Toksik (sancılı) aile ilişkileri hakkında ne biliyorsunuz? Peki onlardan ne kadar uzaktasınız?
“Kevin Hakkında Konuşmalıyız” (We Need to Talk About Kevin) filminden yola çıkarak toplumların bam teli olan “aile-çocuk arasındaki iletişim ve duygu eksikliğinin” detaylarına göz atalım.
Bir insanın tercihlerini, zevklerini, hayat tarzını etkileyen en büyük faktörlerden biri çocukluktan itibaren anne ya da babayla gelişen/gelişemeyen ilişki sürecidir. Anne-çocuk ilişkisinde bu süreç anne karnından emzirme dönemine kadar uzanır, ilk adım ya da sözcükten ergenliğe geçiş dönemiyle devam eder ve yetişkinlik sürecine kadar yol alır. Çocuk sahibi olmanın psikolojik yanının fizyolojik, maddi ve çevresel etmenlere kıyasla çok daha zor olduğu herkes tarafından kabul edilmiş bir gerçek olsa gerek.
2011 verilerine göre, her gün 360,000 doğum gerçekleşiyor. Kimi hamilelikler anne kendini hazır hissetmeden, kendi için ne istediğini henüz keşfetmeden, baba sorumluluklarının bilincine erişmemişken ve ikili arasındaki ilişki henüz oturmamışken vuku buluyor.
Toksiklenen anne-çocuk ilişkisini konu alan film bize ne anlatıyor?
“Kevin Hakkında Konuşmalıyız” aslında sadece evin oğlu Kevin üzerine değil, bizleri annesi “Eva” hakkında da konuşmaya davet ediyor.
Eva, kendini hazır hissetmediği bir anda, henüz hayallerini gerçekleştirememişken bir bebek dünyaya getiriyor. Filmdeki tüm olaylar birbirinden bağımsız şekilde ilerleyerek izleyiciye karşılıklı olarak kendilerini iyi ifade edememiş, sevgilerini gösterememiş, hayatta başaramadıkları şeyler için birbirlerini suçlu görmüş bir anne-oğul ilişkisini ve yaşadıkları faciaları aktarıyor.
Bu film kurgusu üzerinden Kevin’ın annesine duyduğu öfkeyle toksiklenen ilişkisini baz alarak bu tip ilişkilerin tespiti için bazı belirleyici maddeler sıralayalım.
Toksik aile ilişkilerini ölçümlemeye yardımcı olacak kriterler
Maddeler ister çocuk gözünden ebeveyn değerlendirmesi yapılarak ister ebeveyn gözünden kişisel davranışlar sorgulanarak gözden geçirebilir:
- Duygusal ve fiziksel sınırlar koyma, hisleri gösterememe
- Kontrol etmekten öte müdahale etme dürtüsü
- Her daim haklı ve hatasız hissetme
- Kıyas yapma
- Yalnızca kendi hisleri ve inançları doğrultusunda iletişim kurma
- Karşı tarafı dinlememe
- Karşı tarafa kendini suçlu hissettirme
- Mutluluğu paylaşmama, karşı tarafın mutluluğuna ya da başarısına sevincini gösterememe
- Özür dileyememe
- Küçük olaylarda aşırı reaksiyonlar gösterme, dramatize etme
Kişisel streslerden, kimlik bunalımlarından, çıkış yolu bulamamaktan, her ne sebepten olursa olsun, belki kasten belki farkında olmadan, kendimizi toksik ilişkilerin ortasında bulabiliriz. Bu ilişki arkadaşımız veya partnerimizle kurulabileceği gibi aynı evi paylaştığımız ve iyi tanıdığımızı düşündüğümüz aile bireyleri arasında da temellenebilir.
Böyle bir durumda yapılması gereken uzaklaşıp kendimize ve karşımızdaki kişiye dışarıdan bakmak, gerçekleri duygulardan ayırmak ve bir aile terapistinden yardım almak olabilir.
Kaynak: Psychology Today, Ecology, Goop
İlginizi çekebilir!