Varoluşun başından itibaren, insanlık doğa ile etkileşim içerisinde olmuştur. Çağ değişimleri, sanayi ve teknoloji devrimleri gibi toplumları yeniden şekillendiren, ihtiyaçlarında farklılaşmaya yol açan dönemlerde dahi insanlar doğa ile bağlarını koparmamanın yolunu bulmuşlardır. Bu arayışın nedeni açık değil mi sizce de; bizler doğanın bir parçasıyız! Aynı zamanda doğal (“biyolojik”) varlıklarız.
Doğallımızdan uzaklaşmak…
Doğal olduğumuzu nasıl unutabiliriz? Bedenimiz ve zihnimiz biyolojik bir yapıya sahip. Yaşam kaynaklarımız ise tümüyle kimyasal etkileşimler ile yürütülüyor. Mekanik görünümümüzün ardında muazzam bir doğallık varken, doğadan ve doğanın bir parçası olduğumuz gerçeğinden nasıl uzaklaşabiliyoruz?
Doğanın olumlu etkileri: İnsan psikolojisini anlamak
İnsan yapımı çevrelerden ziyade doğa; stresi azaltır, duygu durumunu iyileştirir ve zihinsel performansı arttırır. Doğanın insan psikolojisi üzerindeki etkisini araştırmaya yönelik yapılan bazı bilimsel çalışmalar, doğa manzarasına sahip hastane odalarında kalan hastaların, bina ya da duvar manzarasına sahip odalarda kalan hastalara kıyasla daha hızlı iyileştiklerini ortaya koymuştur. Benzer şekilde doğa fotoğraflarına bakan kişiler hem kısa hem de uzun vadede daha olumlu duygular deneyimlediklerini belirtmişlerdir. Bu sonuçları farklı şekillerde açıklayabiliriz tabi!
Sapiens’in homo sapiens’e evrilme süreci
Evrimsel süreçte doğayı kullanarak hayatta kalmayı öğrenmiş olan biz insanların (psikoevrimsel teori), doğada huzur bulması gayet mantıklı aslında değil mi? Sapiens’ten homo sapiens’e evrilme sürecimizde, atalarımızın taş devrinin ya da savaşların zorlu şartlarında doğanın bir parçası olarak yaşamını sürdürmesi hatta bu şartları belli bir oranda lehine çevirmesi, bizim genlerimizde var. Bu evrimin içinde barındırdığı hayatta kalma ve yeniden üretim süreçleri, bireylerin doğal ortamlarda olumlu ve yapıcı tepkiler vermesine, dolayısı ile bilişsel performansın artmasına yol açıyor.
Olası açıklamalardan biri de sosyal ve mesleki istekler ile dolu olan insan yapımı çevrelerden oluşan yaşam alanlarında yorulan zihnin, doğada dikkatini yeniden yapılandırabilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Günlük yaşam alanımızdan çok daha farklı olan doğa, dikkatimizi yeniden yönlendirerek zihinsel depolarımızı şarj ediyor!
Topraktaki bakteri ve mutluluğumuz arasındaki ilişki nedir?
Doğal varlıklar olduğumuzdan bahsedip, doğanın kendisinin bizim doğamıza dokunmasından bahsetmemek olmaz değil mi? Biyopsikolojik bir keşfe göre, genellikle toprakta bulunan bir bakteri bizleri mutlu ediyor. Bu bakterinin vücut tarafından emilimi, güçlü duyusal tepkilere yol açıyor. Duyularımızın böyle istendik bir şekilde uyarılması, serotonin salgılamamıza sebep oluyor veeee kendimizi mutlu hissediyoruz! Aslında beyin kendini ait olduğu yerde hissediyor. Doğal bir yapı olarak doğada olmak mutlu ediyor beyni…!
Döngüsel doğa mutluluğu nedir?
Doğa bizi çağırıyor, doğa genlerimize kodlanmış. Arkanıza yaslanıp düşünün; şimdi vereceğim bilgi dikkatinizi çekecek! Daha çok doğa fotoğrafı çekmeyi severiz, deniz görünce heyecanlanırız, hatta denize yakın olabilmek için yazı iple çekeriz, yağmurun yüzümüzü ıslatmasını isteriz, kışın her yerin bembeyaz olmasını izleriz, ağaçların onlarca renk değiştirmesine bayılırız… Nefesimiz daha derin doğada, son nefesimizden sonra bizi kucaklayan da yine doğa… Özümüzde biz doğalız ve doğa her yerde.
Doğada yaptığımız egzersiz, meditasyon ya da kamp gibi aktiviteler bizi pek çok yönden olumlu etkiler. Yaşamı dinlememiz, farkındalık kazanmamız, düşünmemiz, hissetmemiz ve sınırlarımızı keşfetmemiz yolunda bize ışık tutar. Doğada mutlu oldukça doğaya saygı gösteririz; saygı gördükçe doğa güçlenir ve biz bu güçlü doğanın bir parçası olarak her yönden sağlam köklerle tutunuruz yaşama!