Elimdeki kitabı büyük bir merakla okuyorum. Nörolojik sorunlar nedeniyle his kaybına uğrayan ve uzuvlarını algılayamayan hastaların, hızla kendi vücutlarına yabancılaştıklarından bahsediliyor. Bu hastalar, hareket ettiremedikleri kolu ya da bacağı artık kendilerinden görmüyor, başkasının kolu ya da bacağı gibi algılıyor, hatta ondan “kurtulmak” istiyorlarmış. Başka bir bölümde ise protez kullananların zamanla protezi nasıl vücutlarının bir parçası olarak görmeye başladıklarından bahsediliyor. Demeki ki vücut onu algılayabildiğimiz, hissedebildiğimiz, hareket ettirebildiğimiz oranda bizim vücudumuz oluyor. Açlığı, tokluğu, nefesi, nabzı, ağrıyı, kası, kastaki yanmayı hissedip anlamlandırabildiğimiz oranda vücudumuzla bir oluyoruz. Ve hiç kuşkusuz ancak vücudumuzla bir olabildiğimiz oranda kendimiz için en doğru ve en sağlıklı kararları alabiliyoruz. Kendi kendinin doktoru olmak derken de işte tam olarak bundan bahsediyorum. Vücudumuzu tanımak, onun dilinden anlamak, onunla bir olmayı öğrenmek zorundayız.
Yüz rengi, tırnak rengi, idrar rengi
Ben bu üçlüye çok dikkat ederim. Bir bakışta sağlık durumunuz hakkında size bilgi verirler. Örneğin, idrar renginin açık sarı olması beklenir. Daha koyu renkler vücudun susuz kalmış olma ihtimaline işaret eder. Özellikle sabah idrarının rengi bu açıdan önemli bir göstergedir. Bol su içiyor olmanıza rağmen idrarınızın rengi koyuysa böbreklerde bir sorun olma ihtimali yüksektir.
Ben bir de spor sonrası idrar rengine çok dikkat ederim. Renk çok koyuysa idrarda kan olma ihtimali yüksektir. Kas dokusu spor sırasında aşırı hasara uğramış olabilir. Gözle görülemeyecek kadar küçük hasarlardır bunlar fakat kas dokusundan miyoglobin ve demir kaçaklarına yol açarlar. Bu durumun sık tekrarı, sporda aşırıya kaçtığınızın önemli bir göstergesidir.
Tırnaklarda beyaz lekeler benim için vitamin ve mineral eksikliğinin göstergesidir. Tırnaklarımda lekelenme varsa büyük olasılıkla kilo vermek için kalori kesintisine gitmişimdir ve yeteri kadar iyi beslenmiyorumdur.
Soluk, sarımtırak, renksiz bir yüz de bir yerlerde bir eksiklik olduğuna işaret eder. Belki vitamin ya da mineral, belki de uyku. Benim tecrübeme göre üç şey yüz rengini hemen canlandırır: yatmadan önce düzenli yüz temizliği, erken uyku ve vitamin, mineral, lif zengini besinler. Bu üçlünün yerini hiç bir makyaj malzemesi bence tutmaz, tutamaz.
Kan şekeri
Vücut bir miktar şekerin kanda hep dolaşım halinde olmasını ister. Çünkü başta beyin ve alyuvarlar olmak üzere birçok doku ve organ kandaki şekerle beslenir. Kan şekeriniz düştüğünde kendinizi halsiz hissedersiniz. Bu halsizliğe çoğu zaman açlık ve nefes darlığı hisleri ile geçici görme bozukluğu da eşlik eder.
Eskiden güzel olmak için zayıf olmak gerektiğine inanır, zayıf kalmak için günü hiç bir şey yemeden geçirmenin yollarına bakardım. Bu yıllarda kan şekerim birden bire o kadar çok düşerdi ki sokakta bir yere oturup dinlenmek ve bir şeyler yemek zorunda kalırdım. Kan şekeri bu denli düştüğünde saf şeker tüketmek fayda etmez.
Diyelim ki kan şekeriniz düştü ve bir porsiyon baklava yediniz. Baklava kandaki şeker miktarını birden bire o kadar çok yükseltir ki vücudun ince ayar yapmakta zorlanıp aşırı miktarda insülin salgılama olasılığı artar. Kan şekeri yeniden sert bir düşüş gösterir. Başa döneriz. Kan şekerini saf şekerle değil lif zengini karbonhidratlarla desteklemek gerekir.
Kan şekerimin dengeli seyri benim için sağlığın ve sağlıklı beslenmenin en önemli göstergeleriden biridir. Tükettiğim karbonhidratın lifle sarmalanmış olmasına, miktarına ve öğün sıklığına çok dikkat ederim.
Nabız, nefes, tansiyon
Her hafta 60 kilometre koştuğum bir kış dönemi. Günde yedi, sekiz saat uyuyor olmama rağmen sabahları yine de yorgun kalkıyorum. İki basamak merdiven çıktığımda, sanki o kilometreleri koşan ben değilmişim gibi, nefes nefeseyim. Nabzım otururken bile hızlı ve sert atıyor. Güm, güm güm!
Koşmak ise bir işkenceye dönüşmüş. Eskiden 140’ın üzerini görmeyen nabzım aynı parkurda, aynı tempoda koşarken şimdi 150’nin altına inmiyor. En sonunda dayanamıyor ve doktora gitmeye karar veriyorum. Tahlil sonuçları çıkıyor. Demirim eksikmiş. Hem de ciddi boyutta. Kalbim vücuda oksijen yetiştirme telaşıyla hızlı atıyormuş. Sert nabız ise yüksek tansiyonun işaretiymiş. Hemen demir tedavisine başladık.
Ben nabız, nefes ve tansiyon arasındaki dengeye çok dikkat ederim. Yatakta yatmış dinlenirken, yürürken ya da belirli bir tempoda koşarken nabız sıklığının ve şiddetinin ne mertebelerde olması gerektiğini üç aşağı beş yukarı bilir, sapmaları hemen kafamın bir köşesine not ederim.
Ağrıların dili
Vücudumu dinleye dinleye zamanla ağrıları birbirinden ayırt etmesini öğrendim. Kas ağrısı, kemik ağrısı, diz ağrısı, tendon ağrısı, iç organ ağrısı, hepsi birbirinden farklıdır. Bazı ağrı kalıcı, bazı ağrı geçicidir. Tendon ağrısı örneğin, kolay kolay geçmez. Sabırlı olmak gerekir. Diz kapağımın üzerinde bir ağrı varsa bilirim ki sorun dizimde değil uzun süredir esnetmeyi ihmal ettiğim bacak kaslarımdadır. Kaval kemiğim sızlıyorsa kilometreler bacaklarımı biraz fazla yıpratmış demektir, daha az koşar, daha fazla dinlenirim.
Ağrıların dilinden anlamayı çok önemserim. Başka türlü Ironman 70.3 gibi zor bir triatlon yarışına iki sene üst üste hiç sakatlanmadan hazırlanıp; 1,9 km yüzme, 90 km bisiklet ve 21 km koşu etaplarımdan oluşan bu yarışı iki sene üst üste hiç sakatlanmadan tamamlayamazdım.
Vücudunuzu sahiplenin. Tıpkı işinizi, evinizi, hayatınızı sahiplendiğiniz gibi. Vücudunuzu tanıyın. Bir arkadaşı, bir dostu tanımaya çalıştığınız gibi. Çünkü vücudunuz bu hayat yolculuğundaki biricik yol arkadaşınızdır.
Hepinize sporlu ve sağlıklı günler dilerim.