Pozitif psikoloji, psikolojinin akademik kısmında özellikle son 15 yıldır çok popüler olan bir konu. Gerek deneysel ortamda gerek günlük yaşamımızda sıkça karşılaştığımız “öğrenilmiş çaresizlik” kavramını bizlere sunan Martin Seligman, performansın zihinsel ve fiziksel bileşenlerini anlamaya ve kuvvetlendirmeye yönelik bir yapı olan “Optimal Performans Duygu Durumu”nun yaratıcısı Mihaly Csikszentmihalyi ve çok satan kitaplarının yanında TED konuşması ile de oldukça popüler olan Amerikalı sosyal psikolog ve yazar Daniel Gilbert, bu alanın bilinen öncülerindendir.
Pozitif psikoloji, olumlu insan deneyimlerini ve erdemlerini anlamada bilimsel bakış açısı geliştirmeye odaklanır. Araştırma konuları arasında mutluluk, optimizm, kişisel tatmin, şefkat, şükran gibi kavramlar yer alır ve zihinsel sağlığa insancıl (geleneksel yaklaşımın aksine) yaklaşır.
Pozitif psikolojinin amacı nedir?
Pozitif psikolojinin popüler hale gelmesi ve bunu korumasının temelinde sosyal etkileşimlerin yanı sıra saf bir tedavi olmayışı da yer almaktadır. Genel çerçevede pozitif psikolojinin amacı; yaraları sarma, iyi hissetme, yaşamdaki olumlu şeylere odaklanma ve pozitif nitelikler inşa etme çabasını artırmaktır. Bu açıdan bakıldığında pozitif psikoloji, çatısı altında hoşnutluk, değer, problem çözme, empati ve yaratıcılık gibi pek çok optimist kavram barındırır.
Peki, bu kadar olumlu bir kavram nasıl olur da karanlık bir yan içerebilir?
Evet, yukarıda bahsettiğimiz şeyler çok hoş, okurken bile insana bir iyilik ve umut hali aşılayan cümleler. Ancak bunların uygulanması gerçek hayatta bu kadar kolay olmuyor tabi ki. Aynı egzersiz önerileri, beslenme tavsiyeleri ve bakım ritüelleri gibi aslında bizler için iyi olan uygulamaların günlük hayatta gerçekleştirilmesinin pek de düşünüldüğü kadar kolay olmadığı gibi…
Sosyal ve ahlaki süreçleri düşündüğümüzde, kimileri için iyi olan şeyler başkaları için kötü olabiliyor. Kiminin mutluluğu, diğerinin mutsuzluğu; kiminin iyiliğine olan bir durum diğerinin kötülüğüne; kimine doğru olan durum diğerine yanlış ve kimini iyileştiren şeyin diğerini kötüleştirebileceğini unutmamak gerekir.
Sosyal ortamın (içinde bulunduğumuz/çevrenin) bizler üzerinde büyük etkisi olduğundan bahsetmiştik. Duymuşsunuzdur belki, bazıları Freud’un insanlara karşı pesimist bir bakışı olduğunu dile getirir. Aslında Freud, insanlarda bireysellik ve sosyallik arasında içsel bir çekişme olduğunu savunur. Hayali inançlar olmadan şehir hayatı, zalimlik, başkalarının varlığı, ihtiyaçları ve tüm zorlukların bilinci ve kabulünün öneminden bahseder.
Pozitif psikolojiyi değerlendirirken de bunu aklımızda tutmamız gerekir. Sırf “iyiliği, iyi olmayı” vaat eden bir kavram diye gerçek olmayan bir yaşama inanarak yaşarsak, hem sosyal hem de zihinsel izolasyon ile karşı karşıya kalma olasılığımız artacaktır.
Bunun yanında, sürekli (ama sürekli!) gülümsemek, olumsuz deneyim veya duygularımızı göz ardı etmek, olumlu bir yan aramak adına pek çok şey yokmuş gibi davranmak ve pozitif psikolojinin arkasına sığınıp gerçek olmayan bir hayatı yaşamak bizler için tartışmasız kötü bir durum haline gelecektir. Kendi iyiliğimizi başkalarının önüne koymak, hem bireysel hem de sosyal sorunları görmezden gelmek ve bu doğrultuda gerçeklikten kaçmak; bizi karanlığa götürecektir.
Pozitif psikolojinin ne olduğunu tam olarak anlayamazsak, karanlık tarafı ile tanışırız. Bizlere üzüntü veren, acı deneyimleri yok saymak değil, onları kabul edip, başa çıkabilme becerisini sergilememiz ve sonunda iyi bir yan aramamızdır pozitif psikoloji.
Yin yang’da olduğu gibi karmaşık yaşamlarımızda iyiliği, aydınlığı ararken karanlık ile karşılaşabiliriz. Bu yüzden doğru bilgiye ulaşıp kendimize doğru şekilde yardım etmeliyiz.