Her ne kadar çevremizde ve sosyal medyada durmaksızın kendimizi ve hayatı mükemmel bir çerçeveye oturtmaya çalışıyorsak da, her birimizin hataları, çirkin anları, irili ufaklı pişmanlıkları, utançları, karanlıkları var. İnsanız çünkü.

Hepimizin hayatı iniş çıkışlarla, yanlışlarla dolu. Çoğu zaman bize bile aşikar olmayan ağır yükler taşıyoruz kalbimizde. Olaylar olup bitiyor; biz de süpürdüğümüzü, sildiğimizi, geçip gittiğini zannediyoruz. Üzerlerine sünger çekiyor veya halının altına ittiriyoruz. O anki başa çıkma mekanizmamız neyse onu devreye sokuyoruz.

Ama sonra kalbimizde kilitleniyor yaşadıklarımız. Yüklüyüz, ağırız… Nedenini bilmediğimiz sıkıntılar yaşıyoruz. Bu yüklerin, sıkıntıların başını da suçluluk duygusu çekiyor.

Çoğumuz ne yaparsak yapalım yine de yetersiz hissetmeye şartlandığımız bir çevrede yetiştiğimiz için kendimizi sevmemiz de, yaptıklarımız ve yapmadıklarımız yüzünden affetmemiz de kolay olmuyor. Bir mücadelenin, bir yarışın içine doğduk. Hep geçmemiz gereken birileri, hep bizden daha iyileri oldu.

Önümüze konan eşikleri atladıkça karşımıza yenileri çıktı. Hırslandık. Böyle alıştırıldığımız için, içimizde sürekli bir eleştiri, hor görme ve aşağılama mekanizması çalışıyor. Kendimizi o kadar hoyratça eleştiriyoruz, yaptığımız hatalar yüzünden öyle acımasızca cezalandırıyoruz  ki… Gözlemlediğiniz zaman fark edeceksiniz, sanki size düşman biri yaşıyor içinizde. Belki daha iyi olmanızı istiyor, daha yükseğe tırmanmanızı, rakiplerinizi geçmemizi, hatadan sakınmanızı istiyor.

O sesin bizi bir şeylerden korumak istediği doğru olabilir. Tıpkı bir ebeveynin çocuğunu korumak istediği için onu sürekli azarlaması, yaptığı hataları affetmemesi ve cezalandırması gibi, bunu yaparken bize daha da zarar veriyor. Bizi bize yabancılaştırıyor. Olmak istemediğimiz biri oluyoruz. Sonuçları korku, endişe, öz güven ve öz sevgi eksikliği oluyor.

Siz sevdiklerinizi nasıl koruyup kolluyorsunuz hiç düşündünüz mü? Onları azarlayarak, hoyratça eleştirerek mi? Kendimize bunu yaparken belki ister istemez sevdiklerimizi de bu kervana katıyoruz, kim bilir. Eskiden azarlama, cezalandırma ve dayak etkili yöntemler varsayılıyordu. Oysa artık bu yöntemlerin hiç de işe yaramadığını biliyoruz. Tıpkı sevdiklerimize ve çocuklarımıza karşı davranışımızı değiştirmeye başladığımız gibi, kendimize karşı da daha sevecen olma zamanımızın geldiğine de işaret bu.

Bir hata yaptığınızda içinizdeki sesin neler fısıldadığına hiç kulak verdiniz mi? Dünyaca ünlü bir psikolog ve araştırmacı olan Kristin Neff, “Kendinize yakın bir arkadaşınıza yaklaştığınız gibi yaklaşın” diyor. Yakın bir arkadaşınız aynı hatayı yapsaydı ona bu konuda neler söylerdiniz?

Genellikle kendimizi affetmek konusunda direnç gösteririz, affettiğimiz zaman aynı hatayı tekrarlamaktan korktuğumuz için. Oysa suçluluk duygusu bizi huzursuzluğa ve karanlığa sürüklemekten başka hiçbir şeye hizmet etmiyor. Kendimizi affetmediğimiz zaman konu her ne ise arka planda açık bir program gibi zihnimizde dönerek enerjimizi tüketiyor. Bu enerji çekilimi dolaylı olarak yaşlanmaya ve hastalıklara da sebep oluyor.

Eğer kendinizi affetmeye karşı direnç geliştirdiyseniz, birkaç noktayı hatırlayarak bu işlemi kolaylaştırabilirsiniz. 

Hangi konularda kendinizi affetmediğinizi belirleyin.

Bir kağıt kalem alın ve hepsini tek tek yazın. Bilinç dışınızda olanlar da olabilir. Siz başlangıç için aklınıza gelenleri yazın.

Kendinizi anlayın.

Hatanız her ne idiyse, -bir bağımlılık, kendinize ya da başka birine zarar vermiş olmak ya da her ise-, çaresizce acınızı uyuşturmak için kullandığınız bir yöntemdi. Siz de bilinçsiz ve bilgisizdiniz. Kendi travmanızı görmezden gelmeyin. Yaşattıklarınızda yaşadıklarınızın da payı büyük.

Yaptığınızı yapmama olasılığınız yoktu.

İçinde bulunduğunuz zihinsel ve fiziksel durum dolayısıyla yaptığınızı yapmamanız imkansızdı. O an yine de yaşanacaktı. Geçmişi kader olarak görün. Gelecek ise özgür iradenizle şekillenecek.

Olan oldu.

Hata her ne ise yaptınız. Geçmişi değiştiremezsiniz. Her gün tekrar tekrar kendinizi suçlamak çözüm değil. Af dileyin, hatanızı nasıl telafi edebileceğinizi düşünün, telafisi için mümkün olanı yapın ve aynı hatayı yapmamaya özen göstererek yolunuza devam edin.

Hatanızı anladığınız andan itibaren, hata hata olmaktan çıkar.

Bir iş adamının ailesi ve çocukları Buda’nın öğrencisi olmuşlar. İşlerle ilgilenmedikleri için iş adamı çok sinirliymiş. Bir gün Buda’nın huzuruna çıkıp onun yüzüne tükürmüş. Buda sadece gülümsemiş ve hiç tepki vermemiş. Aradan günler geçmiş. Adamcağızın vicdanı sızlamaya başlamış. Günlerce uyku uyuyamamış. Geri dönüp Buda’dan özür dilemiş. Buda ona demiş ki: “Özür dileme. Çünkü benim yüzüme tüküren kişi sen değilsin.”

Hata yapmayan kaç kişi tanıyorsunuz?

Hiç. Herkes hata yapıyor.

Bilinç değiştirin.

Hatayı yaptığınız bilinç durumunda ve hayat anlayışında kaldığınız sürece kendinizi suçlamaya ve cezalandırmaya devam edeceksiniz. Kendinizi izlediğiniz bir film kahramanı olarak düşünün. Sizin kahramanınız bu durumun içinden nasıl çıkardı? 

Dünyada affedilemeyecek ne olabilir ki?

Yeni bir hata icat ettiğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Şu ana kadar yapılabilecek tüm hatalar yapıldı. Ve yalnızca sizin tarafınızdan da yapılmadı.

Kendinizi affetmenin önündeki engelleri kaldırın.

Psychology Today dergisinde yayınlanan psikolog Beverly Engel “Utanç ve Suçluluğunuzu Kendinizi Affederek İyileştirmek” başlıklı makalesinde “Kendinizi affetmediğiniz sürece utancınız hatalarınızı görmeyi reddederek, eleştiriye ve değişime kendinizi kapatarak kendinizi daha fazla utanca karşı kendinizi savunmanıza sebep olacak” diye yazıyor.

“Kendini affetmek cesaret isteyen bir adım. Kendinizi affettiğiniz zaman yeni biri olacaksınız. Suçlamanın ağırlığı üzerinizden kalkacak. Özgürleşeceksiniz. Kendinizi affetmenizin önünde bir engel, sizi konfor alanında tutan bir şey varsa, tespit edin. Çünkü suçluluk duygusundan hoşlanmaya başlamış egonuz bundan kurtulmak istemiyor olabilir. 

Ancak kendinizi affettiğinizde kendinize ve çevrenize daha yararlı olabilirsiniz.

Kendi hakkınızda olumsuz duygular içinde olmak ne sizi rahat ettirir ne de çevrenizi. Aynı hatayı tekrar tekrar her gün yapmaya benzer suçluluk duygusu. Kendinize ve çevrenize zarar vermeye devam edersiniz. Affettiğinizde ise sizinle aynı hataya düşmüş olanlara ilham olabilirsiniz. Kendinizle barıştığınızda birlikte vakit geçirmesi daha keyifli bir insan haline gelirsiniz.

Özgüveniniz, ama daha da önemlisi kendinize olan sevginiz artar. Kendinize sevginiz arttığında bedeninize karşı da daha nazik olursunuz. Kendinize zarar vermeyi bırakabilirsiniz. İç iletişiminiz kuvvetlenir.

Kendini affetmek, tinsel yolculuğun bir gerekliliği olduğu gibi, bütünsel anlamda sağlığın da anahtarı. Barış ve huzur dolu bir dünya istiyorsak, bireyler olarak kendi içimizde huzuru ve barışı inşa etmekle yükümlüyüz. Kendini affetmek de bu kurulumun en önemli parçası. 

Kaynak: Huffington Post, Psychology Today, Kristin Neff; Self-Compassion



Arzu Özev

1983 yılında İstanbul’da doğan Arzu, Saint Joseph Lisesi’ni bitirdikten sonra University of Massachusetts Amherst’te psikoloji okuduğu yıllarda, Sudarshan Kriya nefes tekniği ve yoga öğretisiyle tanıştı. Hindistan başta olmak üzere, Yeni Zelanda, Güney Afrika, ABD ve Almanya’da kişisel gelişim ve yoga konusunda birçok eğitim alarak, sertifikalı eğitmen oldu. Dünya çapında 150...



BLOOM SHOP