Sonbaharın yaklaşmasıyla günlerimiz belki daha az güneş ışığı ama kesinlikle daha çok beyaz perde ile geçecek! En iyi filmlerin vizyona girdiği bu dönem aynı zamanda film festivalleri sezonunu da başlatıyor. Ana akımdan bir tık uzakta ama sinema severlerin kalbine çok yakın olan filmler eleştirmenler tarafından izleniyor, yorumlanıyor ya el üzerinde tutuluyor ya da acımasızca eleştiriliyor. Ünlü yönetmenlerin, yenilikçi film stüdyolarının, yerli ve yabancı prodüksiyonların elinden çıkan filmler ilk olarak Cannes Film Festivali sınavından geçti. Şimdi ise sırada Oscarlar, bağımsız filmlerin yarıştığı Sundance ve Berlin Film Festivali var. Çarpıcı konuları ve zengin görsel dünyaları ile festival konuşmalarında adları sıklıkla anılan ve eleştirmenlerden tam not alan yeni filmler herkesin kaçırılmaması gerekenler listesine girmeli!
Tár
Başrolünde film festivallerinin en sevilen yüzlerinden Cate Blanchett’ın olduğu Tár; dünyanın en iyisi olarak gösterilen Alman orkestrasının ilk kadın orkestra şefi olmayı başaran Lydie Tár’ın gri alanlarla dolu hayat hikayesini anlatıyor. Eleştirmenlere göre yönetmen ve senarist Todd Field büyüleyici bir karakter çalışması sunuyor, Blanchett ise üstün bir performans gösteriyor. 7 Ekim’de vizyona girecek.
Aftersun
Bir kısmı Türkiye’de; Ege’nin sahil kasabalarında geçen Aftersun boşanmış bir ailede, baba ve kızın yaptıkları eski bir tatilin hatıralarını su yüzüne çıkarıyor. Son zamanlarda çıkardıkları başarılı filmler ile günümüzün en sevilen bağımsız film prodüksiyon şirketlerinden biri olan A24’ün en son filmi Aftersun’ın başrolünde Normal People ile üne kavuşmuş Paul Mescal yer alıyor. Yönetmen Charlotte Wells seneler sonra babası ile yeniden bağ kurmaya çalışan bir kız ve kayıp bir babanın dinamiğini çok iyi yansıtması ile Cannes Film Festivali’nde övgü ile bahsedildi. 18 Kasım’da vizyona girecek.
The Banshees of Inisherin
Bir kara komedi olan The Banshees of Inisherin festival döneminden elinde ödüllerle dönmesi beklenen filmlerin başında geliyor. İrlanda’da uzak bir kasabada, 1923 İç Savaş’ı sırasında geçen film yaşam boyu arkadaş olan ama bilinmeyen bir nedenden ötürü taraflardan bir tanesinin artık arkadaş olmak istemediği trajikomik bir dönemi anlatıyor. Seneler önce beraber In Bruges filminde yer alan başarılı oyuncular Colin Farrell ve Brendan Gleeson’ı yeniden bir araya getiren filmin yönetmenliğini Martin McDonagh üstleniyor. 21 Ekim’de vizyona girecek.
Kurak Günler
Yönetmen Emin Alper’in küçük bir kasabada yaşanmış bir cinayeti ve hemen sonrasında başlatılan polis soruşturmasının etrafını saran siyasi çatışmaları işleyen filmi Kurak Günler; Cannes, Melbourne, Chicago gibi önemli festivallerden övgüler ile ayrıldı. Başrollerinde Selahattin Paşalı ve Ekin Koç’un olduğu film izleyici yavaş yavaş içine çeken, akıllardan kolaylıkla çıkmayacak bir psikolojik gerilim olarak bahsediliyor. 25 Kasım 2022’de vizyona girecek.
The Fabelmans
Ünlü yönetmen Steven Spielberg’ün en yeni filmi The Fabelmans gösterildiği Venedik Film Festivali’nden sonra Oscarlardaki en güçlü aday olarak görülüyor. Yönetmenin en kişisel filmi olan The Fabelmans odağına kendi çocukluğunu, yönetmen olmak için duyduğu arzuyu, aile dinamiklerini koyuyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada geçen filmin başrollerinde Gabriel LaBelle, Paul Dano ve Michelle Williams yer alıyor. Film 25 Kasım’da vizyona girecek.
Women Talking
Ünlü yazar Miriam Toews’un kitabından yönetmen ve senarist Sarah Polley tarafından uyarlanan Women Talking küçük dini bir dünyanın içine sıkışıp kalmış, sistemik şekilde tacize uğrayan bir grup kadının hikayesini anlatıyor. Erkekler uzaktayken bir araya gelerek uğradıkları taciz karşısında ne yapmaları gerektiğini konuşan kadınları Jessie Buckley, Rooney Mara, Claire Foy, Frances McDormand gibi başarılı oyuncular canlandırıyor. Film günümüzde de süregelen ataerkil düzen, travma ve kadın olmakla gelen bir dizi sorumluluğu ele alış biçimi ile eleştirmenler tarafından “mükemmel” olarak tanımlanıyor. 17 Mart 2023’de vizyona girmesi bekleniyor.
White Noise
Sinemanın en cool çifti Noah Baumbach ve Greta Gerwig, Frances Ha’dan sonra White Noise filminde yeniden bir arada! Başrollerinde Gerwig ve Adam Driver’ın bulunduğu film 6 kişilik kalabalık bir ailenin belirsizlikler ve tehlikeler ile dolu distopik bir dış dünyada duydukları yoğun ölüm korkusu ile başa çıkmaya çalışmalarını konu alıyor. Venedik Film Festivali’nden ödül ile ayrılan White Noise bir Netflix yapımı. Vizyon tarihi ise henüz belli değil.
The Whale
A24’ün festival sezonundaki bir diğer yıldız oyuncusu başrolünde Brendan Fraser ve Sadie Sinsin olduğu, Darren Aronofsky’nin yönettiği The Whale filmi oluyor. Herkesten uzakta, yalnız başına yaşayan ve ağır obezite ile mücadele eden bir İngilizce öğretmeninin uzak düştüğü kızı ile yeniden bağ kurmaya çalışmasını konu alıyor Fraser’ın film için geçirdiği fiziksel dönüşüm ve başarılı oyunculuğu eleştirmenler tarafından kariyerinin en tepe noktası olarak bahsediliyor. Venedik Film Festivali’nde ise Fraser 6 dakika boyunca ayakta alkışlandı. Film 9 Aralık’ta vizyona girecek.
Blonde
Film festivalleri kadar popüler kültürde de adı bolca geçen Blonde başarısı ve güzelliği kadar trajik hayatı ile dünyanın en ünlü kadın oyuncusu olmuş Marilyn Monroe’nun hayatına gerçekçi bir perspektif getirmeyi amaçlıyor. Bir Netflix yapımı olan Blonde’da Monroe’yu Cannes Film Festivali’nde dakikalarca ayakta alışlanan Ana de Armas canlandırıyor. Filmin Monroe’yu konu alan diğer filmlerden daha farklı olup olmayacağı, ünlü oyuncunun ataerkil dünyada yaşadığı baskı, taciz ve ayrımcılığın yansıtılıp yansıtılmadığı ise merak konusu. Film 23 Eylül’de Netflix’te yayınlandı.
Triangle of Sadness
Film festivalleri kadar sosyal medyanın da favorisi Triangle of Sadness ünlü yönetmen ve senarist Ruben Östlund’un, aynı The Square filminde de yaptığı gibi, günümüz burjuvazisine karşı sert bir eleştirisi sayılabilir. Merkezine sosyal ve ekonomik sınıf farkını alan ve birbirini takip eden üç farklı bölümden oluşan film ultra-zenginlerin bindiği bir cruise gemisinin batmasıyla kurtulanların bir adaya sığınması etrafında gelişiyor. Neon’u prodüksiyonluğunu üstlendiği film Cannes Film Festivali’nden Palme d’Or ödülü ile ayrıldı. 7 Ekim’de ise vizyona girmesi bekleniyor.
Aşk, Mark ve Ölüm
Cem Kaya’nın yönetmenliğini üstlendiği Aşk, Mark ve Ölüm 1961’de Türkiye’den Almanya’ya göçen ailelerin ve ikinci jenerasyon aşağıya inen çocukları öncülük ettiği bağımsız müzik kültürünün doğuşunu işliyor. Belgesel formatında ilerleyen film Killa Hakan, Köln Bülbülü Yüksel Özkasap gibi ünlü müzisyenleri eserleri çevresinden takip ediyor. Film eleştirmenler tarafından renkler ve görsellerin başarılı kullanışı ve müzik perspektifinden toplum sosyolojisine ışık tutabilmesi ile tam not aldı. Şu anda hala vizyonda.