Geçtiğimiz haftalarda Advayta Bomonti kurucu ortaklarından Yeliz Altınışık ile buluşup Advayta Bomonti’nin kuruluş öyküsüne dair içten bir sohbet gerçekleştirdik.
Röportaja başlarken aklımdaki temel soru şuydu: Youtube’dan veya internet platformları üzerinden yoga yapmak artık bu kadar kolay erişilebilir bir hale gelmişken insanlar neden hala yoga merkezlerini tercih ediyorlar? Artık neredeyse her köşe başında bir yoga stüdyosuna rastladığımız bu dönemde bir yoga merkezine daha gerçekten ihtiyaç var mı?
Fakat röportajın sonunda anladım ki bu soru baştan hatalı. Çünkü Advayta Bomonti’yi bir “yoga merkezi” başlığına indirgemek çok kısıtlayıcı olur. Advayta Bomonti, farklı unsurları bütünleştirici bir misyonu olan bir yaşam alanı. Tam da bu sebeple “Not Just Yoga” sloganıyla yola çıkan Advayta Bomonti, herkesin kendine farklı bir “alan” açabilmesine imkan tanıyor.
Yeliz Altınışık, başarılı bir iş kadını olmanın ötesinde bir yoga eğitmeni olarak Advayta Bomonti’nin kuruluş süreci boyunca, karşılaştığı engellere ve gerginliklere rağmen, dünyevi ve manevi küreleri dengede tutma kabiliyetiyle ilham veriyor. Röportajı keyifle okumanız dileğiyle!
Röportajımıza Yeliz Altınışık’ın hikayesiyle başlayalım…
Burcu: Yeliz Altınışık kimdir? Yogadan önce neler yapıyordun? Yogayla tanıştıktan sonraki yolculuğun nasıl dönüştürdü seni?
Yeliz: Askeri okulda okudum ve 19 yıl Silahlı Kuvvetler’de çalıştım. Askeri okulda hemşirelik yaparken iletişim fakültesini bitirdim ve yüksek lisans yaptım. İki işi birden götürüyordum. Gece çalışıp gündüz muhabirlik yaptığım dönemler oluyordu. Böyle bir çılgın tempom vardı.
Burcu: Hiç şaşırmadım!
Yeliz: Hiç durmuyordum o zamanlarda da. Akademik bir şeyler yapmayı çok istiyordum. Yüksek lisans yaptım. Sonra hemşireliğe bir ara verip tamamen basınla ilgili bir şeyler yapmaya başladım ama yine Silahlı Kuvvetler içerisindeydim. Öğretim görevliliğine geçme durumum vardı, doktoraya başlayacaktım. Derken yoga yapmaya başladım.
O dönem spiritüel şeylerle hiç ilgim yoktu, hiç uğraşmıyordum. Ama yoga yapmaya başladıktan sonra bir yandan da yoga üzerine okumalar yapmaya yöneldim. Sonrasında gerçekten “ne istediğimi” bulmaya başladığım bir yer oldu orası benim için. Git gide bu ilgi büyüdü.
İlginizi çekebilir: Yoga Terapi ile Bütünsel Rahatlamayı Keşfedin
Yeliz: Bir gün şans eseri Zeynep Aksoy’un Ankara’ya geleceğini öğrendim
Apar topar “Tamam Zeynep Aksoy’un eğitimine kayıt oluyorum.” dedim. Bu eğitimlerin bir de inziva programı vardı. Kızlarım o zamanlar ufaktı, küçük kızım 3 yaşındaydı. O yüzden, inzivaya nasıl gideceğim diye çok düşündüm. Ama arkamda büyük bir desteğim vardı, eşim beni çok destekledi.
Zeynep’in eğitimlerini hala hatırlıyorum. Mesela bir şey anlatacak olurdu, öncesinde “Kahve içip gelin, uykunuz gelebilir.” derdi. “Ne uykusundan bahsediyor?” derdim. Çünkü tam bir “uyanma” haliydi benim için. Her saniyesi, tıkır tıkır bütün açılmaların başladığı bir an…
O bir haftalık inzivanın dönüştürücü etkisi çok başka bir şeydi. Döndüğümde ilk fark ettiğim şey, anneliğimin dönüşümüydü mesela. Çok başka bir anne olarak çıkmıştım oradan. Bana o eğitimin kattığı en büyük şeylerden biriydi o süreç.
Sonrasında bağımız kuvvetlendikçe Zeynep bana “Yeliz, sen asistan olmayı düşünür müsün?” dedi. Bu sefer hiçbir şey düşünmeden “Tamam, olur.” dedim. O asistanlık dönemi de tüm bilgileri pekiştirdiğin çok kıymetli bir süreç oluyor. Oradaki inzivada da kadınlığım dönüşmeye başladı mesela.
Şimdi bakıyorum, anneliğe bakış açım, kadınlığımın dönüşmesi yaşadığım en önemli aşamalardı. Hepsi kendini bulmaya doğru çok büyük adımlarmış. Sonrasında Zeynep, eğitimlerinin organizasyonu ile ilgili benimle çalışmak istediğini söyledi. Eğitim bitti ve hemen derslere başladım ben. O kadar hazırdım ki! O dönem bir de askeri lojmanda kalıyorum. Küçücük bir odasını boşalttım ve orada dersler vermeye başladım. Maksimum 5 kişi alıyordu, her akşam 5 kişilik bir grubum vardı.
Ama küçük yer bir şekilde yetmemeye başladı. Sonra bir anda aklıma esti ve gidip 4 katlı bir ev tuttum. Evin altını home stüdyoya çevirdim. “İz Yoga” dedim adına. Sonra “Hangi eğitimlere gitmek isterdim?” diye düşünüp hepsinin eğitmenleriyle iletişime geçtim. Çok enteresan bir şekilde kime yazdıysam olur dedi.
O home stüdyonun da çok güzel bir yanı vardı. Gelen herkes de o evde kalıyordu. Biz o süreçte, her hafta hep birileriyle bir arada kalıyorduk. Aile dizimi için Fulya geliyordu, Zeynep eğitim için geldi, Görkem geliyordu, Mey geliyordu. Ve o kalmalarda inanılmaz bağ kurmaya başlıyorsun.
Burcu: Advayta Bomonti yolunda neler oldu peki?
Yeliz: Stüdyoda dersler git gide dolmaya başladı. O zamana dek de aklımda hep bir merkez açmak vardı ama o merkezin aynı zamanda farklı bir yer olmasını da istiyordum.
Sonra, yer aramaya başladım ve bir gün iş yerindeyken “Next Level” geldi aklıma. Sema’yla da yemeğe çıkacaktık, Ankara’daki ortağım. Hiçbir şeyden haberi yok. “Ben bir karar verdim. Next Level’da yer bakıyorum. İstersen sen de bana katıl.” dedim. O neye uğradığını bilemeden biz bir anda yer bakmaya başladık ve bir hafta içinde yer bulduk.
Şubat 13’te kontrat yaptık, Mart 3’te eğitime David’ler (Cornwell) geldiler. 40 kişilik bir eğitim oluştu bir anda. Sabah 6’lara kadar çalışıp inşaatı bitirip ertesi gün insanlara eğitim açtığım bir yerdi. Ve bir sabah Zeynep’in “Advayta olarak açmak ister misin?” mesajıyla uyandım.
Advayta Next Level için de şunu düşünüyordum: Burası da benim için bir deneyim olacak. Hep aklımda bir adım sonrası vardı zaten. Yani, Advayta Next Level’ın benim için son nokta olmadığını biliyordum.
Burcu: Aslında o da enteresan. “Hah oldu tamam, hayallerime kavuştum ve artık buradayım.” demeye müsait bir mekandı orası da. Yeterince büyük ve yoğun ilgi gören bir yerdi zaten. Advayta Next Level’dan sonra Advayta Bomonti’yi açma fikri nasıl oluştu?
Yeliz: Next Level’da bir ekip kurduk ve inanılmaz bir bağ geliştirdik. Bütün gün orada gece-gündüz beraber vakit geçiriyorduk. Benim için Next Level’ın başarısı odur zaten. Çok büyük bir dostluktu ve öyle gelişmeye başladı ki biz oradaki ekip olarak bütün bu süreçte birbirimizin dönüşümünü gördük.
Bu noktada, içsel olarak kendini bulmakta çok yol kat ediyorsun ama hep diyorsun ki “daha tam değil”. Benim için iş de öyleydi, daha değil başka bir yer daha var düşüncesi hep vardı. Daha çok kabuğum var, onlar bir bir soyulacak. “Soyuyorum kabuklarımı, soyulurken kendimi buluyorum. Soyuyorum ama çok canım da yanıyor.” dediğimi hatırlıyorum. “Ya ben ne yapıyorum? Bu kadar büyük bir iş olduğunu bilseydim, girmezdim, korkardım. Ama iyi ki gözümü karartıp öyle girmişim.” dediğimi de hatırlıyorum. Ve onun üzerinden 1 sene geçmeden İstanbul hikayesi başladı. Advayta Bomonti sürecine girdiğimde artık anladım ki korkmuyorum.
Burcu: Bugün yoga artık çok kolay erişilebilir bir yerde. İsteyen herkes internet üzerinden bile yoga pratiklerine erişebiliyor. Peki Advayta Bomonti Yoga’yı, herhangi bir yoga merkezinden ayıran şey sence tam olarak ne?
Bu proje açıkçası süreçte şekillenmeye başladı. Mekanları gezerken fikirler belirmeye başladı. Önce daha ufak, 300 metrekarelik yerler bakıyordum. Sonra bir yer gördüm. Çok büyük ve muhteşem bir yerdi. Bir villa plaza gibiydi ve çok büyük odaları vardı.
Orayı gördükten sonra “Not Just Yoga”nın yaratıcısı, beraber çalıştığımız Gökçe ile projemiz şekillenmeye başladı. Bu mekanı nasıl daha kompleks bir yer haline getirebiliriz diye düşünmeye başladık ve bizim karar verme aşamamızda orası tutuldu.
Sonra Zeynep’le (Aksoy) bir araya gelip, iki deli kadın sürekli fikir üretmeye başladık. Zeynep bir fikirle geliyor, Gökçe ve ben harekete geçiyorduk. Öyle dinamik başladık.
Burcu: Neydi o fikirler?
Yeliz: Evet, her yerde yoga stüdyosu var. Ama beni heyecanlandıran şey sadece salon açmak değildi. Önce ekibi toparlamayı planladım. Ve şunu söyledim: “Hepimiz ayrı ayrı, bireysel bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ve kendimizi var etmeye çalışıyoruz. Gelin bir çatı altında toplanalım. Birbirimizi beslediğimiz ve desteklediğimiz sistemden çok büyük bir şey çıkacak.” Ulli’yi (Allmendinger) ikna edişim öyle oldu. Berivan’a (Aslan Sungur) da dedik ki: “Hadi okulunu buraya taşı.”
Yeliz: Ekip olarak, herkese özgür bir alan açmak için yola çıktık
Herkes burayı kendisinin yeri olarak görmeliydi. O alanda hiçbir sıkışmışlık hissetmeden biz duygusuna geçelim ve o “biz” duygusu içinde kendi gücümüzü bulalım istedim.
Mesela, Zeynep yılların eğitmeni, insanların hayatına dokunan biri. Burada onun gücünü açığa çıkarabileceği bir alan olsun. Ulli’nin aynı şekilde, Berivan’ın aynı şekilde derken ekip toplanmaya başladı.
Peki sonra neler olabilir böyle büyük bir merkezde? Advayta Bomonti bilimsel desteklerle birbirini tamamlayan bir sistemle ilerlemeliydi. Fizyoterapist, diyetisyen, mindfulness koçu, beden terapistleri derken bir ofis sistemi gelişmeye başladı bu fikrin içerisinde. Ve ofis ekibi de oluştu.
Advayta Bomonti’ye girdiğinde, açsan yemek yiyebileceğin hoş bir mekan var. Sonra belki güzel bir kahve içiyorsun. Belki bireysel bir seans alıyorsun. Sonra oradan çıkıp yoganı yapıyorsun. Ve en kıymetlisi ilişki kuruyorsun burada. Çok büyük bir “alan” Advayta Bomonti. Ben artık burası için gerçekten “yoga merkezi” diyemiyorum çünkü bu çok kısıtlayıcı.
Yoga merkezinin daha ötesinde bir yer. Bir kere burası bir okul, eğitmen yetiştiren bir merkez. Well-being anlayışı var. Psikolog, diyetisyen, fizyoterapist derken büyük bir ekiple birlikteyiz.
İlginizi çekebilir: 12 Adımda Sağlıklı Yaşam
Yaşam alanı dediğimiz bir alan var burada. Kitabını okuyorsun, müzik dinliyorsun, alışveriş yapıyorsun. Sanatçıların parçalarını görüyorsun. Burada her şeyin dinamik kalmasını istiyorum.
Gelin, ilişki kurun, burası size iyi gelecek. Yeni şeyler denemek, iyi beslenmek, dokunuşlar, seanslar, eğitimler, öğrenme süreçleri emin olun size çok iyi gelecek.
Burcu: Yoga eğitmenleri içinde de elbette bir merkez açmak isteyen ve onu bir adım daha ileri götürmek üzerine hayal kuranlar vardır
Ama bir merkez açma projesi olan her yoga eğitmeni bunu gerçekleştiremiyor. Yine de kendinde bir merkez açma cesareti ve gücünü bulanlar sana bu konuda danışmak isteseler onlara ne derdin? Bu süreçte nasıl engellerle karşılaştın örneğin? Ya da bunun için nelere ihtiyaç var?
Yeliz: Şu bir yıllık sürece baktığımda hem çok mutluyum hem de her aşaması çok zordu.
İlk aşaması kimlerle iş birliği yapacağım kısmı. Bağlar kuruluyor ama ya birilerinin egoları ortaya çıkıyor ya da birilerinin korkuları… Onları yönetmek çok zor. Ama bu bağ sistemi benim en büyük hediyemdi. Arkada görünmez ordularım vardı. Herkes gece gündüz bu yol için çalışıyordu. Yazılımcı, tasarımcı, mimar bir araya geliyorduk ve uyumadan çalışıyorduk. Bu bağları kuramasaydık, burası olmazdı.
İkincisi yeri bulmak. Emlak piyasasının hepsi beni tanıyordu artık. Konuşmadığım, görüşmediğim kimse kalmadı. Sonrasında da burayı bulduktan sonraki kurulma aşaması var. Burayı kurma fikri ilk aklıma geldiğinde, bunu gözlerim dolarak Volkan’a da anlatmıştım. Dedim ki “Bir fikir geldi aklıma, durduramıyorum. Kalbim büyümeye başladı. Benim İstanbul’a gitmem gerekiyor.” dedim.
Bir ailem var, Next Level daha yeni açılmaya başlamış. Ama aslında en büyük zorluk etrafımdaki beni seven insanlardı. Çevremdeki herkes korkusunu bana aktarmaya başladı. Benim bu süreçteki en büyük savaşım insanların korkusuydu. Çok durdurmak istediler beni. Ve o noktada, çok yalnız hissettim.
Ama o da onların endişesinden ve sevgi kanalından oldu tabi ama son noktada yaktım her şeyi. İstanbul’a geldim, Advayta Bomonti için yer tutuldu. 6-7 kişilik bir yönetim kuruluyla toplantım vardı ve onları burayı kiralamak için ikna etmem gerekiyordu. Hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum.
Özenle giyinmişim, parmaklarımda yüzükler var, hiç onların tarzına uymayan tarzda bir kıyafetleyim. Bir an durup tipime baktım. Yüzüklerimi çıkardım, makyajımı sildim. Onlara göre normalleşeyim istedim. Ve bir gittim, kocaman bir yuvarlak masada iş adamları oturmuşlar. Hepsi yüzüme bakıyor ve beni inceliyorlar. Çünkü belli ki böyle bir tipe alışkın değiller. Bir anlık karşılarında kaldım. Ama sonra heyecanla projeyi anlatmaya başladım.
İlginizi çekebilir: Kendi İşini Kurmak İsteyenlere 7 İlham Verici Soru
Yeliz: Bana “Neye güveniyorsun?” diye sordular
Yoga dünyasında “İnancıma güveniyorum, bunun benim yolum olduğunu, dharmam olduğunu gördüm.” dersin. Ama orada bu dilden anlamazlar. Orada banka hesabının dilinden anlarlar. “Orada neye güveniyorsun?” dediklerinde en büyük kaynağım Advayta Next Level’dı.
İyi ki öyle bir A plus merkez açmışım ki insanlar “Tamam öyle bir merkez açtıysa ve orası tutunduysa, başarılıdır.” dediler. Benim için ilk kaynak oydu.
Her yoga hocası yoga merkezi açmak ister mi bilmiyorum. Çok akıl işi değil. Bence gerçekten hepimizin yapabileceği bir şey de değil. Yoga dünyasında şöyle bir şey var: Giriyoruz, muhteşem büyülü bir dünya burası. Kendine bakmaya başladığın yer, kendini kaybetmeye girdiğin yer de olabiliyor. Yani aynı zamanda çok büyük bir tuzak da var orada.
Burası bir işletme. X yoga stüdyosu da açsan küçücük bir yoga merkezi de açsan buranın bir maddi yanı var. Ayaklarının yere basması gerekiyor. Ama bir de işletmenin ruhundan öte çok özel bir iş yapıyorsun. İkisini birleştirdiğinde ortaya çıkıyor bence bir şeyler.
Bu iki dünyayı bir araya getirmezsen, o iki dünyada adapte olma gücünü kullanmazsan yapamazsın bu işi.
Burcu: Bir yandan yoga eğitmenisin, daha dingin bir yerde… Bir taraftan, kadın girişimci olarak ayakların maddi dünyada yere basıyor. Aynı zamanda da bir annesin. Bu üçünü birden nasıl yönetiyorsun?
Yeliz: Büyük borçların altına girip bir şeylerin altına imzalar atıyorsun. İstediğin sözleşmeyi alamıyorsun. Yoga dünyasından biri gelip diyor ki “Akışa bırak Yeliz. Korkma.” Ama o kadar içi boş ki bu cümlenin böyle bir durumda.
Çünkü akış dediğimiz şey ne? Benim akışım, akışın tersine yüzmekti. Senin akışın kenarda durmak ve suyun akışını seyretmek olabilir. Öbürünün akışı o suda taklalar atmak olabilir. Sana huzur veren şey hangisi? Dinginlik senin için ne? Ben, bütün bu temponun içerisinde dinginliğimi bulabildiğimi biliyorum. Temponun içinde bulabiliyorum ben o dinginliği.
Mesela, kimisi yin yogada rahatlıyor kimisi power yogada rahatlıyor ya. Benim yaşam pratiğim de temponun içerisinde dinginliği bulabilmek. Anneliğe gelirsem annelik suçluluk duygusuyla iç içe olabiliyor. Sürekli seyahat ediyorum, çocuklarla vakit geçirmiyorum. Ankara’da iş, İstanbul’da iş ve evde çocuklar var. Bu üç ayakta ben ne yapabilirim? Bu üç ayak benim hayatım. Bu üçünü ayrıştırmayacağım. Çünkü ayrıştırmadığında hepsi birbirine hizmet etmeye başlıyor. Bomonti, Next Level’a hizmet ediyor. Benim işim ve gücümü bulma halim çocuklarıma hizmet ediyor. Orada o zaman yetişemedim derdi olmuyor.
Kızıma bir gün sordum: “Ne hissediyorsun benim gibi bir annen olduğu için? Zor olmalı. Hayatını var etmeye çalışan bir annen var. “Şunu söyledi, ki bu da değişecektir belki: “Bana ilham oluyorsun.” dedi.
Evet bu söylediği değişebilir, belki sonradan çok öfke duyabilir. Olsun. Ben de anneme çok öfke duydum. Ama anladım sonra. Anlayacak. Onlar benim arkamdaki görünmez meleklerim.
Burcu: Advayta Bomonti’yle birlikte şu an zihninden geçenler neler?
Yeliz: Bu kapıdan girdiğimde benim canımı en çok yakan şey, stüdyonun boş olması olur. Neden? Burası insanlarla canlanacağı için. Mutfakta çalışan insanların kavga etmesi ve aslık üstlük ilişkisiyle birbirini ezmesi olur. Desk ekibinde mutsuz çalışan insanlar olur. İletişim kuramamak olur.
Eğer tüm ekip bir bağ kuramazsa hiçbir şey akmaz gibi geliyor. Ya da eğitmen buraya geldiğinde dersini verir vermez koşturarak gitme ihtiyacı duyarsa gerçekten canım yanar. Yani neyi hedefliyorsun dersen benim hedeflediğim şey bu. İnsanların bu öğrenme alanında sohbet ettiğini görmek, vakit geçirdiklerini ve birbirlerine bir şey kattıklarını izlemek.