Beynimiz nasıl bazı isim, anı, yer veya sözleri hatırlayabiliyor da geri kalanını tamamen unutabiliyor? Hafızanın aynı parmak izi gibi kişiye özgü yani subjektif oluşu, çok katmanlı ve kompleks işleyişi, bilim dünyasında hala bir gizem olarak kalmasına neden oluyor. Birçok araştırmanın konusu olmaya devam etse de hala kimse, beynin hafıza ve hatırlama mekanizmasının nasıl ve neye göre çalıştığına dair kesin bir cevap veremiyor. Bununla beraber tüm yaşam, hatırlayabilme yetimiz sayesinde devam edebiliyor. Bilim insanları bu denli yaşamsal bir yönü olan hafızanın geliştirilmesinde atılabilecek en iyi adımın ise neyi, neden hatırladığımızı sorgulamaktan geçtiğini söylüyor. 5 adımda hafızayı geliştirmek için ilk olarak kendimize sorarak başlayabiliriz, neden unutuyoruz?
Hafıza ile hatırlamak aynı süreçler mi?
Hafıza ve hatırlamak doğrudan birbirlerine bağlı olmakla beraber farklı anlamlar taşıyor. Hafıza beynin çevresinden edindiği bilgileri işleme ve muhafaza edebilme yetisi demekken hatırlama bu bilgilerin ilgili durumlarda kullanılması için hafızadan çağrılması eylemi oluyor.
Peki her bilgi beyinde aynı şekilde mi işleniyor? Hayır. Zihnin bir telefon numarasını aklında tutması, çocukken gittiği bir okul gezisini hatırlamasını, annesinin yaptığı yemeğin kokusunu duyumsaması birbirinden farklı hafıza mekanizmalarını devreye sokuyor. Fakat tüm hafıza şekilleri birbirlerine bağlı şekilde, çok katmanlı bir işleyişle çalışıyorlar. Bu nedenle bilimsel araştırmalar tek seferde insan hafızasının geneline değil, spesifik alt kategorilerine odaklanabiliyor.
Hafıza, bilmeden önce hatırladığına inanır. Anımsamadan çok önce, daha bilinç merak etmeye yeltenmeden inanmaya başlar.
William FAULKNER
Hafıza ve hatırlama tamamen bireysel süreçler mi?
Kısa bir zaman öncesine kadar kişilerin neyi hatırlayıp neyi unutacaklarının kişiye özgü olduğu düşünülürken aynı türde yapılan birçok araştırma sonucu “hatırlanabilirlik” diye bir olgu olduğu keşfediliyor. Sayısız resim içinde bazılarının, göze güzel, estetik veya simetrik görünmesi ile hiç bir ilgisi olmadan, her seferinden kitleler tarafından daha çok hatırlanabilmesi bu olgunun varlığını ve bilincin dışında gerçekleştiğini kanıtlıyor. Bu da gelecek zamanda hafızanın daha nesnel bir ölçütünün keşfedilebileceğine fakat bunun bizim bilincimizle yaptığımız bir seçim olmayacağına dair yeşil bir ışık yakıyor.
Hatırlamanın bizim kontrolümüzün dışında gerçekleştiğine dair bir diğer kanıt ise efor konusunda oluyor. Yapılan bir araştırmada para ödülü karşılığında bazı insan yüzlerini hatırlaması istenen bir grup kişiden büyük bir çoğunluk ne kadar efor sarf etse de ödüllü insan yüzlerini binlerce diğer resim arasından hatırlayamıyor. Kısacası hatırlamak için efor sarf etmek de unutmayı engellemiyor.
Hafıza ve hatırlamanın arasındaki boşluk: Multitasking
Modern yaşamı tanımlayan ana olgulardan multitasking yani aynı anda birden fazla işi yapmak araştırmalara göre verim sağlamanın tam aksine hafızayı kötü etkiliyor. Daha fazla dikkat dağıtıcı, örneğin medya kaynaklarının kullanımı, yapılan iş üzerinde tutulabilen odağın kalitesini ve süresini düşürürken yeni bilgi tutulma kapasitesini azaltıyor. Öğrenmenin odaklanma ile ele ele gittiği bilişsel süreçlerde dikkat farkındalığı ve hatırlamaya hazır olma halleri de iyi bir hafızaya eşlik ediyor. Bir başka deyişle Mindfulness hafızanın güçlü olmasına yardımcı oluyor.
Gerçek hafıza sanatı, dikkat sanatıdır.
Samuel Johnson
Hafızayı geliştirmenin yolları
Hatırlama eyleminde beyin saliseler içinde bazı bilgilerin önceliklendirilmesine yani hatırlanmasına geri kalanının ise göz ardı edilmesine yani unutulmasına karar veriyor. Çoğu zaman bilincin dışında, otomatikman gerçekleşen bu durum bazı durumlar; sınavlar, sunumlar, unutulan isimler, yerler, tarihler veya anılarımızda bizi zor duruma sokabiliyor. Peki, kendi beyinlerimizin bizi ekarte ettiği bu süreçte hiç bir etkimiz yok mu? Neyse ki hafızamızı güçlendirmek için edinebileceğimiz bazı alışkanlıklar var!
1. Kesintisiz dinlenme
Yapılan bir araştırmaya göre her yaş ve durumda; küçük çocuktan Alzheimer hastası ileri yaş bir kişiye kadar herkes yeni bir bilgi öğrendikten hemen sonra dikkat dağıtıcıların sıfırlandığı bir dinlenme molası sonrasında daha iyi hatırlayabiliyor. Telefon, bilgisayar, TV veya günlük sıradan işleri yapmadan 10-15 dakika boyunca rahat bir atmosferde sessizce durmak yeni öğrenilen bilgilerin beyinde daha iyi işlenmesine daha doğrusu dikkat dağıtıcıların kolaylıkla bozabileceği hassas anı oluşumu sürecine etki etmemesine yardımcı oluyor.
2. Omega-3 yağları
Sağlıklı ileri yaş bireylerde beslenme yoluyla veya takviye olarak alınan Omega-3 yağ asitleri, zihinsel fonksiyon kaybının önlenmesine beyin yapısı ve fonksiyonlarını destekleyerek yardımcı oluyor. Buna karşın zihinsel gerileme yaşayan ileri yaş kişilerde tedavi yöntemi olarak kullanılması karışık sonuçlar gösterebiliyor. Omega-3‘in erken yaşlardan itibaren beslenme düzeninde devamlı olarak yer alması önleyici oluyor.
3. 15 dakikalık yoğun tempolu antrenman
Araştırmacılar yürüttükleri hafıza testinde bir grup atletin 15 dakika yoğun tempolu egzersiz yaptıktan sonra, öncesinde kıyasla daha iyi skorlar elde ettiğini tespit ediyor. Bu iyileşme, egzersiz sırasında yükselen ve beynin anı oluşturmasından sorumlu hipokampus bölgesindeki aktivasyonun artmasına neden olan endakannabionid seviyelerine bağlıyor.
4. Kaliteli uyku
Beyinlerimiz gün içerisinde binlerce küçük detayı fark edip saklama kapasitesine sahipken her gece uykuda hangi bilginin önceliklendirip hangi bilgilerin göz ardı edilebileceğine karar veriyor. Bir başka deyişle uyku, gün içerisinde biriken devasa bilgi haznesinden önemli olanların hatırlanmasına, gereksiz olanlarında silinerek yeni bilgilere yer açılmasına yarıyor. Kaliteli bir gece uykusundan sonra zihnin net, karar almanın daha kolay gerçekleşmesi, uykusuz günlerden sonra da beyin sisi denilen fenomenin görülmesi bu sebeple yaşanıyor.
5. Magnezyum
Erken denemelerinde 10 farklı magnezyum çeşidinden biri olan magnezyum L-treonat‘ın beyin-kan bariyerini daha kolay şekilde aşarak sinaps aktivitesini arttırdığı böylelikle hem kısa hem de uzun dönem hafızayı güçlendirdiği ve öğrenme becerilerini arttırdığı görülüyor. Bu konuda yapılan kontrollü deneyler ise magnezyum L-treonat takviyesinin genel bilişsel yetileri arttırdığını ve bilişsel bozuklukları iyileştirebildiğini göstererek erken denemelerde bulunan şaşırtıcı sonuçları büyük oranda destekliyor!
Bardağın dolu tarafı: Unutkanlık yaratıcılığı besliyor
Yaşamımızın büyük bir bölümü hatırlamak üzerine kurulu olsa da unutmak bazen çok daha iyi sonuçlar verebiliyor. Beynin savunma mekanizmalarından birisi olarak kullandığı unutkanlık, hatırlamanın sadece negatif düşünce ve duygular çağrıştırdığı durumlar; travmatik deneyimler, büyük acılar, zorlu zamanlarda kişiye güvenli bir çıkış yolu sunabiliyor.
Unutkanlığın yaratıcılığı beslemesi ise var olan veya öğrenilmiş kalıpların “hatırlanamaması” böylelikle zihnin alışılmışın dışına çıkmak zorunda kalmasıyla gerçekleşiyor. Unutkanlık beyne dinlenebilme ve özgürce dolaşabilmesi alanı tanıyor. Bu konuda yapılan çalışmalar daha orijinal fikirlerin odaklanma sürecinden çok daha sonra, zihnin unutmaya geçiş sürecinde üretildiğini destekliyor. Yani en iyi fikirler bir problemi çözmek için yoğun şekilde düşünürken değil saatler sonra başka bir işle uğraşırken “aniden” gelebiliyor!
Her birimizin kendi kontrolümüzün dışında doğası gereği bazı bilgileri hatırlamaya, bazılarını ise unutmaya kodlu. Bu nedenle bir daha önemli bir bilgiyi hatırlayamadığımız, güzel bir anıyı unuttuğumuz zamanlarda mahçup, suçlu veya üzgün hissetmek yerine hepimizin ortak olarak deneyimlediği, insan olmanın ve yaşamın büyük bir parçası olan bir fenomeni deneyimlediğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.
Gerçek, doğanın gözlemlenmesi ile ortaya çıkar. Hiçbir şey kalıcı değildir, hiçbir şey mükemmel değildir, hiçbir şey eksiksiz değildir.
Leonard KOREN