RÖPORTAJ: BURCU ERBAŞ
In partnerhip with Wings

Alerjilerimizle yaşamak zorunda değiliz. Genetik olduğuna inandığımız, yaşamımız boyunca bizimle kalacağını düşündüğümüz alerjiler, astım veya gıda intoleransları sandığımızdan daha komplike nedenlerden dolayı kendilerini gösteriyor. Çocukluk yaşlarımızdan itibaren nasıl beslendiğimiz, ne kadar çevresel toksine maruz kaldığımız, ilaç kullanımımız ve en önemlisi “bizi alerjik yapan tetikleyicinin ne olduğunu tam olarak bilmeyişimiz” bizi alerjilerle boğuştuğumuz bir hayata hazırlıyor. Öte yandan alerjiler ne değiştirilemez ne de iyileştirilemez rahatsızlıklardır. Bunun en iyi örneğini kendisinin ve oğlunun yaşamında gösteren Aslıhan Gözdem Kaya, kendi bilgi birikimini ve deneyimlerini aldığı Fonksiyonel Beslenme ve Sağlık, İmmünoloji eğitimlerinden sonra bizler ve danışanları ile paylaşıyor. Instagram hesabı Dengede Hayat ve Kendine İyi Gel adlı kitabıyla alerji, beslenme ve bağırsak florası arasındaki ilişkiyi anlatan, eliminasyon diyetinin nasıl izlenmesi gerektiğinin yol haritasını çizen Kaya ile bir araya gelerek merak ettiğimiz soruları sorduk!


Alerji ve beslenme arasındaki bağlantıyı ilk ne zaman fark ettiniz? Eliminasyon diyeti üzerinde yaptığınız çalışmalara nasıl başladınız? 

Kendimi bildim bileli çok alerjik bir çocuktum. Çilek yiyemezdim; duşa, denize girip çıksam sıcak soğuk farkından parça parça kızarırdım; gözlerim hep hassastı. Mevsim geçişlerinde polene, toza, akara, çimene aklınıza gelen her tetikleyiciye tepki verir, hapşırır, kızarırdım. Yılın 8 ayı saman nezlesi eksik olmazdı. Hatta bir keresinde bir doktorun verdiği antibiyotik yüzünden anafleksik şoka girip kortizon iğnelerine zor yetişmişliğim vardır. İşin trajikomik yanı, bunların doğuştan olduğuna ve ömür boyu bu semptomları baskılayacak ilaçlarla yaşamak zorunda olduğuma inandırıldım. Gittiğim her alerji doktoru başka bir antihistamin ilaç verdi. Alerji testilerinde her sene iğnelerle uğraşır, yeni yeni alerjenlerle tanışırdım. Hiç kimse de bana beslenme yani bağırsak florası ve alerjiler arasındaki bağlantıdan, ömrümün sonuna kadar böyle yaşamanın kaderim olmadığından bahsetmedi.

18 yaşımda İzmir’den ODTÜ’de üniversite eğitimi için ayrılınca bazı şeyler değişmeye başladı. O zamanın bilgilerinde çocuk beslenmesinde çok önemli bir yeri olan sütü, anne ve babamın zoruyla her gün 2 bardak içmek zorundaydım. Ancak evden ayrılınca artık her sabah ve akşam zorla içtiğim süt beslenmemden çıkmış oldu. Öğrenci hayatında kahvaltılar da ayak üstü geçiştirilince peynir ve yoğurt da azaldı. Bugünkü bilgilerimle açıklayabildiğim, bana iyi gelmeyen bu besin grubu hayatımdan çıkınca alerjilerim tamamen geçmese de giderek azalmaya başladı. 

Birkaç yıl sonra bir bahar şenliğinde dayanamayıp bütün paketi bitirdiğim çilekleri yediğimde bedenimden çok ciddi bir alerjik tepki beklerken hiçbir şey olmaması, bedenimin tetikleyicilere verdiği tepkileri unuttuğuna işaretti. 

Yıllar geçti, anne oldum. Oğluma astım sınırında alerji teşhisi kondu. “Alerji genetiktir, anneden geçer.” dendi. Kaç doktor dolaştım, kaç atak geçirdik, kaç Nebülizatör eskittik, kaç hastane gezdik hatırlamıyorum. Kendim için değil bu kez oğlum için “Başka bir yolu olmalı, bir kök sebebi olmalı, başka bir hayat mümkün olmalı.” diye arayışa girdim. O zaman fonksiyonel beslenme ile tanıştım. Fonksiyonel Tıp ve İmmünoloji eğitimleri aldım. İlk olarak oğlumda, “5,5 yaşında kısmi eliminasyon diyeti” (çünkü çocuklarda tam eliminasyon yapılmaz) yaptırarak tüm alerji öyküsünü tetikleyenin buğday alerjisi olduğunu yakaladım. Ondan sonra 3-4 yıl süren bir bağırsak onarım süreciyle birlikle kortizonlara, spreylere veda ettik. 

İkinci eliminasyon deneyimim ise yine bir bahar dönemi başlayan gözlerimdeki konjunktivitin ilaçlara cevap vermemesi nedeniyle, doktorumun önerisiyle oldu. O günden beri sadece kendimde ve ailemde değil, bugüne kadar birlikte çalıştığımız yüzlerce danışanımda da alerji dahil pek çok immun ve otoimmun hastalıkta “eliminasyon diyetinin” tedavinin en büyük parçası olduğuna şahitlik etmekteyim. Kuralına uygun yapıldığında eliminasyon diyeti, şifaya giden başlangıçtır.

Beslenme şeklimiz alerjilerin düzeyini ve semptomlarını, astımın şiddetini ve sıklığını, bağışıklık ve sindirim sistemlerimizi nasıl etkileyebiliyor? Kendini hangi semptomlar ve sağlık problemleri ile gösterebiliyor? 

Hangi yiyeceğin kimde nasıl bir tepki vereceğini genellemek zordur. Hepimizin metabolizması, toksik yükü, hormonal dengesi, bağırsak florası tıpkı parmak izimiz gibi biriciktir. Bu nedenle en sağlıklı bildiğimiz muz, avokado, kemik suyu gibi yiyecekler bile örneğin histamin intoleransı olan birine dokunabilir. Beslenmede hangi yiyeceğin neyi tetiklediğini bulmak için eliminasyon diyeti yaparak bedeni bir süreliğine dinlendirmek, belli besin gruplarına verdiği tepkileri sakinleştirerek sonrasındaki tanıtım süresinde neyin iyi gelmediğini bulmak kritiktir.

Belli besin gruplarına karşı hassasiyeti olanlarda en sık karşılaşılan tepkiler;

  • Hazımsızlık,
  • Şişkinlik,
  • Kabızlık, gaz, diyare,
  • Reflü gibi sindirim sistemi sorunları,
  • Kaşıntı, döküntü, ürtiker ve egzama gibi cilt problemleri,
  • Geniz akıntısı, geniz akıntısına bağlı kronik kuru öksürük, gözlerde kaşıntı, sulanma, saman nezlesi gibi nazal problemlerdir.

Bunların dışında da her tür belirtiyi yakalamak için kişinin öyküsünü dinlemek önemlidir. Bazen rutinimizde çok içselleştirdiğimiz sağlıklı zannettiğimiz alışkanlıklar bile semptomların tetikleyicisi olabiliyor. 

Bedenlerimizin verdiği tepkilerin şiddetini belirleyen 2 unsur vardır; tetikleyici besine ne kadar sık ve ne dozda maruz kaldığımız. Örneğin haftada 1 yediğiniz peynir sıkıntı yaratmazken her sabah yediğiniz peynir bedendeki mukozal salgıları arttırarak geniz akıntınızın temel sebeplerinden biri olabilir. İnsan bedeni muhteşem bir mekanizma, o yüzden resme bütün bakabilmek ve satır aralarını okuyabilmek çok önemli.

Yakın zamanlarda yapılan bir bilimsel araştırmada beyaz ekmek, tereyağı, peynir ve süt içeren bir kahvaltı öğününden sadece 6 saat sonra, bedenimizdeki enflamatuar sitokinlerden olan IL-6’da yüzde 100 artış tespit edilmiş. Bu sadece bir tanesi. Bağışıklık sistemimiz tehlike hissettiğinde -ki bu örnekte gluten ve kazein proteinlerini böyle hissetmiş – savaşa geçerek, onu yok edecek tüm silahlarını yani sitokinlerini kullanmaya başlıyor. Bu uyaranlar sürekli olduğunda ise bir süre sonra kendinden olanla olmayanı ayırt etmekte zorlanıyor ve bağırsak geçirgenliğiyle birlikte otoimmun dediğimiz hastalıklara zemin hazırlanmış oluyor.

Dönemsel veya kronik olarak bir veya birden çok alerjiye, astıma sahip kişiler beslenmelerinde ilk olarak nasıl bir değişime gitmeli? 

Alerjisi ve astımı olan kişilerin öncelikle bedenlerindeki yangınları (enflamasyonları) yatıştıracak antienflamatuar beslenme modeline geçmelerini öneririm. Bu yangınları tetiklediği bilimsel olarak kanıtlanmış gluten, kazein, şeker gibi proenflamatuar besinleri beslenmeden çıkartarak, iyi proteinler, iyi yağlar ve antioksidanlardan zengin bir beslenme ile desteklemeliler. Bir sonraki adım ise “eliminasyon diyeti” ile bedenlerini sakinleştirmeleri ve besin hassasiyetlerini, gıda intoleranslarını belirlemeleri olmalıdır. 

Beslenmede önemli olan 2 konu vardır: Birincisi “doz ve denge”, diğeri ise “renklilik ve çeşitlilik”. Eliminasyon denince herkesin aklına bir sürü şeyden mahrum kalacağımız fikri geliyor. Oysa burada önemli olan bize iyi gelmeyen besinleri eleyip yerine bize iyi gelenleri koymayı öğrenmektir. Bunu yaparken de hep benzer şeyleri yemek değil, yemek repertuvarımızı genişleterek yeni tatlara yeni yiyeceklere açık olmak gerekir. Yapılan araştırmalar, haftada en az 50 farklı sebze ve meyve yemenin enflamasyonları yatıştırmaya yardımcı olduğunu ve bedenlerimizin kendini tamir etmek için ihtiyaç duyduğu antioksidanları sağladığını göstermektedir. Örneğin alerjik kişilerin beslenmesinde, bu antioksidanlardan soğanda ve elmada bolca bulunan “kuersetin”e daha çok yer açmasını öneririm.

Eliminasyon diyeti nedir? Kimler tarafından, neden ve nasıl yapılır? 

Eliminasyon diyeti, en temel şekliyle, vücutta enflamasyona (yani yangınlara) yol açan ve hazmetmesi, tolere edilmesi zor besin gruplarının bir süre beslenmeden çıkartılmasıdır. Bütün kronik hastalıkların kök sebeplerinin bedendeki, ilgili organdaki enflamasyon olduğu göz önünde bulundurulduğunda, eliminasyon yaklaşımının önemi daha rahat ortaya çıkar. Eliminasyon tarzı beslenme şekli pek çok kronik hastalıkta rahatlama sağlamaya yardımcı olur. Çünkü besin hassasiyetleri de bağışıklık sistemimizin bir reaksiyonudur ve vücudumuzda enflamasyona neden olur. Bu durum eğer kronik bir rahatsızlığımız da varsa zorlayıcı olabilir.

Ben “eliminasyon diyeti”ne anne karnı ayarlarına geri dönmek diyorum. En az 21 gün, tercihen 28 gün süreyle uygulanır ve sonra ek gıdaya geçen bebek gibi, 3 gün kuralı ile, beslenmeden çıkartılan besinler teker teker yeniden vücuda tanıtılarak, hassasiyet ve intolerans yaratan besin veya besinler tespit edilmeye çalışılır. Doktorunuz size özel belirlediği programda süreyi uzatmaya ihtiyaç duyabilir.

İsminde diyet kelimesi geçmesine rağmen bir kilo verme programı değildir. Beslenmenin kısıtlanması sebebiyle uzun süreli yapılması tavsiye edilmez. Neticesinde ödem ve toksin atılacağı için bir miktar kilo verilebilir ama amacı bu değildir.

Hamile ve çocukların tam eliminasyon diyeti yapması tavsiye edilmez. Doktorları gerekli görürse kendi kontrolünde, kısmi olarak, içeriğini kişiye özel belirleyerek yaptırabilir.

Eliminasyon diyeti gıda alerjilerini tespit etmede bir tür tanı aracı görevi de görebiliyor mu? 

Besinlere karşı bedenlerimizin verdiği tepkiler üçe ayrılır:

  • “Besin alerjileri”, alerjiyi tetikleyen yiyeceğin yenmesinden hemen sonra ortaya çıkar. Beden antikor üreterek tepki verir. Yüzde, dilde, boğazda şişlik, zor nefes alma, kızarma, kabarma, kaşınma gibi tepkiler oluşabilir. 
  • Belli bir yiyeceğin yenmesinden saatler ve bazen günler sonra ortaya çıkan rahatsızlıklara ise “besin hassasiyeti” denir. Genellikle gastrointestinal sistemdeki dengesizlikler nedeniyle ortaya çıktığı düşünülmektedir.
  • “Besin intoleransları” ise, besinlerin içeriğindeki bazı kimyasallara (örneğin histamin veya MSG gibi) karşı verilen tepki olarak değerlendirilmektedir. Bazen bir enzim eksikliğinde de ortaya çıkabilir. Örneğin süt ürünlerini sindirmek için gerekli olan laktaz enzimi gibi. Beden bu durumda antikor üretmez.

Eliminasyon diyeti, besin alerjisi, besin hassasiyeti veya besin intoleransı yaratan yiyecekleri bulmamıza yardımcı olur. Tıbbi testlerle birlikte desteklendiğinde yol haritamızı çizmemizde kolaylık sağlar.

Çoğu gıda alerjisinin temelinde ne yatıyor? Günümüzde neden özellikle çocukların büyük bir kısmında çeşitli alerjiler görülüyor? Bu yaygınlaşmanın arkasında ne yatıyor? 

Besinlere verdiğimiz bu tepkileri fark edemeden sürekli yemeye devam edersek uzun dönemde daha fazla hassasiyete sahip olabiliriz. Bedenimizde hassasiyet yaratan yiyecekleri yemeye devam ettikçe sindirim ve emilim sıkıntıları yaşamaya başlarız. Bağışıklık sistemimiz zayıfladığında ise besin hassasiyetlerimiz ve alerjik tepkilerimiz artar.

Çocuklarda artan alerjilerin temelinde mikrobiyatalarını etkileyen şu unsurlar olabilir:

  • Doğum şekli (Normal-Sezaryen),
  • İlk 1000 gün dediğimiz erken çocukluk dönemi beslenmesi (Ne kadar süre anne sütü aldı),
  • Antibiyotik ve Non Steroid Anti Enflamatuar ilaçların (ateş düşürücü, ağrı kesici) ne sıklıkta kullanıldığı,
  • Toksin maruziyeti (Hava, kozmetik, deterjanlar, tarım ilaçları, ağır metal yükü),
  • Kötü karbonhidratlardan, rafine şekerlerden, renklilik ve çeşitlilikten uzak bir beslenme şekli.

Çocuklarda gıda alerjisi veya intoleransı gelişmemesi için ebeveynler özellikle neye dikkat etmeli? Çocukların diyetlerinde bulundurulmaması gereken gıdalar var mı? 

Tüm faktörleri elesek bile bugünün çocuklarında tek tip beslenme gözlemliyorum. Hem evlerde daha az pişen tencere yemekleri, artan dışarıda yemek kültürü (ağırlıklı olarak fast food) hem de okul menülerinde olan rafine karbonhidrat yüklü menüler en büyük tetikleyicilerden biri. Ağacı yaşken eğmek istiyorsak, değişime ve dönüşüme evlerimizden ve her gün çatalımıza ne taktığımızdan başlamak zorundayız. Sağlık mutfakta başlar.

İlk adım olarak eve hazır, paketli ve işlenmiş gıda almayı kesmek, çocukların sevdiği tatların sağlıklı versiyonlarını kendi mutfaklarımızda yapmaya çalışmak, kaçamakları haftanın/ayın belli bir günüyle sınırlamakla başlanabilir. Daha çok tencere yemeği pişirmek, kalorileri değil ama tabaklarımızdaki renkleri saymaya başlamak, sağlıklı yağlardan, rengarenk sebze ve meyvelerden ve iyi proteinlerden zengin menüler yaparak, “beslenmeyi oyunlaştırmak ve karın doyurmaktan hücrelerimizi beslemeye” değiştirmek gerekir. Hep aynı şeyleri yapmaya devam ederek farklı sonuçlar almayı beklememeyiz. Bir yerden başlamak zorundayız.

Alerjilerin hatta astımın şiddetli semptomlarının doğru bir beslenme planı izleyerek tamamen iyileşmesi mümkün mü? 

Başka bir hayat mümkün!

İlaçlara bağımlı yaşamadan, hastalıklarımızı tersine döndürmek veya yavaşlatmak, yaşımızın en iyi versiyonu olarak, sağlıkla yaş almak, doğru bir hayat tarzıyla mümkün. Beslenme bulmacanın en büyük parçası olsa da hareket eden bir yaşam tarzıyla, stresimizi yönetmeyi öğrenerek, iyi uykuya ve ruhumuzu besleyen doyurucu ilişkilere önem ve öncelik vererek daha iyi bir hayat sürmek mümkün.

Hepimizin yolculuğu biricik, nevi şahsına münhasır. Kimimizin yolu daha uzun, kimimizin durakları fazla ama tünelin sonunda her zaman bir ışık var. Yeter ki aklımıza alalım, sabredelim ve azmedelim. 


Yenilenen Wings ile hayatınıza değer katmaya, alışveriş keyfini ayrıcalıklara dönüştürmeye hazır mısınız? Siz de Wings’in ayrıcalıklı dünyasına katılmak ve size özel programlarını incelemek için link üzerinden başvurunuzu yapabilirsiniz! 

 





BLOOM SHOP