Dünyaca ünlü Vietnamlı Budist bir keşiş ve barış aktivisti olan Thich Nhat Hanh çoğu zaman “arzu” ile “sevgi”yi karıştırdığımızdan bahsediyor.
Ve şöyle devam ediyor: “Yalnızlık seksüel aktivite ile giderilemez. Seks yaparak kendinizi iyileştiremezsiniz. Önce kendinizle rahat olmayı ve evinizi kendi içinizde kurmayı öğrenmelisiniz. Tinsel bir yolunuz olduğunda, bir eviniz de olur. Ancak kendi günlük yaşamınızın zorluklarıyla ve duygularınızla başa çıkabilmeyi öğrendiğinizde, bir başkasına sunabilecek bir şeyiniz olur. O bir başkası da aynı şeyi yapmalıdır. Çiftler önce kendi kendileri iyileşmelidir ki kendileriyle müsterih olsunlar; ancak o zaman birbirleri için ev olabilirler. Aksi halde fiziksel yakınlıkla paylaşabileceğimiz tek şey, ıstırap ve yalnızlığımız olacaktır.”
Thich Nhat Hanh aynı zamanda bir başkasını sevmenin kriterinin önce kendini sevmek olduğunu da söylüyor. Kendi içimizdeki savaşlar, yıkımlar, zelzeleler sonlanmadan hakkıyla, zarar vermeden sevemiyoruz bir başkasını da. Kendi içimizde huzur ve barışı sağlamadan, hiç kimse için huzur ve barış dolu bir yuva kuramıyoruz. Kendimizi önemsemeden bir başkasını istesek de önemsemiyoruz.
Modern hayatta genellikle acıların etrafından yol yapmayı, onlara dokunmamayı, yaraları deşmemeyi öğreniyoruz.
Kendi içimizi bilip tanımadığımız için de söylenmemiş sözler ve incinmiş kalplerle dolu ilişkiler kuruyoruz. İnsan psikolojisi acıdan kaçmak üzere programlı. Bu yüzden hayatımızın büyük bir bölümü inkar içinde geçiyor. İnkar ettiğimiz, bastırdığımız, görmezden geldiğimiz sürece yaralarımız iyileşmiyor, aksine içimizde büyüyor, güçleniyor, palazlanıyorlar.
Oysa hepimiz, istisnasız hepimiz duygusal anlamda yara bere içindeyiz. Yara iyileşmedikçe de ara ara açılıp kanamaya, iltihaplanmaya ve bize rahatsızlık vermeye devam ediyor. Onları iyileştirmedikçe bünyemizdeki irili ufaklı iltihaplarla sağlam durmaya çalışıyoruz. Oysa bu mümkün değil.
Biz sağlam durduğumuzu zannederken bir yerden bünye fire veriyor.
İyileştirmediğimiz iç alemimiz yüzünden hasta bir toplum ortaya çıkıyor. Ancak acıyı hijyenik bir ortamda ameliyat masasına yatırıp, onu boydan boya yarıp iltihabını aldıktan sonra sağlam bir dikiş attıktan sonra iyileşebiliyoruz… Yogada bu sürece “karma yakmak” deniyor.
“Karma yakmak” yani iyileşmek yoga uygulamaları sonucunda kendiliğinden olduğu gibi, iç gözlem ve öz farkındalık ile bu süreç hızlandırılabiliyor. Tüm kadim öğretiler aslında özlerinde bu iyileşme yolunu gösteriyorlar. Her biri ayrı birer yol gibi görünse ve farklı ritüelleri olsa da özde sinir sistemini boşaltmak ve zihinsel, bedensel ve ruhsal anlamda bütünlük sağlamak esasına dayanıyorlar.
Thich Nhat Hanh, Gerçek Sevgi’nin dört elementi olduğundan bahsediyor.
Bunların ilki, iyilik. Sevdiğin insanı anlayabilmek ve onun mutluluğunu istemek. İkincisi merhamet, şefkat. Sevdiğin kişinin acısını dindirebilmek. Ona merhem olabilmek. Üçüncüsü neşe. Sevdiğin kişiyle eğlenebilmek. Onu neşelendirebilmek. Dördüncüsü ise özgürlük. Sevdiğin insana alan tanımak, onu özgür kılmak.
Bir başkasını bu şekilde sevebilmek için önce kendimize iyi davranmalı, kendi acılarımızı dindirmenin yollarını arayıp bulmalı, içimizde kilitli kalmış neşeyi dışarı çıkarmalı ve kendimizi özgürleştirmeliyiz. Sizce de öyle değil mi?
Siz de sadece Jay Shetty’nin dediği gibi, sadece masaj ve tatillerle değil; aynı zamanda da alışkanlıklarınızı ve zihniyetinizi değiştirerek ve geçmişinizi iyileştirerek, toksik düşüncelerden, insanlardan ve mekanlardan uzaklaşarak; kelimenin tam anlamıyla iyileşme ve kendini sevme yoluna girmek istiyorsanız kadim öğretiler size ışık tutacaktır.
Yolunuz açık olsun!