Yıllar önce iş çıkışı gittiğim bir yoga dersi sonunda, yaptığım o ilk kısa meditasyonun hayatımı bu kadar değiştireceği aklımın ucundan geçmezdi. Ufak meditasyon denemelerine devam ettikçe ilk kez durup zihnimin içine bakmaya çalışmak beni büyülemeye başlamıştı.

Kendi pratiğimde derinleşmek zaman aldı tabii. Ama meditasyonla asıl aşkımız, 10 günlük sıkı bir meditasyon inzivası ile başladı. Bu inzivada neler olduğunu anlatmadan önce o noktaya nasıl geldim biraz anlatayım. 

“Biraz ara vermek istiyorum”

2016 yılında, 12 yıl çalıştığım kurumdan “Biraz ara vermek istiyorum.” diyerek ayrıldığımda insanların nasıl şaşırdığını hatırlıyorum. Hayatımda her şey mükemmeldi. Çok iyi bir işim, yakınımda dostlarım, sevgi dolu ve beni her zaman destekleyen bir ailem vardı. Güzel bir evde yaşıyordum, çalıştığım kurumda iyi bir pozisyondaydım ve daha da ilerlemem için lider geliştirme programlarına dahil ediliyordum.

Herkes benden başka şeyler beklerken ben “ara vermek” istemiştim. Nasıl olurdu? Bir insan her şey mükemmelken nasıl “ara vermek” isterdi ve daha da önemli olan soru bunu “neden” isterdi?

O dönem anlaşılmamak beni çok da zorlamadı aslında. Kararımı işten ayrılmadan bir yıl öncesinde vermiş, bu bir yıl içinde kendimi finansal ve mental olarak bu değişime hazırlamıştım. İçimdeki o güçlü ses, kendim için doğru olanı yaptığımı haykırıyordu ve ben o sese de aşık olmuştum. İlk kez belki de ona bu kadar güvenmiştim.

Bu bir inziva yazısı olacak, merak etmeyin.

Şimdi bu küçük girişten sonra kendimi nasıl Tayland’ın kuzeyinde bir Budist Manastırı’nda bulduğumu anlatacağım. Ve ortalama hayatın 80 yıl yani 26.200 gün olduğu bir yerde 10 günde neler olduğunu. Sadece 10 gün ayırdığım bu inzivadan bugüne kadar kendim için yaptığım en iyi şey diye düşünerek ayrılacaktım.

Budist Manastırı’nda 10 gün

Ekim 2016’da “ara verdiğim” dönemin en başında Tayland’a tek yön bir bilet aldım. Sonraki seyahatlerimin tek amacı meditasyonun peşinden gitmek olacaktı; ama o yılki ilk seyahat biraz dinlenmek, nefes almak ve bir hedef olmadan biraz dolaşmaktı.

Tayland’da Bangkok’tan sonraki durağım Chiang Mai’ye ulaştım. Birkaç gün şehirde gezindim. Chiang Mai tapınakları ve manastırları ile de ünlü bir şehir. Meditasyon deyince Asya’da hep Vipassana yapıldığını duyuyordum. Biraz internette araştırdıktan sonra, şehrin çok da dışında olmayan ve diğer insanların iyi yorumlar yazdığı Wat Ram Poeng’de 10 günlük bir program buldum.

Programın adı “Vipassana Kammathana” idi. “Insight Meditation” yani İçgörü Meditasyonu diye çevirmişlerdi. Program 26 gün katı inziva ve hemen ardından 10 günlük kendi kendine inzivadan oluşuyordu. Ancak programı daha önce yapmamış olanlar ve denemek isteyenler, ilk 10 günlük kısmı bitirip ayrılabiliyordu.

Ben de ilk 10 gün için kaydoldum. Özel banyosu olan, tek kişilik bir odaya yerleştirildim. Sıcak su yoktu ama hava sıcak olduğu için çok problem olmuyordu. Ama üzerinde uyuyacağım yatak neredeyse taş kıvamındaydı. Yatakların bilinçli olarak sert olduğunu öğrenince biraz şaşırmıştım.

Daha inzivaya başlamadan konfor kaybı kaygılarım beni benden almaya yetmişti. Ama dahası vardı. Programı geçerli bir neden olmadan ve bilgi vermeden terk etmek yasaktı. Manastırda bulunduğumuz süre boyunca öldürmek (sinekler dahil), bize sunulmayan bir şeyi almak, yalan söylemek, cinsel temasta bulunmak, toksik madde (sigara, alkol vb.) kullanmak yasaktı.

İçgörü meditasyonu nedir?

İlk gün, 7 saat meditasyon yapılacaktı. 15’er dakikalık seanslarla yürüme meditasyonu ve hemen ardından oturma meditasyonu, sonra yine yürüme ve oturma şeklinde devam edecekti.

Toplam süre her gün 1 saat arttırılacak (günlük 11 saat olduğunda duruyor) ve seansların süresi her gün 5’er dk uzatılacaktı. Öğleden sonraları 14:00’de pratikle ilgili raporlama yapılacaktı. Kaç saat yaptın, nelerde zorlandın gibi soruların cevapları öğretmenle paylaşılacaktı.

Akşam 22:00’de uykuya geçilecekti. Sabah 04:00’de zil ile tüm manastırla biz de uyanacak ve oyalanmadan hemen meditasyona başlayacaktık. Kahvaltı 06:00’da ve öğle yemeği 10:30’daydı. Ve en can alıcı nokta, akşam yemeği yoktu, hatta öğlen 12:00’den sonra çiğneme gerektiren şeyler yemek de yasaktı (süt, kahve, çay serbest).

Bunlara ek olarak, meditasyon inzivasında olanlar raporlama dışında konuşmayacak, göz teması kurmayacak, okumayacak ve yazmayacaktı. Yani meditasyon dışında bir şey yapmak yasaktı. Bir sorun olursa yabancı katılımcılardan sorumlu kişiye hemen bildirilecekti.

Ve macera başladı…

İlk gün hepimiz hevesli bir şekilde “Meditasyon yapmaya geldik, süperiz, 10 gün nedir ki, başaracağız!” düşünceleriyle dolaşıyorduk. Akşam aç uyuyunca, bir de üstüne yataklar sert olunca ertesi sabah işin rengi biraz değişti. Meditasyon yaptıkça oturmaktan dizi, beli ağrıyanların sızlanmaları başladı.

İkinci ve üçüncü günler çok zordu. Oturmaktan tüm kemiklerim ağrıyordu, özellikle sağ dizimin ağrısı uykumda bile hep oradaydı. Zihnim kendi istediğini yapmaya o kadar alışmıştı ki, nefesini izlemek ya da adımlarının farkında olarak yürümek gibi basit komutlar bile onu çileden çıkarmaya yetmişti.

Kafamda devamlı “Burada ne işim var?”, “Tayland’dayım ve plajda olmam gerekmez mi şu an?”, “Buradan çıkınca kocaman bir pizza yiyeceğim.”, “Her yerim ağrıyor dayanamıyorum.” gibi onlarca düşünce vardı. Hatta hep bu düşünceler büyük bir hızla birbiri ardına aklımdan geçiyordu.

Zihnimdeki ajitasyon o kadar ileri gidiyordu ki arada birkaç damla yaş süzülüveriyordu gözlerden.

Her gün raporlamada konumuz aynıydı. Öğretmen soruyor “Pratiğin nasıldı?” Ben ise “Dizim çok ağrıyor,” diye başlıyor, “Ben yapamayacağım galiba.” ile bitiriyordum. Ben ne dersem diyeyim, o sinir bozucu cevabı alıyordum her defasında “Accept it.” yani “Kabul et.”

Yani ağrı varsa ağrım var de, bu gerçeği kabul et ve meditasyona geri dön.

İçgörü meditasyonunda beşinci gün

Başlarda ne demek istediğini tam anlamamışım ama beşinci gün dünyam değişti.

Zihnimdeki fırtına dindi ve ben o berrak, kıpırtısız sakin gölün altındakileri görmeye başladım. Neden bu tekniğe “içgörü meditasyonu” dediklerini anlamıştım. Kendimle ilgili, hayatımla ilgili, kafamın içiyle ilgili gerçekler yağmur gibi üzerime yağıyordu.

Zihnim her dağıldığında tutup ana getirilmekten ve günde yüzlerce kez buna mahrum bırakılmaktan o kadar yorgun düşmüştü ki, tüm yayları gevşedi. Bir köşede sakince oturmaya başladı. Ve o sakinleşince ben ona daha dikkatli bakabildim.

Gelen içgörüler hepimizin belki doğal hayat akışında yaş aldıkça fark ettiği şeylerdendi. Hani genelde insanlar yaşlandıkça daha ılımlı, daha affedici, daha yumuşak ve olgun olmaya başlar ya. Bu da eskiden fark etmedikleri bazı şeyleri fark etmeleri ile olur genelde.

Tecrübe ettikçe fark edilir hani hayatta neleri yanlış anladığımız, yanlış inançlarımız, en önemli şeylerin neler olduğu, geçmişteki hatalardan ders çıkarmanın önemi, gelecekle ilgili kaygıların boşuna olduğu. Yani inzivaya gidin bilge çıkın demeyeceğim. Ama belki 2-3 yılda fark edeceğiniz şeylerin bir kısmını hızlı bir şekilde fark etmenizi sağlar diyebilirim.

Meditasyon eğitmenleri her zaman pratiğinizi ”beklentisizce” yapın, herkesin ilerleme hızı farklıdır der. Bunları söyleyerek bu kuralı çiğnediğimin farkındayım. Hepimizin zihninin içinde tepinen bir fil var sanki, onun ağırlığı, büyüklüğü farklı. Ama orada bir fil olduğunu hepimiz biliyoruz.

Meditasyon inzivası size neler kazandıracak?

Katı bir meditasyon inzivasına girmek size bir şeyler kazandıracak orası kesin. En azından konforsuzluğun dışarıda değil, zihnin içinde olduğunu görmek. Her şeye alışıldığını fark etmek. Günde 3 değil 2 öğün yemekle, sert bir yatakta uyumakla, 10 gün boyunca aynı şeyi yapmakla ölmediğimizi görmek.

Gerçek hayata dönüldüğünde ve istediğimiz olmadığında daha yumuşak karşılamak, konforun tadını çıkarmak ama o olmadığında da bunu büyütmemek. Bir meditasyon inzivası en azından size bunları vadedebilir.

Bu inzivadan sonra ne mi oldu?

10 günü tamamlamayı başardım. Ve çıktığımda gerçek hayata dönüp o pizzayı yedim ve o plajlara gittim. Ve inanmayacaksınız belki ama daha bir keyifli ve daha bir anlamlıydı bunlar. Mahrum kalınca değerini anladım demeyeceğim ama onlar olmadan da çok iyi olabildiğimi görmek, onlardan daha fazla keyif almayı öğretmişti bana.

Daha sonraki Asya seyahatim yeni tutkum “meditasyon” un peşinden gitmek için olacaktı. Bu ikinci seyahatte Nepal’de Tibetlilerden meditasyon, zihin, psikoloji, mindfulness ile ilgili eğitimler alacaktım. Onları da başka bir yazıda anlatırım belki…

İlginizi çekebilir!



Merve Karakuş

Mindfulness ve MBSR Eğitmeni Merve, Marmara Üniversitesi’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra 2004 yılında Koçbank’ta iş hayatına başladı. 2011-2014 yılları arasında Unicredit Bank’ın Avusturya’da bulunan bölgesel ofisinde Orta ve Doğu Avrupa bölgesi Çağrı Merkezlerinden sorumlu yönetici olarak görev aldı. 2014’de Türkiye’ye dönerek iş hayatına Yapı Kredi Bankası’nda bölüm müdürü olarak devam...



BLOOM SHOP