Erkekler, mutluluk, özgüven, sevgi, cinsellik üzerine tavsiyelerimi, hayatı ve kendini sorgulayan akıllı kadınlar için yazdım.
Erkekleri kendinizi gördüğünüz gibi görün.
Erkekler kadınlardan ne daha akıllı, ne daha bilgili, ne daha becerikli, ne de daha olgundurlar. En az bizim kadar iyi ev işi yapıp, en az bizim kadar iyi ebeveynlik yapabilecek yetenektedirler. Akıllı erkekler de, tıpkı akıllı kadınlar gibi, zaman zaman bir omuza başlarını yaslayıp, sevilip, öpülmeyi isterler. Onlar ne hayatlarımızın içini dolduracak bir kurtarıcı, ne sevilmeye değer olduğumuzu dünyaya haykıracak birer prenstirler.
Kadın ve erkeği insan olarak birbirine yaklaştıran ortak paydalar, onları kadın ve erkek olarak ayrıştıran özelliklerden kat ve kat daha fazladır. Erkek hepsinden önce bir insandır.
Kendinize ait bir dünyanız olsun.
Uğraşılarla dolu zengin bir iç dünya inşa edin kendinize. Sorumluluk ve zorunluluklarınızdan ayrı, sadece yapmaktan zevk aldığınız faaliyetlerle dolu, özgür ve üretken olduğunuz bir dünya.
Daha hızlı bir koşucu olmaya karar verdiğimde kırk yaşındaydım. Günlerce, aylarca hiç durmadan çalıştım. Bir zaman sonra işin içine yüzme ve bisikleti de kattım. Tam üç buçuk sene sonra, kırk dakika koşmayı gözünde büyüten bir koşu severden, beş buçuk saatte 1,9 kilometre yüzüp, 90 kilometre bisiklete binip, 21 kilometre koşan bir triatlete dönüştüm. Vücuduma bakmayı, onunla bir olmayı, hissetmeyi, hissederek yaşamayı, yılmamayı, pes etmemeyi, mücadele etmeyi öğrendim bu üç buçuk sene boyunca. Kadınlarla yarıştım, erkeklerle yarıştım. Kolumda kocaman bir koşu saati, at kuyruğu yapılmış saçlar, rimelsiz gözler, ayağımda spor ayakkabılarla umurumda olmadı dünya. Her adımda geleceğe, hayallerime, umuda doğru koştum.
Uğraşılar kişiliğinizin birer yansımasıdır, size kim olduğunuzu anlatırlar. Sizi dengeye oturtur, sizi besler, sizi hayata bağlarlar. Maddi getirisi olmayan faaliyetlerin değersizleştirildiği bu dünyada, sizi umuda doğru koşturan uğraşılarınıza sıkı sıkı sarılın.
Sevmeyi öğrenin.
Yıllar önce boynumun bükük olduğunu gören babam, “Sevgiyi bir erkekten gelen sevgiyle sınırlama kızım.” dedi bana. “Etrafında çok sevgi var senin.” O zamanlar babamın ne demek istediğini anlayamadım. Sonra bir gün, akşam yemeğinde ne yiyeceğimi kara kara düşünürken, sadece evimi değil beni de derleyip toplayan Selma’nın özenle pişirip ocağın üzerine bıraktığı yemekte gördüm sevgiyi. O zaman anlamaya başladım babamın ne demek istediğini. Yavaş yavaş öğrenmeye başladım sevgiyi fark edip görmeyi, esastan sevmeyi, esastan sevilmeyi.
Sevgi, yanınızdakinin olduğu, olmak istediği, olması gerektiği gibi var olmasına izin vermektir. Onu özgür bırakmaktır. Onun dallanıp budaklanıp yeşermesini istemektir. Bazen kelimeleri kendinize saklayıp susmak, bazen varlığınızın ona ağır geldiğini anlayıp sessizce onun yanından uzaklaşıp gitmektir sevgi. Sevmek bir eylemdir. Sevgi bir seçimdir. Ben böyle tanımlarım sevgiyi.
Sevgi, dokunduğu her şeyi güzelleştirdiği gibi tensel birliktelikleri de güzelleştirir. Fakat tensel çekimleri sevgiyle bir tutmamak gerekir. Var oluşunuzu cinsel çekicilik üzerinden tanımlamaktan ziyade size ait o dünyanın zenginlikleri üzerinden tanımladığınızda sevgiyi bulmanız ve yaşatmanız kolaylaşır.
Sevilmemeyi de öğrenin.
İş yerinde, zor kararların alındığı, çalkantılı bir dönem. Şirket yönetiminin aldığı sert kararları desteklediğim için arkadaşlar bana kızgın, bazıları selamı kesmiş, bazıları bir daha hiç geri dönmemecesine yanımdan kalkıp gitmiş. Benim de onlara katılmamı, kararların karşısında olmamı istiyorlar. Fakat ben bunu yapamıyorum, arkadaşlar için doğru bildiğim yoldan sapamıyorum. Aklımı, sağ duyumu, doğrularımı hiçe sayamıyorum. Hayatımda ilk kez dışlanmayı, yalnız kalmayı seçiyor; sevilmemeyi kabul ediyor, sevilmemeyi göze alıyorum.
Kendi gündeminizi, önceliklerinizi, doğrularınızı yaşamakta kararlıysanız suçlanmayı, dışlanmayı, yalnız kalmayı, sevilmemeyi öğrenmek ve cesur olmak zorundasınız.
Hislerinize güvenin.
Önemli kararlar sakin düşünebilmeyi gerektirir. Gözlerimden kızgın alevler fışkırarak aldığım kararların ben pek bir faydasını görmedim. Kırgınlıkları, kızgınlıkları, intikam duygularını bir kenara koyun. Çünkü geçmişten öç alma duygularıyla gelecek inşa edilmez, ben edilebildiğini görmedim. Bir şeyleri sonlandıracaksanız, bunu sıkıntıdan kaçma telaşıyla değil daha iyisini hayal edebilmenin sakinliği ile yapın.
Ve hislerinize güvenin. Bilinçaltı; tecrübeleri, anıları, duyguları, algıladığınızı bile fark etmediğiniz duyuları alır, süzgecinden geçirir, bir araya getirir, harmanlar ve bir karara varır. O karara mutlaka kulak verin.