Hepimizin aklında tek bir soru var. Yaşanan tüm bu kayıpları, acıları, ihmalkarlıkları, kötülükleri nasıl sindirecek, yaşamlarımıza nasıl geri döneceğiz? Amerikan Hastanesi Psikiyatri Bölümü Doktoru Prof. Dr. Sibel Mercan‘a göre yaşadığımız kolektif travmayı hem bireysel hem de kolektif olarak sonuna kadar yaşayarak; yas tutarak, dayanışarak ve beraberliğimizi bozmayarak atlatacağız. Aksi halde bu felaket başka jenerasyonları da etkileyebilir. Mercan’a göre: “Travmanın dile dökülmesi, duygusunun yaşanması, yas süreçlerinin tamamlanması sonraki kuşaklara aktarılmasını önlüyor.” Prof. Dr. Sibel Mercan’a kolektif travma nedir, kendini hangi belirtiler ile gösterir, nasıl hafifletilebilir gibi hepimizin cevabını duymaya ihtiyaç duyduğu soruları yönelttik.
Kolektif travma nedir?
Ruhsal travma kişinin kendisinin ya da diğerlerinin ciddi bir şekilde yaralanma ya da ölme tehlikesi yaratan durumlarda ortaya çıkar. Bu travmalar insan eliyle olanlar – savaşlar gibi – ya da doğal afetler – deprem, sel, yangın gibi – ikiye ayrılabilir. Olayı yaşayan kişiler kadar buna tanık olan kişiler de benzer şekilde travmatik olaydan ruhsal olarak etkilenirler. Toplumsal travma yaratan olayların toplum üzerinde de kalıcı etkileri olur. Bu olaylar toplumda önemli kültürel, sosyal ya da idari değişikliklere yol açabilirler. Covid-19 pandemisinin global etkileri ya da Kahramanmaraş depremi gibi.
Kolektif travmadan etkilendiğimizi hangi belirtilerden anlayabiliriz?
Akut stres tepkisinde olayın tekrar tekrar hatırlanması, kaygının artışı, tedirginlik ve travma yaratan ortam ve durumlardan kaçınma görülür. Akut stres bozukluğu yoğun korku, çaresizlik ve dehşet duyguları ile karakterizedir. Ayrıca duygusal bir uyuşma, duygusal tepkisizlik, kopma hissi, çevrenin farkındalığının azalması, gerçek dışılık hissi veya hafıza kaybı da olabilir. Uyku bozukluğu, iştah azalması ya da artması, günlük rutin işlerden uzaklaşma, işlevsellikte ve sosyallikte azalma olabilir.
Akut stres bozukluğu yaşayan kişilerde tedirginlik, kaygı, sıkıntı, sinirlilik ya da umutsuzluk olabilir. Korkulu rüyalar görme, travma anını tekrar yaşıyormuş hissi duyma olabilir. Kapı, telefon çaldığında irkilme gibi tedirginlik belirtileri olabilir. Travmanın olduğu yerden kaçınma, travmayı hatırlatan her şeyden uzaklaşma olabilir. Suçluluk, utanç duyguları, çaresizlik hisleri olabilir. Bu olumsuz duygular kişide zedelenme yaratacağından öfke, saldırganlık ortaya çıkabilir. Bu saldırganlık dışarı yönlendirilebileceği gibi kişi kendisine de zarar verebilir.
İlk günlerde hemen herkeste görülen belirtiler çoğu kişide gün geçtikçe azalır ve kaybolur. Bu belirtiler bir aydan uzun sürüyorsa, azalmıyorsa, işlevselliği bozuyorsa ya da travma yaratan olaydan uzun bir süre sonra aniden ortaya çıkıyorsa bunu hastalık olarak kabul etmek ve psikiyatrik/psikolojik yardım almak önemlidir.
Dijital medya çağında herkes birbirinden aynı yas tutma süreçlerine girmesini bekliyor. Bu toplumsal baskının aksine herkesin kolektif travmaları yaşama biçimi kendine özgü ve farklı mı ilerliyor?
Toplumun genelini etkileyen Kahramanmaraş depremi gibi büyük bir travmatik olay sonrasında toplumu oluşturan bireylerin çoğunluğunda yaşanan olumsuz duygular bireylerin ruhsal olarak kaldırabileceğinden ağır olduğunda ilk bir ayda görülen tepkilere akut stres tepkisi diyoruz. Bu belirtiler bir aydan uzun sürüyorsa ya da olay olduktan bir ay sonrasında herhangi bir zamanda ortaya çıkıyorsa buna travma sonrası stres bozukluğu diyoruz. Aynı travmatik olay herkesi aynı şekilde etkilemiyor. Kişinin yaşı, eğitim durumu, sosyoekonomik düzeyi, geçmiş travma öyküleri, geçmişte ruhsal hastalık geçirmiş olması, sosyal desteğin olması gibi bazı etmenler etkilenmenin düzeyini belirliyor.
Travmatik olayda başlangıçta şok-donakalma, ardından inkar oluyor. Olayın zihinde işlenebilmesi, önce protesto ve sonra kabullenme ve depresyon evrelerine geçişi sağlıyor. Yasın çözülmesi de bu evreler tamamlandığında oluyor. Başlangıçta Klein’in belirttiği paranoid şizoid evreye gerileme oluyor. Bu evrede dış dünya tehditkar ve saldırgan algılanıyor, dışarıdan gelecek tehlikeye karşı savunma durumuna geçiliyor. Komplo teorileri bu evrede ortaya çıkıyor. Burada çatışma, saldırganlık olabileceğini akıldan çıkarmamak gerek. Toplumun kutuplaşmasına izin vermemek önemli. Toplumda asker, polis gibi otorite figürlerinin ya da yardım kurumlarının varlığı toplumda güven duygusunu artırır ve çatışma olasılığını düşürür. Toplumsal dayanışma ve destek kaygıyı azaltmak açısından önemli.
İnkarın yıkılması ile protesto ve kabullenme ile depresyon evresi ortaya çıkıyor, bu evrede kaybın yası tutuluyor. Normal yas sürecinde kaybedilen içselleştiriliyor. Ancak bunun sonunda normal hayata dönülebiliyor. Normalde yas süreci bir yıldır, travmatik ve ani kayıplarda iki yıla kadar uzar. En yoğun duygular bu dönemde yaşanır, hiçbir zaman yaşananlar unutulmasa da sonraki zamanlarda acılar azalır, duygular daha az şiddette yaşanır.
Eğer bu süreç normal seyrini tamamlayamazsa, kişiler ya da toplumlar bu evrelerin herhangi birinde takılıp kalırsa buna komplike yas diyoruz. Travma işlenmemiş, çalışılmamış olarak kalıyor ve bedene hapsoluyor. Bu şekilde işlenmemiş travmalar da sonraki kuşaklara aktarılıyor. Sonraki kuşaklarda anlamlandırılamayan bedensel belirtiler ya da travmanın tekrar yaşantılanması görülebiliyor. Travmanın dile dökülmesi, duygusunun yaşanması, yas süreçlerinin tamamlanması sonraki kuşaklara aktarılmasını önlüyor.
Kolektif travmanın hem toplumsal hem de bireysel düzeyde etkisini nasıl azaltabiliriz? Hangi aksiyonları alarak yas sürecimizi sağlıkla yaşayabiliriz?
Travmaya medya yoluyla tekrar tekrar maruz kalmak, travmatik görüntülerin sansürlenmeden paylaşılması, doğru olduğuna emin olmadığınız şehir efsanelerinin paylaşılması toplumda kaygı ve korkunun artmasına yol açar. Burada yapılması gereken umudu ve dayanışmayı kaybetmemek.
Deprem gibi doğal afetlerde travmaya maruz kalmış kişilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması ve iş, okul, ev yaşamı gibi günlük rutine bir an önce dönmelerinin sağlanması önemli. Barınma, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçları sağlayacak alt yapılar üzerinde çalışmak kişinin zedelenen temel güven duygusunu kazanmasına yardımcı olur.
Afet bölgesi dışında kalan ancak travmaya dolaylı yoldan maruz kalan kişilerin de travma ile ilgili bilgi ve belgelere kontrollü maruz kalmaları, günlük rutinden kopmamaları, sosyal desteği artırmaları duygularıyla başa çıkmalarını kolaylaştırır. Stresle baş etme güçlüğü ortaya çıktığında ruh sağlığı uzmanlarından yardım istemek gerekir. Zaten tedavi görmekte olan kişilerde ilaç ya da terapilerini aksatmadan devam etmeleri stresli dönemlerde sıkıntılarının artma riskini azaltacaktır.
Büyük ölçekte bir trajediden sonra yas tutma süreci yetişkinler, ergenlik çağındaki bireyler ve çocuklar için nasıl farklılık gösteriyor? Her yaş grubu için özellikle nelere dikkat etmek gerekiyor?
Yaşanan travmatik olayın dile dökülebilmesi, üzerinde konuşabilmesi ve anlamlandırılması yas çalışmasını kolaylaştırır. Travmatik deneyimin ardından yası çalışmak gerekir. Stresle başa çıkma mekanizmaları ve dayanıklılık yaş gruplarına göre farklılık gösterir. Örneğin çocuklarda somut düşünce hakim iken yetişkinlerde soyut düşünme gelişmiştir. Travmanın ortaya çıktığı yaş grubunda görülebilecek belirtiler ya da ruhsal hastalıklar da bu nedenle farklılık gösterir. Her yaş grubunun depremi ya da ölümü anlama kapasitesi farklıdır. Çocuklara yaş grubuna göre yapılacak çalışmalar da bu farka dikkat etmek önemlidir.
Yakınlarını kaybeden çocuklara ölümlerin nasıl anlatılacağı ile ilgili uzmanlardan yardım almak önemlidir. Ayrıca çocuklar yas tutmayı bilmezler. Bunu etraflarındaki yetişkinlerden öğrenirler. Onları travmalardan koruyamayız ama nasıl başa çıkabilecekleri konusunda yardımcı olabiliriz. Bizim olayı ele alış şeklimiz onların da yaşadıkları ile başa çıkmaları konusunda yardımcı olacaktır. Küçük çocuklarda oyun, resim çizme, legolar, oyuncak bebekler kendilerini ifade etmelerine ve duygularını dile dökmelerine yardımcı olur.
Depremden birincil şekilde etkilenmiş yakınlarımıza manevi desteğimizi nasıl en iyi şekilde gösterebiliriz?
Yanlarında olmak, istek ve arzularına yardımcı olmak, ihtiyaç durumunda maddi ve manevi destek vermek önemlidir. Paylaşmak önemlidir. Bazıları konu hakkında konuşmak istemezken bazıları da tekrar tekrar anlatma ihtiyacı duyar. Tekrar tekrar travmatik anı anlatmak aslında kişinin duygusal yükünün azalmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Anlatmak isteyenleri dinlemek, konuşmak istemeyenlere de saygı duymak gerekir. Bu depremde tüm ülke bir yas evine döndü. Kayıplar hepimizin, toplumun önemli bir kısmı direkt ya da dolaylı olarak depremden etkilendi. Umudu yitirmemek, acıları paylaşmak, kayıpları beraberce yerine koymaya çalışmak bir parça da olsa acıların azalmasına yardımcı olacaktır.
Herkesin içinde giderek büyüyen deprem ve ölüm korkusunun yanı sıra İstanbul gibi deprem riski taşıyan şehirlerde, her daim bir deprem olabileceği gerçeğiyle yaşayan kişiler için ne önerirsiniz?
Bu acının tekrar yaşanmamasını ümit ederim. Deprem öldürmez binalar öldürür gerçeğini son depremde de hepimiz gördük. Bu gerçeği inkar etmeden, kurban psikolojisine de girmeden bireysel ve toplumsal olarak nasıl önlemler alınabilir üzerinde düşünmemiz gerekir. Kahramanmaraş depremi gibi önceki depremlerden öğrendiklerimiz olası deprem hazırlığı için kullanılmalıdır. Okullarda iş yerlerinde afet planları tekrar gözden geçirilmeli, tatbikatlar sıklıkla yapılmalıdır. Kişiler yaşadıkları binanın deprem güvenliğini gözden geçirmeli ve mümkünse güçlendirme çalışmalarına öncelik vermelidir.
Çaresiz ve kurban rolünde hissetmek çözüm olasılıklarını görmeyi engeller ve başarısız olma şansını artırır. Eğer deprem korkusu uykularda bozulma, iştahta değişiklik, işlevsellikte düşme, aşırı kaygı yaşama, umutsuzluk, karamsarlık gibi belirtilerle ortaya çıkan ruhsal rahatsızlıkları düşündürüyorsa uzmanlardan yardım istemek faydalıdır.
Benzer bir duygusal tetiklenme izolasyon, büyük ölçekte can kayıpları, çaresizlik ve korku hisleri ile geçen pandemi dönemi nedeniyle de yaşanıyor mu?
Kümülatif travma dediğimiz bir kavram var. Maalesef travmalar art arda geldikçe bunların ruhsal yıkıcı etkileri daha da artıyor, başta depresyon ve kaygı bozukluğu olmak üzere ruhsal sorunlarda artma oluyor. Savaş, göç, pandemi, ekonomik kriz ve son olarak da depremin eklenmesi o bölgede yaşayan bireylerde ruhsal sorunların artmasına yol açabilir. Bundan sonraki dönemde depresyon, komplike yas, alkol madde kullanımında artış, intihar gibi ruhsal hastalıklara karşı dikkatli olmak gerekir. Pek çok dernek ve çok sayıda ruh sağlığı uzmanı gönüllü olarak gerek o bölgede gerekse tüm Türkiye’de çalışmalara başlamıştır. Ruhsal sıkıntı hisseden kişilerin uzmanlardan yardım istemelerinde fayda vardır.
Büyük acıların ardından işlenemeyen şiddetli duygular tehlikeli durumlar doğurabiliyor. Toplumsal öfke, ayrımcılık, şiddet, linç kültürü büyüyebiliyor. Acıyı azaltmanın aksine katlayacak bu gibi toplumsal sorunların önüne geçmek için bireysel ve kolektif düzeyde ne yapılması gerekiyor?
Toplumun bu saydığınız duygulara meyilli olduğunu akılda tutmak gerekir. Ayrımcı ve nefret söylemlerinden kaçınmak, sosyal medyada paylaşımlarda dikkatli olmak, sosyal destek ve dayanışmaya ağırlık vermek, ırk, din, siyasi parti ayrımı gözetmeksizin kucaklayan bir dil ve üslupta hareket etmek önemlidir. Güvenliği sağlayan asker ve polisin otorite figürü olarak varlığını göstermesi ve kontrolü elinde tutması toplumda güveni sağlamak açısından önemlidir.
Depremden etkilenenlere destek olabilmeniz için güvenilir kaynakları ve bağış kampanyalarını derledik. Linkten detaylı bilgi edinebilirsiniz.