla katılmadım çünkü evliliğin kültürümüz ve toplumumuz için ne anlamlara geldiğini ve evlendikten sonra ne hallere düştüğümüzü düşünüyordum.  

Evlilik pek çok insan için bir mihenk taşı, bir dönüm noktası, statü belirtisi. Üzerine fazlaca düşünülmemiş bir müessese. Özellikle kadınlar için “biri beni istedi ve aldı” duygusu veya “yapılması gerekenler” listesine bir tik koymak.

İstediğin biri tarafından istenmek güzel şey elbette. Ancak bu “evde kalmamak” duygusu ve çeşitli korkularla karışınca sevmediği, istemediği insanlarla sadece evlenmiş olmak için evlenenimiz çok. Yalnız kalmamak ve güvende hissetmek için.

Neden evleniyoruz?

Bir çoğumuz evlilik hayalleriyle donanmış olsak da, evlendikten sonra evliliğin hiç de hayallerimizdeki gibi bir şey olmadığını fark edince şaşırıyoruz. Çünkü Osho’nun da dediği gibi, “sevgi, günümüzde ticaret haline geldi”.

Sonsuz sevdiğimiz için değil; kendimize dahi belki itiraf edemediğimiz karşılıklı bazı taleplerimiz olduğu için evleniyoruz. Evlilik kavramını sadece fikir olarak sevip, top ayağımıza geldiği gibi vurmak olarak algılıyoruz. Bu durumsa, hüsranla aynı evi paylaştığımız ve gün geçtikçe içinde daha da mutsuzlaştığımız evliliklere sebep oluyor.

Oysa iki insanın aşk ile birlikteliği söz konusu olduğunda onu yaşatmak için işin içine psikoloji, felsefe ve özellikle de kişisel gelişimin dahil olması gerekmez mi?

Babam bir gün bana şöyle demişti, “Arzu, insanlar neden evlenir biliyor musun? Yalnız kalmamak için”.

Bu çok acı bir durum. Yalnız kalmamak için köpek alınabilir belki. Kedi bakılabilir. Ama evlenmek? İnsan yalnız kalmamak için evlendiğinde daha da yalnızlaşmaz mı?

Evet bir ses, bir tıkırtı oluyor evde belki, ama aynı tıkırtıları kediler de yapıyor.

Yanlış anlaşılmak istemem. Bunlar bilinçaltında, bazen farkında dahi olmadığımız süreçler. Amacım yargılamak, eleştirmek veya akıl vermek değil. Benim yazım bazı şeyleri bilince getirmek ve kendimize itiraf etmek niyetiyle… Farkında olmadan yaptığımız şeylerden sorumlu da olamayız en nihayetinde.

Evlilik konusundaki hissiyatım ise sadece yalnızlığı gidermek ya da çeşitli korkular dolayısıyla dünya evine girildiğinde, o işin bayır aşağı yuvarlandığı üzerine.

Evlilik, bana göre kutsal, göksel bir konu. İki ruhun birbirini sevip birleşmek istemesi kadar Tanrısal bir şey olabilir mi? Aile, mutlu aile, bir toplumun sevgi çekirdeklerinin temeli. Aileler ne kadar mutluysa, toplumlar da o denli mutlu olur. Ve kadınlar ne kadar mutluysa, aileler de o kadar mutlu… Aslında Aile Bakanlığı’nın değinmesi gereken en önemli konu bu olmalı: Evliliğe bilinçli olarak ve kafaca hazırlanılmasının önemi. Hatta bana sorarsanız, bunun okulu bile olmalı.

Evlenmek için can atarken, evliliğin, kendi içinde her an devinim gerektirdiğinin de bilinmesi gerekiyor.

Bizse, evlendikten sonra eşlerimizi “cepte” varsaydığımız için onları bir köşeye bırakıp, hayatın geri kalanına odaklanıyoruz. Pema Chödrön’ün de dediği gibi bir süre sonra öpmelere doyamadığı eşini bir mobilya gibi görmeye, onu duymamaya, dinlememeye başladığında, “Bize neler oldu?” diye durup düşünen pek çok çift tanıdım. Evlenirken güzel, ama kaç tane mutlu evlilik var gerçekten?

Çiftler bu konuda da bilinçli, özenli ve hazırlıklı davrandıklarında tıpkı kariyer konusunda ilerlendiği gibi neden aşkı dallandırıp budaklandırmak da mümkün olmasın?

Evlilik ilişkisi, o ilişkinin içinde kendini sürekli olarak dönüştürmek, bunu bir takım çalışması olarak görmek, aşkı taze tutmak adına çaba göstermek ve sorumluluk alıp birbirine göz kulak olmak olarak görüldüğünde eriyip gitmek yerine coşup budaklanmaz mı?

Birbirine alan tanıyan, birbirinin yalnızlığını onurlandıran, iyiliğini, güzelliğini isteyen, ne olursa olsun romansı elden bırakmayan, sessizlikte anlaşan, birbirini kırmadan, saygı çerçevesinde iletişim kuran eşler olabilmek o kadar da zor olmamalı.

Kariyerlerimize, çocuklarımıza, arkadaşlıklarımıza gösterdiğimiz özeni eşlerimize de gösterdiğimiz nice mutlu birlikteliklere!

İlginizi çekebilir: Sevgi Dili: Gary Chapman’dan Sevgiyi Göstermenin 5 Yolu

Fotoğraf: Netflix




Arzu Özev

1983 yılında İstanbul’da doğan Arzu, Saint Joseph Lisesi’ni bitirdikten sonra University of Massachusetts Amherst’te psikoloji okuduğu yıllarda, Sudarshan Kriya nefes tekniği ve yoga öğretisiyle tanıştı. Hindistan başta olmak üzere, Yeni Zelanda, Güney Afrika, ABD ve Almanya’da kişisel gelişim ve yoga konusunda birçok eğitim alarak, sertifikalı eğitmen oldu. Dünya çapında 150...



BLOOM SHOP