Vinyasa, yoga terapi, ayurveda, yin yoga, anatomi, nefes, meditasyon ve klinik hipnoterapi alanlarında toplam bin saatten fazla eğitim almış eğitmen, yüzücü ve aynı zamanda psikolog Yasemin Altıntaş ile “ışıkları açık tutma” pratiği olarak da tanımladığı yoga üzerine güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar!
Kısaca kendini tanıtır mısın?
Bu soru beni hep zorlar, sanki uzay boşluğunda gözlerimi açmışım da tutunacak bir şey arıyormuşum hissi verir. Neyi görüp de ucundan yakalasam içime sinmez, eksik veya yanlış gelir. Müsaade isteyerek bu soruyu pas geçiyorum. Umarım takip eden cevaplar biraz ışık tutar.
Bir spor olsan ne olurdun? En çok deneyimlediğin ya da en sevdiğin sporu değil, kendi karakteristik özelliklerinle bir özdeşleştirme yapmanı istiyorum.
Son yıllarda pek vakit ayıramadım, çok başarılı olduğum da söylenemez ama dalga sörfü olurdum diyeceğim. Nedenlerine gelecek olursak; sörf amatör olarak yapıldığında bile bir spor değil daha çok hayat tarzı olarak öne çıkıyor. Görev bilinciyle değil de kendimi mutlu etmek için spor yapıyorum. Sörfte yaşananlar çok anlık, koşu gibi mesafe söyleyemiyorsun mesela. Yolculuk ve deneyim odaklı bir spor. Ne yaptığımdan çok nasıl yaptığım önemli benim için. Eğlenmeden, keyifle yapmadığım hiçbir şeyde devamlılık veya başarı yakalayamadım bu güne kadar. Sörf hem dinginlik hem de yüksek adrenalin barındıran bir spor. Kendi hayatımda da bu ikiliden eşit derecede keyif alıyorum ve birbirlerini dengelediklerini hissediyorum. Ayrıca sörf yapmak için ön koşul denizde olmaktır ve iyi yapmak için denizle uyumlanmak gerekir. Küçüklüğümden beri denizde kendimi çok mutlu hissederim. Gücüne, kapsayıcılığına ve barındırdığı dünyaya hayranım.
Yoga yolculuğunu bizimle paylaşır mısın?
Yogaya 2011’de Bikram yoga ile başladım. Bir arkadaşım sohbet sırasında Bikram yogadan: “Geçen gün denedim çok zordu.” diye bahsetmişti. Ben o güne kadar yoganın zor olabileceğini hiç düşünmemiştim açıkçası. Merak uyandırdı ve denemeye karar verdim.
Yoga, stüdyoda başlayıp hayatın her parçasına yayılan bir yolculuk, pratik, varoluş – nasıl adlandırmak istenirse. Benim hayatımda da katman katman evrildi. Vinyasa, yoga terapi, ayurveda, yin yoga, anatomi, nefes, meditasyon ve klinik hipnoterapi alanlarında toplam bin saatten fazla eğitim aldım. Her eğitimle birlikte yeni kapılar açıldı, sonrakilere vesile oldu diyebilirim.
Bugün bulunduğum noktada, kendi evrimim devam ediyor. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin en köklü stüdyolarından YogaŞala’da grup dersleri veriyor, workshoplar yapıyorum. Bağımsız olarak inzivalar düzenliyorum. Deneyimlerimi paylaşmaktan gerçekten çok keyif alıyorum ama bunu verme-alma dengesini gözeterek yapmaya özen gösteriyorum. Ancak kendi pratiğimi, kökümü sağlam tuttukça anlamlı bir katkımın olabileceğini biliyorum ve gerek ders yoğunluğunu gerek inziva zamanlamalarını buna göre planlıyorum.
Kendi deneyimime dayanarak bedensel pratiklerin ve egzersizlerin beni daha sabırlı biri haline getirdiğini ve dürtülerimi daha iyi kontrol etmemi sağladığını düşünüyorum. Bu konu hakkında bir yorumun var mı?
Bedensel pratikler kendimizi daha yakından tanımaya vesile olduğu için sabır, otokontrol gibi özelliklerin kendimizde belirmeye başladığını görüyoruz. Başka bir deyişle, bedensel pratikler kendi üzerimizde yaptığımız kontrollü deneyler gibi geliyor bana. Bilim nasıl belli soruların cevaplarını almak üzere etik olarak uygun kabul edilen metodolojilerle testler yapıyor, çıkan sonuçlara göre revize ederek tekrarlıyorsa biz de farklı seviyelerde aynısını yapıyoruz. Yoga üzerinden bakalım.
- Pozda istediğimden daha uzun kaldığımda nasıl tepki veriyorum?
- Akışın içinde daha önce hiç yapmadığım bir poz geldiğinde nasıl karşılıyorum?
- Gücümün, esnekliğimin ve bilgimin yettiğini bildiğim pozları yapamadığımda korkularıma bakmaya cesaret edebiliyor muyum?
Bu soruların cevapları günlük hayatımızda da yüzümüze vuruluyor elbet ama o kadar çok değişken ve bileşen arasında davranış ve tepkilerimizi sorgulamadan devam ediyoruz. Sadece sen ve matının olduğu bir denklemde bu cevaplar daha bariz olmaya başlıyor. Orada kalmaya devam edersek kaçamıyoruz, er ya da geç kendimizle yüzleşmek ve anlamak zorunda kalıyoruz.
Çok sevdiğim bir atasözü şöyle der: “Eğer bir şeyin başını iyi bilirsen, sonu seni şaşırtmaz.” Neyi neden yaptığımızı, neden belli tepkiler verdiğimizi anlamaya başladıkça, kontrol edebiliyoruz. Davranışın başlangıç noktasını artık bildiğimiz için bizi şaşırtmıyor, kendimize (ve başkalarına) karşı daha anlayışlı olabiliyoruz. Yogadan bütün bunları bekleyebilir miyiz diye düşünüldüğünü duyar gibiyim. Günün sonunda her şeyi yapan kendimiziz, evet, ama yoga bütün bunları mümkün kılan bir araç oldu benim için.
Senin için yogayı yoga yapan nedir? Şahsen ben çocukluğumdan beri spor yapan biri olarak en çok yoga yaparken anda olduğumu hissediyorum.
Yoga farkındalığımızı ana getirmek için harika bir araç. Bunun da ötesinde, duyuların keskinleşip derinleşmesine yol açan bir pratik. Çok temel kabul edebileceğimiz bazı bedensel farkındalıklar günlük hayatımızı tamamen zihinde geçirdiğimiz için puslanabiliyor. Öyle ki, sağ bacağı kaldır komutunun bile bedende karşılık bulması zaman alıyor bazen. Bedenini minik minik ışıklarla dolu bir yılbaşı ağacı gibi hayal et. Yoga yaparken ışıklar teker teker yanmaya başlıyor. Mevcut olduğunu bile bilmediğin ışıklarla, renklerle karşılaşabiliyorsun. Bu da beraberinde kendini daha derin dinleyebilmeyi, duyabilmeyi, hissedebilmeyi ve anlayabilmeyi getiriyor. Günün sonunda dünyayı ancak kendimizi bilebildiğimiz kadar biliriz. Özünde yoga benim için ışıkları açık tutma, uyanık kalma pratiği. Asanalar yani fiziksel pratik de bunun kolaylaştırıcısı.
İster matın üzerinde ister hayatın diğer alanlarında akışta olduğunu düşünüyor musun? Seni ana çeken pratik ve ritüeller var mı?
Her zaman akışta olduğumu söyleyemem açıkçası ama akışta hissettiğim zamanların arttığını söyleyebilirim. Disiplinli biriyim ve günlerimi detaylı planlıyorum. Bunun üzerine bir de günlük ritüeller eklemek benim için yapıcı bir etki yaratmıyor, aksine hiçbir şeye yetişemiyorum yanılsamasıyla gelen suçluluk ve yetersizlik hissini ortaya çıkarıyor. Onun yerine sağlıklı yemek, uykudan ödün vermemek, hareket etmek gibi temel şeylere odaklanmaya ve hayatın akışına yer açmak üzere boş zaman yaratmaya özen gösteriyorum. Eğer herhangi bir sebepten dolayı zihinsel olarak zorlandığımı hissedersem genelde deniz kenarında yürüyüşe çıkarım, keyifle gülebileceğim bir arkadaşımı ararım veya nefesimi dinlemeye otururum. Doğanın şimdiye dönmek için en güçlü araçlardan biri olduğunu düşünüyorum.
Toplu sporlar veya takım sporları ile aran nasıldır? Ben dahil etrafımdaki yoga severler toplu sporları pek sevmiyor. Böyle bir korelasyon var mı diye merak ediyorum açıkçası. Senin buna bir yorumun var mı?
Bayrak yarışı dışında takım sporu tecrübem olmadı açıkçası ama beraber antrenman veya yoga yapmaktan, o vakti paylaşmaktan çok keyif alıyorum. Birçoğumuzun içinde olduğu yaşam döngüsü takım sporlarını çok desteklemiyor ve bu sebeple daha çok bireysel sporlara yöneliyoruz bence. Takım sporu için gerekenleri düşün; seninle aynı seviyede belli bir sporu icra eden en az 6 kişinin haftanın belirli gün ve saatlerinde aynı yerde toplanabilme ihtimali nedir? Yaşadığımız fazlasıyla bireysel ve koşuşturmalı hayatlar bunu oldukça zorlaştırıyor. Aslında baktığımızda yoga pratiğinin kendisi birlik bilincine yolculuk. Şartlar elverirse yoga severler takım sporlarında yıldız oyuncu olmaya gayet müsait bence.
En sevdiğin yoga akışı, asanası (pozu) nedir ve niçin?
Yavaş ve güçlü akışları seviyorum. Yoga bana dans ediyormuşum gibi hissettiriyor. Tekil olarak pozlardan ziyade bütünlük duygusu alabildiğim akışlar hoşuma gidiyor. Pozlardaki detaylara, geçişlere odaklanmayı seviyorum. Herhangi bir poza girdiğimde elim ne yapıyor, bakışlarım yumuşak mı, bir sonraki poza geçişi ne kadar pürüzsüz yapabilirim gibi şeylere bakıyorum. Bunlar önemli veya lazım mı dersen, belki de değil ama farklı bir dikkat, beden farkındalığı gerektirdiğinden ve benim için keşif dolu olduğundan ötürü keyif alıyorum.
Zamanla sevmediğim pozlardan bazılarının aslında en ihtiyacım olanlar olduğunu gördüm. Pratiğimde bir pozu sevip sevmeme ayrımından sıyrılmaya özen gösteriyorum. Onun yerine en çok pratik ettiğim pozlardan bahsedebilirim. O dönem ne üzerinde çalıştığıma, hayatımdaki diğer bileşenlerin yoğunluğuna ve bedenimin gereksinimlerine bağlı olarak değişkenlik gösteriyor. Bundan 6 ay önce alt kollar üzerinde ters duruş derdim ama bu aralar, bir yin yoga pozu olan dizlerimin altına bolster yerleştirip öne kapanma yapmadan günü bitirmiyorum.
Nefes çalışmaları yapıyor musun? Yapıyorsan en çok hangi nefes çalışmalarının sana iyi geldiğini düşünüyorsun?
Kare nefes olarak bilinen nefes çalışması günlük hayatımda en sık uyguladığım ve odaklanma, dinginleşme, uykuya geçiş gibi birçok farklı alanda faydasını gördüğüm bir nefes tekniği. Pratiklerimin bütününe göre kare nefes üzerinde varyasyonlarla nefes tutuşları ve verişlerini uzattığım çalışmalar da yapıyorum. Her bir kombinasyonun farklı ismi var tabi ama Sanskrit’e boğulmayalım.
Ruh halimizin nefesimizi direkt olarak etkilediğini sanıyorum hepimiz fark etmişizdir. Mesela heyecanlanınca kalp hızlanır, nefesler kısalır hatta bazen ağızdan nefes alıp vermeler başlar. Nefesin duygu durumundan etkilendiği gibi duygu durumunu nefes ile yönlendirebilmemiz de mümkün. Son yıllarda bunu destekleyici bilimsel bulgular da gittikçe yaygınlaşıyor. Denemek için inanmak gerekiyor, devam etmek için ise deneyimlemek.
Çocukken ne gibi hayallerin vardı? Bu hayaller devam etti mi yoksa başka yerlere mi evrildi?
Çocukken geleceği çok düşünmezdim açıkcası, zaten 18 yaşından daha büyük herkes benim için yaşlıydı. Geleceğe yönelik hayallerden ziyade kendime sevdiğim şeylerle dolu bir dünya yaratmıştım. Yazmayı öğrenir öğrenmez günlük tutmaya başlamıştım. Her güne, “Bugün çok mutluyum çünkü..” diye başlayan bir günlük düşünün. Yıllar sonra geri dönüp okuduğumda küçük kendime nasıl kalbim eridi anlatamam. Döndüm dolaştım ve yine sevdiğim şeylerle doldurduğum bir dünya yarattım kendime. Hayat çok yoğun, çok hızlı. Güzelliklerle dolu olduğu kadar, kaçınılmaz bir şekilde mücadele ve acıyla da dolu. Çocuk Yasemin’in yaptığı gibi elimden geldiği kadar dikkatimi, enerjimi, kalbimi olumlu olana yönlendirmeye, onunla doldurmaya çalışıyorum.