Kalp kırılıklığı içinde durması ve dindirmesi çok zor, çeken kişiye sorarsak imkansız gibi gelen bir duygu durumu. Hayatın kaçınılamaz tezatlığı içinde aşk, sevgi, bağlanma ne kadar mutluluk vericiyse ayrılıklar da bir o kadar acı verici gelebiliyor. Ama her duygu gibi kalp kırıklığı da zaman içinde geçiyor. Belki 3 ay belki de 1 yıl sonra bir gün kendinizi çok iyi hissederek uyanıyorsunuz ve yaşam yeniden güzelliklerle doluyor. Bu iki günün arasında ise kalp kırıklığını yavaş yavaş onarabilmenin uzmanlar tarafından tasdiklenmiş bazı yolları bulunuyor.
Kalp kırıklığı nedir?
Kalp kırıklığı, yıkıcı duygusal kayıp hali olarak tanımlanıyor. Herkes birbirinden farklı deneyimlese de ortak olarak hissedilenler üzüntü, yas, geçmişe takılı kalma, duyulan acıyı bir türlü aşamama duyguları oluyor. Beyinde ise kalp kırıklığı fiziksel acının uyardığı bölgeleri uyarıyor ve bağımlılıkla boğuşan kişilerin zihninde aydınlanan geri çekilme yollarını aktive ediyor. Tam da bu nedenle kalp kırıklığı sanki tüm bedende hissedilen bir acı veya ağrı gibi yaşanıyor, zihni de ele geçiren tek düşünceye dönüşüyor.
Yapılan bir araştırma kalp kırıklığının 11 haftada dindirilebildiğini, kişinin kendini yaklaşık 3 ay sonra iyi hissetmeye başladığını söylüyor. Öte yandan bu süreç herkes için farklı ve çok kişisel bir dönem. Bir kişi 1 ayda kendini iyi hissedebilirken bir diğeri 7 ay sonra hala kalp kırıklığı için göz yaşı dökebiliyor. Burada önemli olan hiç bir duygunun kalıcı olmadığı ve bir gün, ne kadar zaman geçmesi gerekiyorsa geçsin, herkesin kendini mutlaka iyi hissedeceği kendimize hatırlatmak oluyor.
Kalp kırıklığını dindirmenin 10 yolu
Duygularınızı hissetmeye izin verin
Kalp kırıklığına şiddetli ve karmaşık bir duygu seli eşlik edebiliyor. Aniden içinizi dolduran yoğun duygular, adını koyamadığınız, tanımlayamadığınız hisler, bedeninizde yaşattığı somatik karşılıkları aslında ayrılığın sisteminizde yarattığı travmanın sonucu olarak yaşanıyor. Özellikle olay daha sıcakken hayatın merkezine oturan bu hiper-hassas duygusal hal, ne kadar zorlu gelse de, ancak yaşanmasına izin verdiği zaman hafifliyor. Duygularınız, yaşadığınız şoku atlatabilmeniz için kendi sisteminiz tarafınızdan oluşturuluyor. Kendinize nazik yaklaşır, duygularınızı hissetmeye izin verirseniz ilerleyen günlerde yoğunluğun artmak yerine azaldığını gözlemleyeceksiniz. Bir süre sadece ağlamak, bağırmak, susmak, yalnız kalmak istiyorsanız, bırakın istediğinizi yaşayın.
Duygularınızın sizi tanımlasına izin vermeyin
Hiç kimse ne duygularından, ne kararlarından, ne de düşüncelerinden oluşuyor. Yaşadığınız kalp kırıklığının, şu anda bulunduğunuz üzgün, kızgın, karamsar halin sizi oluşturmadığını, sadece içinden geçtiğiniz daimi olmayan bir süreç olduğunu, başınıza gelenlerden çok daha fazlası olduğunuzu unutmayın. Günün çoğunluğunda ağlamak, duygularınızı yaşamak istiyorsanız bunu yapın ama kalan zamanlarınızda da hayatı yaşamaya, keyif almaya çalışmaya, sevdiğiniz kişiler ile görüşmeye devam edin. Ayrılığınızın sizi tanımlamasına izin vermeyin.
60-90 kuralını uygulayın
Aynı bağımlı kişilerin acılarını dindirmek için uyuşturucuları bir kere daha istemesi gibi kalp kırıklığında da beyin sadece “bir kere daha”yı istiyor. İlişkinin koptuğu sevgiliyi, arkadaşı, aile üyesini aramak, mesaj atmak, görüşmeye çalışmak beyinde gerçek bir “yaşamsal ihtiyaç” haline geliyor. Ama aynı bağımlılığın tedavisi gibi ayrılıklardan iyileşme süreci de sıfır kontak kuralı ile ilerliyor. Son görüşmeden itibaren 60-90 gün boyunca kalbinizi kıran kişiyi görmemek, beyninizin yeni gerçekliğe alışması, perspektifinin değişmesi, odağınıza ise yeniden kendinizin geçmesi için büyük önem taşıyor.
Sosyal çevrenizden destek alın
Ayrılıklar psikiyatride “bağlanma sistemleri” olarak bilinen düzenlerimizi bozabiliyor. Anneden kopan çocuk gibi hayat partnerinden kopan kişide de ciddi bir bağlanma boşluğu oluşuyor. Ve aynı aileden kopulan ilk zamanlarda olduğu gibi yakın arkadaşlar ikili ilişkinin oluşturduğu alanı da doldurmaya koşuyor. Birincil bağ olarak görülen romantik partnerler, ayrılık sonrası kişinin kurduğu tüm duygusal dayanak sistemini zemininden sarsıyor. Tam bu anlarda sosyal desteğin yeniden tanımlanması gerekiyor. Anne-baba, kardeşler, en yakın arkadaşlar aniden kesilen duygusal desteği vermek için yeniden sahneyi dolduruyor.
Geçmişi romantize, şimdiyi de analiz etmemeye çalışın
O anda bildiğiniz kadarıyla, yapabileceğinizin en iyisini yaptınız. Bu cümleye tüm varlığınızla katılmanız gerekiyor. Geçmişi sürekli düşünerek her detayın, olasılığın, denmiş veya denmemiş lafın üzerinden geçmek, maalesef sonucu değiştirmiyor. Çünkü olanlar tam da olması gerektiği gibi oluyor. Sizin yapabileceğiniz veya diyebileceğiniz herhangi bir şey bir başkasının his ve düşüncelerini gerçek anlamda değiştiremeyeceği için sonucu da değiştiremiyor. Kendinize hoşgörü göstermeye, olan biteni analiz etmemeye, soyut durumlara somut anlamlar yüklememeye, en önemlisi de “Keşke” dememeye çalışın.
Sosyal medya tuzağına düşmeyin
Psikolog ve ilişki uzmanlarının bu konuda verdiği öneri ilk başta hoşunuza gitmeyebilir: Kalbinizi kıran kişiyi tüm sosyal medya hesaplarınızdan çıkarın, silin, engelleyin! Aynısı size o kişiyi hatırlatacak resim, mesaj, hediyeleri göz önünden kaldırmak için de geçerli. Amacı ise çok basit: Acı uyandırabilecek ne kadar tetikleyici varsa ortadan kaldırmak unutmayı, geçmişi romantize etmemeyi yoğun duyguların dinmesini ve en sonunda iyileşmeyi, o kadar kolaylaştırıyor. Aynı zamanda o kişiyi sosyal medya üzerinden sürekli kontrol etme dürtüsü “toksik” alışkanlık haline dönüşemeden engellenmiş oluyor.
Açılan sevginizi kendinize kanalize edin
Ayrılık sonucu açılan vaktinizi, bir kişiye yönlendiremesiniz de hala hissettiğiniz o sevgiyi kendinize kanalize etmeye ne dersiniz? İlişki içinde hep ertelediğiniz, taviz verdiğiniz isteklerinizi, hobilerinizi yapmak, sadece kendi düşünce ve hislerinize göre yaşamak, kendinizi önceliklendirmek kısa vadede en etkili, uzun vadede ise en fayda sağlayan ayrılık sonrası stratejisi oluyor!
Kendinize odaklanacağınız bu süreçte vücudunuzda düşük seyreden (!) mutluluk hormonlarını endorfin salgısını tetikleyen egzersiz ile yükseltebilir; yogaya, koşu kulübüne yazılabilirsiniz. Duygusal olarak kendinizi en iyinizde hissetmediğiniz böylesi zamanlarda bütüncül sağlığınızı; makro ve mikro besin açısından zengin beslenerek, kaliteli ve düzenli uykular uyuyarak, kötü alışkanlıklardan uzak durarak, stresinizi Mindfulness pratikleri; journaling, yoga, nefes, meditasyon ile dengeleyerek desteklemeyi ihmal etmeyin.
Karşınıza çıkan fırsatlara açık olun
Büyük bir ayrılıktan sonra var olan düzenine tutunmaya çalışan, değişimden korkan zihinlerimiz aklımızı “Ya onun gibi birini bir daha bulamazsam.” düşünceleri ile dolduruyor. Bu da bizi geçmişimizdeki kişilere tutunmaya, hatta onları idealize etmeye sürüklüyor. Geriden kalan ilişkileri güzel hatırlamak çok iyi bir yaklaşımken aynı pozitifliğin geleceğe de yansıtılması gerekiyor. “Şu anda koptuğumun partnerimi şu güzel özellikleri nedeniyle çok seviyorum. Bu özelliklerin benzerini gelecekte bir başka kişide de bulmam mümkün olabilir mi?” Bu sorunun cevabını biz size şimdiden söyleyelim: Evet!
Dünya kibar, akıllı, çalışkan, komik, yardımsever ve nice iyi özelliklere sahip sayısız güzel insanla dolu. Herkes mükemmel yönleri kadar mükemmel olmayan niteliklere, size tanıdık gelen tutumlara veya belki de ilk defa karşılacağınız sürpriz yönlerle dolu. Kalp kırılığı yaşadığınız dönemde aktif olarak yeni birileri ile tanışmaya çalışmasanız bile çevrenizden gelen tekliflere, yeni tanıştığınız kişilere açık tutum sergilemek, zihninize yepyeni perspektifler açabilir.
Affedin, bırakın
Kalbinizi kıran kişiyi affedebilmek için ne o kişinin yaptığını doğru bulmanıza, ne de ondan bir özür duymanıza gerek var. Affetmek aslında karşı taraftan bağımsız şekilde, kendi sırtımızda taşıdığımız duygusal yükten; öfkeden, acıdan, hırstan bizi kurtarabiliyor. Zorlu ama bir o kadar ödüllendirici olabiliyor. Eğer bulunduğunuz konum ve duygu durumunuz el veriyorsa, kalbinizi kıran kişiyi, veya kendinizi, affedin ve taşıdığınız tüm hisleri bırakın gitsinler.
Kendinize, aşka, geleceğe ve hayata güvenin
Kötü olaylar karşısında hayatı büyük perspektiften görmek, geleceğe umutla yaklaşabilmek çok zor olabiliyor. Olaylara, kişilere gereğinden fazla anlam yüklemek, güzel olan her şeyi kalıcı yapmaya çalışmak hayatın getireceği ve belki deneyimlediklerimizden çok daha güzel yeni olasılıkları bizden uzaklaştırabiliyor. Sevmek ve sevilmek her daim şükür duyacağımız paha biçilemez deneyimler olsa da asla birkaç kişi veya formla sınırlı değiller.