İnsan faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan sera gazları nedeniyle, sanayi devrimi öncesi döneme göre dünyamızın yüzeyinde neredeyse 1°C sıcaklık artışı meydana geldi.
Sadece 1°C sıcaklık artışı nedeniyle ortaya çıkan aşırı hava olayları, kuraklık, değişen yağış rejimleri, seller, eriyen buzullar, artan deniz seviyesi, orman yangınları, gıda güvenliği tehditleri dünyanın pek çok ülkesini olumsuz etkiliyor. Sera gazı emisyonlarını günümüzdeki miktarda atmosfere salmaya devam ettiğimiz takdirde ise 2030 yılına kadar sıcaklık artışının 1,5°C olacağı hesaplanıyor.
Bu nedenle, 2015 yılında pek çok ülke tarafından imzalanan Paris Anlaşması ile sanayi devrimi öncesine kıyasla küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında tutulması hatta 1,5 °C’nin altında tutulmasını hedefleniyor. Yani günümüz sera gazı emisyon salım miktarının azaltılması amaçlanıyor.
İklim krizi açısından 1,5 °C sıcaklık artışı kritik bir eşik olarak tanımlanıyor. Önlemler alınmadığı takdirde ise bu eşiğin altında küresel sıcaklık artışı sadece iddialı bir hedef olarak kalacak gibi duruyor.
IPCC özel raporu
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (“IPCC”) (*) geçtiğimiz günlerde 6000’in üzerinde bilimsel çalışmayı inceleyerek hazırladığı 1,5°C Küresel Isınma Özel Raporu’nu yayınladı. Raporun en önemli mesajı, en kısa sürede en fazla miktarda karbon salımının engellenmesinin hayati önem taşıdığı oldu!
Paris Anlaşması’nın temeli ise bu iddialı hedefleri tutturabilmek için hükümetlerin kendi ulusal hedeflerini oluşturmalarına ve kendi yol haritalarını belirlemelerine dayanıyor. IPCC’nin yeni özel raporu, Aralık ayında ulusal hedeflerin tartışmaya açılacağı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı öncesi hükümetler ve kamuoyu için çok ciddi bir uyarı niteliği taşıyor.
Rapora göre 1,5°C eşiği için hâlâ geç kalmadığımız anlatılmış olmakla beraber hızlı, benzeri görülmemiş ve tüm sektörleri kapsayacak şekilde acil önlemlerin alınması gerektiği vurgulanıyor. II. Dünya Savaşı’nın ardından dünyayı yeniden yaşanabilir kılmak için topyekün sarf edilen çabaya benzer adımlar gerektiğinden bahsediliyor.
Küresel ısınma nasıl 1,5°C’nin altında kalabilir?
IPCC’nin özel raporunda, sera gazı emisyonlarına ilişkin dünyada bu kaygısız tutumun devam etmesi yani fosil yakıtların (petrol, kömür, doğal gaz) kullanımı konusunda hiç bir önlem alınmadığı takdirde, 1,5°C sıcaklık artışı eşiğinin 2030 ile 2052 yılları arasında aşılacağı belirtiliyor.
Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılı seviyesine göre yüzde 45 azaltmamız gerektiği ve 2050 yılına kadar da 2010 yılı seviyesinde kalmak zorunda olduğumuz vurgulanıyor. Bu demek oluyor ki; somut ve etkili önlemleri almak için yani neredeyse 10 yılımız kalmış!
Diğer bir ifade ile tarımda, enerjide, sanayide, konutlarda, ulaşımda ve kentlerde somut dönüşümler gerekiyor. Bu alanlarda dolaylı veya doğrudan neden olunan özellikle fosil yakıt kullanımının azaltılması ve yenilenebilir enerjiye geçiş şart. Bu ifade aslında bütün enerji ihtiyacımızı Güneş’ten veya rüzgârdan elde etsek bile yaşamlarımıza aynen devam edebiliriz anlamına gelmiyor.
Çünkü, yenilenebilir enerji de maalesef sürdürülebilir değil! Güneş ve rüzgârdan elde edilecek enerjinin altyapısının yine çevresel maliyeti ve iklim krizine olumsuz etkisi var. Esasen ihtiyacımız olan anahtar dünya ekonomisinin kökten değişimi: Döngüsel ekonomiye geçiş!
Çılgın ve duyarsız tüketim alışkanlıklarının geride bırakıldığı dünyaya daha saygılı yaşam biçimleri ve maddeden çok anlam arayışının yaygınlaştığı bir zihniyet devrimi gerekli bize!
Hiç bir şey değişmediği takdirde ve özellikle ABD ve Brezilya gibi ülkelerde iklim krizini reddeden hükümetlerin görevde olması halinde, 2100 yılına kadar 3°C’nin üzerinde sıcaklık artışı olacağı tahmin ediliyor.
Artış küçük etkisi BÜYÜK
Yerküre sıcaklığının 1°C’lik artışının pek çok olumsuz etkisini dünya özellikle son yıllarda deneyimlemekteyken, yarım derecelik ihmal edilebilecek gibi görünen bu fark aslında çok önemli. Bu artışın meydana gelmesiyle beraber, sağlık, güvenlik, geçim kaynakları, ekonomik büyüme, temiz su kaynaklarına erişim, gıda güvenliği üzerindeki risklerin çoğalacağı öngörülüyor.
Artışın 1,5°C yerine 2°C olması durumunda yapılan tahminlere örnek olarak;
- Okyanuslarda asitliğin artması ve buna bağlı olarak okyanusların karbon tutup oksijen üretme kapasitesinde düşüş,
- Arktik Okyanusu’nda (Kuzey Kutbu) yaz döneminde deniz buzlarının tamamen erimesi ve buna bağlı aşırı hava olaylarında artış,
- Sel riskinin yüzde 170 oranında artması,
- Bir yılda ortalama iki ay kuraklık yerine dört ay kuraklık yaşanması,
- İklim krizi nedeniyle tehdit altında olan bitkilerin ve hayvanların sayısının iki katına çıkması,
- Akdeniz’de çıkan orman yangınlarının iki katı alanı etkilemesi.
Üst perdeden yapılması gerekenler var gibi görünse de, unutmayın ki bireylerin değişmesi ile toplumlar değişir. Dolayısıyla bireysel olarak küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine neden olan alışkanlıklarımızı değiştirmemizin anlamı büyük. Hepimizin ve gelecek nesillerin mutluluk içinde yaşaması için şimdi değişim zamanı…
(*) Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (“IPCC”) uzun yıllardır dünyada yaşanan küresel ısınmayı ve küresel ısınmanın iklim krizi üzerine etkilerini inceleyen pek çok ülkeden bilim insanının çalışmalarına katıldığı bağımsız bir uzman topluluğu
İlginizi çekebilir!