YAZAN: DİLAN GÜNAÇTI

Görülme ve beğenilme ihtiyacı, algoritmaların tuzağı veya beynimizin bozulmuş -dopamin- ödül sisteminin sonucu…. Sizce neden sosyal medyada bu kadar fazla paylaşım yapıyoruz? Sosyal medya aslında sonu gelmeyen bir çark sistemi. İlgimizi olabildiğince hapsetmek için alanında uzmanlaşmış bilim insanları tarafından oluşturulan algoritmaları satın alan teknoloji şirketleri, dikkatimiz ve zamanımız karşılığında bize bedava eğlence sistemleri sunuyor.


Sosyal medya algoritmaları nasıl çalışır?

Artık başlı başına bir ekonomi haline gelen “dikkat alışverişi” bizi kullandığımız uygulamaların müşterisi olmaktan çıkarıyor ve dikkatimizi bu döngüde satılan bir ürün haline getiriyor. Reklam verenler, gerçek müşteriler olarak sosyal medya uygulamalarına bizi günden güne daha çok bağlaması için yatırımlar yapıyor. Ne kadar dikkatimizi ayırırsak, uygulama bize bir o kadar kişiselleştirilmiş içerikler sunabiliyor. Sosyal medya uygulamaları bizi birbirimize bağlama ve ortak paydadaki içerikleri bizlere ulaştırma misyonunu kullanıcılar için ön planda tutarak aslında asıl amaçları olan dikkatin bir ürün gibi satıldığı ekonomi içerisinde var olabiliyor.

Neden sosyal medyada paylaşım yapıyoruz?

Catherine Price, Power of Fun kitabında sosyal medya uygulamalarını kumarhanelerdeki slot makinelerine benzetiyor. Sosyal medya uygulamalarını kullanmanın, beynimizdeki dopamin tepkisini tetikleyerek beyin kimyamızı yeniden şekillendirdiğine inanıyor. Beynimiz bir şeyi yapmaya değer bulduğunda açığa çıkan dopamin hormonu, yaşadığımız anı hafızalara kazıyarak benzer deneyimleri tekrar ve tekrar yaratmaya çalışır. Biz ise dopamin sistemimizin kaydettiği aktivitelere doğru çekiliriz. O an yaşadığımız deneyimi tanımlamaya ve hatırlamaya yararken tekrar etmemiz için bizi motive eden dopamin, duyularımızı arttırarak dikkatimizi tek bir noktada toplar.

Ancak dopamin seçici değildir. O anda yaşadığımız deneyim bizim için faydalı olsa da olmasa da dopamin tetiklendiği sürece aynı deneyimi tekrar yaşamaya çabalarız. Bu nedenle bizim için çok da faydalı olmayan şeyler dopamin salgıladığımız sürece inanılmaz derecede cazip gelir.

Sosyal medya uygulamalarının yaratıcıları ise tam olarak bu kimyasal durumu kullanır. Birinin beğenisi, yorumu veya attığı bir mesaj minik bir dopamin hiti yaratır. Bunu küçük dozlarda ama sürekli aldığımız sürece, beynimiz bu dopamin hitini yeniden yaşamak için harekete geçecektir.

Sosyal medya uygulamalarındaki güncellemeleri düşünürseniz, gün içerisinde deneyimleyeceğimiz küçük dopamin anlarını arttıracak şekilde evrildiğini görebilirsiniz. İlk başlarda yalnızca fotoğraf paylaşmak ve takipçi edinmek üzerine kurulu sistemler geliştikçe; yorum, özel mesaj, hikaye, yakın arkadaşlar ve son olarak hikaye beğenmek gibi ödül sistemleri ile beyinlerimizin kimyasal dengesine oynamaya devam ediyor. Tek bir paylaşımımızla bile onlarca farklı şekilde dopamin hiti alabiliyorken bu hislere bağımlılığımız arttıkça paylaşmak için hissettiğimiz dürtü de orantılı olarak artıyor. Sosyal medyada bu kadar sık paylaşım yapmamızın nedeni tabii ki yalnızca kimyasal değil, psikolojik nedenleri de bulunuyor.

FOMO

FOMO yani fear of missing out, Türkçeye kaçırma korkusu olarak çevriliyor. Bir an, bir deneyim, bir kişi veya o an içerisinde bulunmadığımız ortamlarda yaşanabilecek olası bütün senaryolardan mahrum kalmaya duyulan korku ve kaygı hissiyatı FOMO olarak geçiyor. Bu his günümüzde daha çok sosyal aktivitelerde kendini gösterse de sosyal medya benliğimizin dijital bir uzantısı olduğu için bu mecralar da tetikleyici olabiliyor.

Her an bir paylaşımı, mesajı ya da hikayeyi kaçırıyor gibi hissetmek, kendimizi güncel paylaşımları takip etmek zorunda gibi algılamak veya telefonsuz bir saat dahi geçirdiğimizde bütün sosyal medya hesaplarımızı tek tek bildirimler için kontrol etmek oldukça alışık olduğumuz durumlar. Hatta günümüzde çoğumuz için o kadar normal ki bunun dikkat aralığımıza, gerçek hayattan aldığımız keyfe ve zihnimize olan yıkıcı etkilerini göremiyoruz.

Aslında biz bakmadığımız takdirde o bildirimler orada durmaya devam edecek. Hiçbir şey kaçırmıyoruz çünkü yapılan bütün paylaşımlar sosyal medyada silinmediği sürece kayıtlı kalacak. Hayatı ve özellikle sosyal medyayı elimizden kayıp giden ve daima takip etmemiz, yeni olan ne varsa tüketmemiz için var olan bir platform olarak görmekten vazgeçmeliyiz.

Bu sene çevremde duyduğum ve sosyal medyada gördüğüm yeni yıl kararları arasında sıklıkla karşıma çıkan ortak bir madde oldu: ekran süresini azaltmak. Bunun üzerine 2024‘ün ilk günlerinde Instagram’da gördüğüm 13 milyon takipçili @humansofny hesabının paylaşımı ise beni aklımdan geçenlerle yüzleştirdi.

“Dikkatinizi neye yöneltirseniz o genişler. Dünyamız bize dikkat ettiğimiz şeylerden daha fazlasını verecek şekilde programlanmıştır. Son birkaç yılda bu eğilim hızlandı. Bir ekrana her baktığımızda, bilinçsizce kaydırıyor olsak bile yapay zekâ dikkatimizi yönelttiğimiz her şeyi izliyor. İzlemekten çok çalışıyor, takıntılı bir şekilde ölçüyor, kendini eğitiyor ve bize o şeyden daha fazlasını verme konusunda ustalaşıyor. Zayıf yönlerimizi, güvensizliklerimizi, kör noktalarımızı, ön yargılarımızı, bağımlılıklarımızı önemsemiyor. 2024’te 2023’ten daha iyi insanlar olmamızı istemiyor. Kuşkusuz daha kötü olmamızı da istemiyor. Tek bir şey istiyor: dikkatimizi.”

“O halde belki de bu yeni yılın başında nelere dikkatimizi yönelttiğimizi kontrol etmeye başlamalıyız. 2024’te baktığınız şeylerin çok daha fazlası size gösterilecek. Bu yüzden dikkatli seçin. Herhangi bir noktada seçim yapmadığınızın bilincine varırsanız, duraklayın. Belki de elinizde kalan en güçlü seçenek ekranı kapatmaktır.” şeklinde çevirdiğim bu paylaşımı bir sosyal medya platformunda görmek ne kadar ironik olsa da konu ile ilgili kolektif olarak bir farkındalığa ulaşıldığının kanıtı oldu benim için.

Tabii ki sosyal medya kullanacağız. Günümüzde birçok sektör dijital platformlara bağımlı olarak yönetiliyor veya büyüme imkanı buluyor. Birçok duyuru, etkinlik, davet ve kültürel oluşum sosyal medya sayesinde yayılıyor. Değişen ve çağa ayak uyduran ilişki dinamikleri sayesinde sosyal medya üzerinden arkadaşlıklar, iş bağlantıları hatta romantik ilişkiler kuruluyor. Çağımızı ve gerekliliklerini reddetmeden kendimizi bu denklemin içerisine en zarar görmeyecek şekilde yerleştirmek durumundayız. Bu nedenle hangi hareketi, hangi amaçla ve hangi etkilerle yaptığımızı daha iyi kavrarsak bazı kararları kendimiz için bilinçli bir şekilde verebilir hale geliriz. Sosyal medyada yaptığımız paylaşımlar ya da sadece geçirdiğimiz zaman bile bilinçle almamız gereken kararlardan sadece biri.



Dilan Günaçtı

1998 yılında İzmir’de doğan Dilan, lisede Türk Alman Kültür ve Eğitim Vakfı’nda eğitim gördü, lisansını ise Koç Üniversitesi'nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi üzerine yaptı. Pandemi ile birlikte kişisel gelişim ve meditasyona yönelirken, David Cornwell’den Mindfulness eğitimi alarak bilinçli farkındalık pratiği ve nefes teknikleri üzerine araştırmalarına devam etti. Editör olarak çeşitli...



BLOOM SHOP