Engin mavi suları, zengin ekosistemleri, uçsuz bucaksız görüntüsü ile bildiğiniz okyanusları toksik kelimesi ile beraber görmek sizi dehşete düşürdü mü? Dünya’nın en büyük su kaynağı olan okyanuslar, binlerce ekosisteme ev sahipliği yapmasının yanı sıra gezegende süregelen her tür doğa olayının devamlılığı için hayati rol oynuyor. Atmosferdeki karbondioksitin tutulmasından, sıcak havanın hapsedilmesine hatta içimize çektiğimiz oksijenin büyük kısmının üretilmesine kadar çok çeşitli görevleri olan okyanuslar buna rağmen insan aksiyonları yüzünden ölme noktasında. Modern yaşam gezegenin can damarı olan okyanusları üç koldan tehdit ediyor: Küresel ısınma, endüstriyel balıkçılık ve plastik atık krizi. 8 Haziran Dünya Okyanuslar Günü’nde bizler için bu kadar çok faydası olan, eşi görülmemiş bir biyolojik çeşitlilik kaynağını canlılar için nasıl yaşanılamaz bir hale getirdiğimizi araştırdık.
Okyanuslar neden önemli?
- Atmosferde sıkışan sıcaklığın yüzde 90’ını hapsederek gezegenimizi soğutuyor.
- Atmosferdeki sera gazlarının büyük bir çoğunluğunu emiyor.
- Dünya’da yaşanan her iklimi kontrol ediyor.
- Devasa bir biyolojik çeşitlilik kaynağı.
Okyanuslar neden tehdit altında?
1. İklim krizi
Küresel sıcaklık seviyesinde giderek yükselen ve geri dönüşü olmayacak artışı işaret eden iklim krizi, okyanusların biyolojik devamlılığına zarar veriyor. Atmosferik sıcaklığın artması, deniz ve okyanus sularının ısılarını ve asitlik seviyelerini arttırarak birçok ekosistemin optimal yaşam koşullarını bozuyor. Birbirlerine doğrudan veya dolaylı olarak bağlı olan ekosistemler birer birer kaybolmaya başlayınca da en büyük balıktan oksijen üretimini sağlayan minik planktonlara kadar tüm canlı sayısında ciddi bir düşüş yaşanıyor.
Okyanuslar her geçen gün biraz daha sıcak ve asidik hale gelirken bulundurduğu oksijen miktarı da giderek düşüyor. Okyanusta tüm bu koşulların bir araya gelerek sebep olduğu “ölü bölgeler” tek bir canlının yaşaması için bile elverişli değil. Şu an gelinen durumda, her ülke küresel sıcaklığı 2 °C’nin altında tutmak için verdikleri karbon salınımı sözünü tutmaya başlarsa bile 10 sene boyunca okyanuslar ısınmaya, mercan resifleri ölmeye, balık nesilleri tükenmeye, buzullar erimeye devam edecek.
2. Endüstriyel balıkçılık
Okyanuslarda yaşayan tek bir balığın dahi kalmadığı bir gelecek artık bilim kurgu senaryosu olmaktan uzakta ve düşündüğümüzden daha yakın bir gelecekte bizi bekliyor. Bunun en büyük sebeplerinden biri de endüstriyel balıkçılık olarak kabul ediliyor.
Okyanus tabanına atılan ve önüne çıkan her canlıyı; balık, bitki, plankton beraberinde çeken trolling gibi “modern” balıkçılık yöntemleri okyanus ekosistemlerini tarumar ediyor. Bununla beraber yüksek bir hızda artan insan popülasyonu, balık tüketim talebini de yukarı fırlatıyor.
Şu anda okyanuslarda bulunan balıkların neredeyse yüzde 90’nını yaşam alanlarından herhangi bir nedenden ötürü; tüketmek için veya tüketmek istediğimiz asıl balığın yan ürünü olarak yaşam alanlarından koparıyoruz. Balıkçılığın sürdürülebilir bir üretim haline getirebilir miyiz sorusuna ise Seaspiracy belgeseli oldukça net bir cevap veriyor: Hayır. Bulunduğumuz noktada hiç bir tür balıkçılık; trolling, çiftlik hatta olta bile sürdürülebilir değil. Bizden sonraki jenerasyonların da okyanuslarda balık görmesini istiyorsak tek çaresi balık tüketimini sonlandırmaktan geçiyor.
3. Plastik atık krizi
Her yıl ortalama 8 milyon metrik ton plastik okyanuslara bırakılıyor. Bu rakamın büyük bir kısmını tek kullanımlık plastikler ve “geri dönüşüm” üzere toplanan fakat yeterli altyapı olmadığı için geri çöplüklere yollanan plastikler oluşturuyor.
Petrol türevi olan plastik doğada kendiliğinden çözülebilme yetisine sahip olmadığı için okyanuslarda uzun süre yapısını hatta formunu bile bozmadan kalmaya devam ediyor. Seneler boyu sert hava şartlarına, dalgalara, balıkların darbelerine maruz kalan plastikler giderek küçük parçalara ayrılıyor ve mikroplastiklere dönüşüyor. Bir başka deyişle deniz kaplumbağalarının boynuna takılı duran pet şişeler yakında okyanustaki balık sayısını geçecek olan plastik atık krizinin sadece görünen kısmın oluşturuyor.
Mikroplastikler ise okyanus ve insan sağlığına karşı bilinen en gizli tehdit olarak kabul ediliyor. Balıklar tarafından tüketilen mikroplastikler, bizlerin de balıkları yemesi ile sindirim sistemimize giriyor. Okyanus tabanı veya dalgaların çarptığı herhangi bir toprak tarafından emilip oksijenle beraber atmosfere karışıyor.
Nefes almamızla beraber akciğerlerimize giriyor. Kullanıma açık su kaynaklarına karışıyor ve en iyi arıtma sistemlerince bile ayrıştırılamıyor. Sürekli maruz kaldığımız mikroplastiklerin sağlığımız üzerine etkileri tam olarak bilinmese de şu ana kadar yapılan araştırmalar hiç iç açıcı görünmüyor. Mikroplastikler artan enflamasyon, toksik madde birikimi ve bağırsak florasının bozulması ile ilişkilendiriliyor.