Nasıl ürküyoruz birbirimizi yitirmekten?
Nasıl bir terk edilme korkusuysa bu…
Artık nasıl bir acı vermişse bize, aşktan beziyoruz.
Tıpkı sağlıklı kalmayı, neşe dolu bir hayat kurmayı, olumsuz duygularımızla başa çıkabilmeyi öğrenmediğimiz gibi ilişkilerimizde sağlıklı iletişim kurmayı, empati yapabilmeyi, sevgiyi yaşatmayı da öğrenmedik. Oysa tıpkı yaşamak gibi, sevmek de bir sanat.
Halil Cibran diyor ki;
Bırakın, mesafeler olsun birlikteliğinizde. Bırakın dans etsin göklerin rüzgarları aranızda. Birbirinizi sevin ama aşkı pranga eylemeyin: Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.”
Aşk neden büyüsünü kaybediyor?
İnsan sevince, sevdiceğini hep yanında tutmak istiyor. Belki de en büyük sorunlardan biri bu ilişkilerde: Fazla samimi olmak. İnsan sevince bazen sevdiceğini uçan kuştan kıskanıyor. Sıkı sıkı sarılmak, hiç bırakmamak istiyor…Incığını cıncığını anlatmak, ıncığını cıncığını bilmek istiyor.
Aşk, birlik ister, haklı da. Ancak ‘birlik’ dünyadan ziyade, yürekte saklı oluyor konu aşksa. Tam da o birlik, kalplerde bulunduğunda makbul. İşte o zaman konuşmadan da anlaşabiliyorsun.
Kalbini kalbimde hissettiğim bir güzel adam, bir gün bana dedi ki; “Seni dertlerimle boğmak değil, seninle hayaller kurmak istiyorum.” Benim içimden, onun dertlerine boğulmak geliyordu oysa. Her derdini, ben de kalbimde hissettim. Ama hiç konuşmadık dertlerini.
Biz her dakika beraber dip dibe, burun buruna, içli dışlı olduğumuzda yıpratıyoruz ilişkileri. Bir süre sonra büyüsünü yitiriyor aşk ve -Esther Perel’in de dediği gibi- mobilya gibi görmeye başlıyoruz birbirimizi. Çünkü ilişki ‘tatlı’ değil, ‘ana yemek’ oluyor.
Aşk, kutsal oysa. Onu koruyarak dünyaya indirmek bir meziyet, bir marifet. Çok şanslıysak ve bir kez yakalamışsak aşk halini, onu üfleyerek, üzerine titreyerek korumak gerek. Unutuyoruz.
Eski âşıklardan tanıdığım bir çift vardı. Kılıç Paşa ile Melâhat Hanım. Melâhat Hanım her akşam Kılıç Paşa eve gelecek diye süslenir, yemekleri hazırlar, çocukları arka odaya kapatırmış. Akşam yemekte dans ederlermiş. Ben geç tanıdım onları ama sevgiyle bakarlardı birbirlerine. Bir ömür aşk yaşadılar. Nurlar içinde uyusunlar. Özenmiş, nakış gibi işlemişler aşklarını…
Aşkı korumak mümkün mü?
Hepimiz gerek geçmiş deneyimlerimizden, gerekse gözümüzün önünde yaşanan ‘aşk bitti’ hikayelerinden deneyimlediğimiz kadarıyla bunun imkansızlığına inandırıldıysak da, aşkı korumak mümkün. Ve ne kadar çok insan aşka yeniden inanmaya başlarsa, o kadar daim olacak aşk yine dünyada. Bu kutsal hali yaşatmak, ona özen göstermekle, onu yeniden öğrenmekle ve üzerine titremekle, onun için çaba sarf etmekle mümkün.
İşimize gücümüze, çoluğumuza çocuğumuza, prestije paraya dikkat gösterdiğimiz kadar dikkat göstersek aşka, olacak zaten…
Ve yine Halil Cibran diyor ki;
Birbirinizin tasını doldurun ama aynı tastan içmeyin,
Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan yemeyin,
Şarkı söyleyip dans edin birlikte, eğlenin ama yalnız başınıza olun ikiniz de.
Birlikte durun ama yapışmayın birbirinize: Çünkü ayrı durur tapınağın sütunları.
Peki aşkı nasıl koruyacağız?
Aşkta mesafe, aşkın kutsallığını korur. Biz çok iç içe geçiyoruz istemsizce. Zaman içinde saygıyı yitirip, tekrar ‘aşk biter’ masalına geri dönüyoruz. Bitmek zorunda değil oysa. Biz istemezsek, hiç de bitmek zorunda değil hatta. Kalplerimizde hepimiz yeniden aşkı uyandıralım. Ve onu yaşatmak üzere yol alalım umarım…
İlginizi çekebilir: Neden Evlilik Aşkın Zirvesi Değil?